"Necmettin Erbakan'ın peşinden gittiğimiz yıllarda..."

"Necmettin Erbakan'ın peşinden gittiğimiz yıllarda..."

Metiner kendi basiretsizliğini tüm müslümanlara malediyor.Tıpkı Ahmet Hakan gibi...

DTP"nin bölücü yaklaşımı

Necmettin Erbakan'ın peşinden gittiğimiz yıllarda kendimizi "dinin temsilcisi" olarak görürdük. Bize göre, dindar olmanın ölçütü, Erbakan'ı "halife-lider" olarak kabul etmek ve partisine de oy vermekti. Hiç kuşkusuz bu bakış açısı, dinsel bölücü bir bakış açısıydı.

Çok şükür bu bakış açısından yakamızı kurtaralı yıllar oluyor. Artık hiçbir grubu veya partiyi "dinin temsilcisi" olarak görmediğim gibi hiçbir siyasi lideri de kendisine biat edilecek bir "halife" olarak görmüyorum. Hiç kimsenin "dindarı" değilim. Hiçbir kişi ve örgütü de dindarlığımın tescil makamı olarak görmüyorum. Bana göre din, hiç kimsenin tekelinde değildir. Dahası, hiç kimsenin din üzerinden siyaset yapmasını da doğru bulmuyorum.

"MAKBUL KÜRT" NE DEMEK?

DTP'lilerin "makbul Kürt" yaklaşımı tam da böyle bir bakış açısı üzerine oturuyor... Seçimlerde giderek öne çıkartılan bu etnikçibölücü söylem, Kürtler arasında ciddi bir rahatsızlık konusu.

DTP kendisini "Kürtlüğün temsilcisi" olarak görüyor. Kendisine oy vermeyen veya kendi siyasetlerini yanlış bulup eleştiren Kürtler'i de "Kürt olmamak" la suçluyor. Kürtlüğün biricik ölçütü olarak, kendinden yana olma şartını dayatıyor. "Kürt halkının önderliği" de "Kürt davasının temsilcisi" de bizatihi onlar. Onların önderliğini veya önderliğin belirlediği siyasaları kabul etmeyenler "Kürt kimliği" nin dışında bir yere oturtuluyor. Bağımsız adaylarla seçime giren DTP'nin propaganda argümanlarından biri şu: "Kendi reyinizi kendinizi veriniz!" Bu şu demek: Eğer DTP'li bağımsız adaylara oy vermiyorsanız "kendiniz" değilsiniz ve sizin onurunuzdan da kuşku duyulur. Bu apaçık bölücü bir yaklaşımdır.

Devletin Kürtlere dönük bölücü ve dışlayıcı yaklaşımına vurguda bulunarak siyaset yapan bir partinin, adına hareket ettiğini söylediği Kürtlere dönük bu dışlayıcı-bölücü bakış açısını benimsiyor olması, DTP'nin paradigmal düzeyde eleştirdiği egemenlerle aynı bakış açısına sahip olduğunun göstergesidir. DTP, tıpkı devlet gibi, kendi Kürdünü yaratmak istiyor. Devletçi seçkinler nasıl ki kendilerine benzeyen Kürdü "makbul Kürt" olarak görüyorsa DTP de kendinden olan Kürdü yalnızca "makbul" olarak görüyor. "Makbul Kürt" yaratmak noktasında devletçi seçkinlerle DTP'li politikacılar arasında hiçbir yaklaşım farklılığı yok.

"KÜRT HALKININ TEMSİLCİLİĞİ" İDDİASI

DTP kendisini "Kürtlüğün tescil makamı" olarak görüyor ve gösteriyor. O yüzden "Kürt halkının temsilcisi" olduğu savıyla siyaset yapıyor. Kendilerinden olan birileri seçildiğinde onlar "Kürt halkının temsilcisi" oluyorlar, ama sözgelimi AK Parti'den demokrat Kürt duyarlılığıyla bilinen birileri seçildiğinde onlar "Kürt halkının temsilcisi" olmamış oluyorlar. Sanki onlara oy veren çok sayıda Kürt vatandaşımız "Kürt" değilmiş gibi! "Kürt sorununun muhatabı benim. Beni muhatap alıp çözmezseniz size çözdürtmem!" yaklaşımı, parti çıkarlarını Kürt halkının çıkarlarının üstünde tutan bir yaklaşımdır. Buradan ne Kürtlerin lehine bir yarar çıkar, ne sorunun çözümü. DTP'li bağımsızların bu anlayışla meclise girmeleri halinde sorunun çözümsüzlüğüne katkı sunmanın ötesinde bir iş yapamayacaklarını söylemek için kahin olmaya gerek yok. CHP'li MHP'li bir mecliste Kürt sorununun çözümüne nasıl katkı sunabileceklerini hep birlikte göreceğiz.

DTP içinde kimi radikal sol unsurların "Bizim için MHP ve CHP neyse AKP de odur!" "Ha AKP hükümeti, ha CHP-MHP hükümeti, bizim için farketmez!" diyen bir yaklaşımı öne çıkartmaları, DTP'nin yeni dönemde duracağı "çizgi"yi ifade ediyorsa, bu "çizgi"nin Kürtler'e zarardan başka bir sonuç vermeyeceği de aşikardır. MHP ve DTP üzerinden milliyetçiliklerin radikalleşmesi, herkesin aleyhine olabilecek bir siyasi krizin şimdiden habercisi niteliğindedir.


Mehmet Metiner / Bugün