Ahmet Taşgetiren
Neden bu kadar gecikti ki?
Abdulhamit Gül’de ilk istifa arzusu ne zaman oluşmuştur?” sorusunu siz de soruyor musunuz?
Mesela ben kendi kendime “Abdulhamit Gül neden hala duruyor ki bakanlıkta?” sorusunu çok çok önceden sormuşumdur.
Şöyle bir durum oldu çünkü: Bir yandan peş peşe “Yargı reformu” belgeleri açıklıyorsunuz ama bir yandan da hukuksuzluğu apaçık olan işlemler sizin bakanlığınızın ilgi alanında ortaya çıkıyor. Hadi bir reform belgesi, iki reform belgesi, üç, dört…. İlan etmişsiniz ve bir gün en tepeden açık açık “yargıya müdahale” girişimi olmuş. Üstelik ülkeyi bütün dünyada hukuk sınavına sokan sembolik olaylarda.
En tepenin bu müdahalelerine mani olabiliyor musunuz? Bunu ifade edebiliyor musunuz? En saygılı dille “Olmuyor efendim” diyebiliyor musunuz? Böyle bir itirazı seslendirme imkanınız mesela bu vakitte değil de şu vakitte ortaya çıkabilir gibi bir umudunuz var mı? Reform paketlerinin öncelikle sistemin tepe noktalarını eğiteceğini ve bir gün işlerin rayına gireceğini mi düşünüyorsunuz?
Denebilir ki, hiç kabul etmeseydi Adalet Bakanlığını. Olacakları önceden tahmin edip, hem hukuksuzlukları görüp hem de onları içe sindirme işinin kendisine göre olmadığını düşünerek bu yükün altına girmeseydi. Denecek ki hangi siyasetçi öyle bir yolu seçebilir ki. Herkes “Bir şeyler yaparım” elbet heyecanıyla yola çıkar, ama bir süre sonra görülür neyin nasıl ilerleyeceği.
Neyse Abdulhamit Gül, içine yüklendi yüklendi ve sonunda “Benden bu kadar” noktasına geldi. Bugün herkes bu istifa olayını değerlendirirken, yürüyen yapıya herhangi bir fazilet izafe etmeyi aklına getirmeyecek. Son Sedef Kabaş tweetinde “genel iktidar ahlakı”na uyum arz etme çabasının sakilliğine rağmen “Abdulhamit Gül taşıyamadı hukuksuzluğun egemenliğini” diye yorumlayarak “istifa”yı olumlayacak. Ya, beklese, beklese, beklese ve bütün ses çıkarmazlıklara rağmen görevden alınsaydı…
Sayın Gül’ün “keşke şunları da söyleseydim, şunları görmezlikten gelmeseydim, şunlara orada bulunmak adına tahammül etmeseydim, şunun benim dönemimde yaşanması içimi acıtıyor” şeklindeki “iç sesleri”ni duymak isterdim.
Diyorum ki, “Başkalarına ders olsun! Statülerin üç gün daha devam etmesi adına yanlışlıklara ses çıkarmayanlara, ‘Emir kuluyum’ sendromuna teslim olanlara, misyonu yaralar kaygısıyla yanlışların üstünü örtenlere ders olsun.” Çünkü bir gün olanlar “tahammül-fersa – tahammül edilmez, dayanılmaz” noktasına gelebilir. Yüreğiniz “Artık yeter” diyebilir.
Tabii ki hala yürek diye bir şey kaldıysa… Çünkü bazen o bile bastırıla bastırıla işlevsiz hale gelmiş olabilir.
Çok şey oldu çok. Özellikle yargı alanında… Bu dönemin hukuksuzluğunun tarihi ayrıca yazılacak. Sadece KHK operasyonları bile dosyalar dolusu hukuksuzluğu ve dayanılmaz insan hikayelerini içinde barındırıyor. “Dindarlık” misyonunun yargı alanında nasıl yara aldığı, sadece Adalet Bakanlarının değil iktidara destek veren kitlelerin duyarlılık kapasitesi açısından da ayrıca değerlendirilecek. “Bunca zulüm icra edilirken neredeydiniz?” diye sorulacak.
ÇOCUK OLAYI – BU KADAR MI?
Siyaset kürsüsünde bir çocuğa rakip siyasetçiye küfrettirmek… Bu da mı olacaktı? Buralara mı geldik biz ülke olarak? Cumhurbaşkanı’nın gölgesinde?
Böyle bir görüntü Cumhurbaşkanlığı hukuku ile bağdaşıyor mu? Ama Sayın Cumhurbaşkanı kendisi gülüyor olan bitene… Allah Allaaah!.
Çocuk hangi küfür sözcüklerini seslendirseydi “Bu olmaz” derdi oradaki devlet kadrosu?
Siz, ekranda olayı seyreden herkes, bu ülkenin sağcısı, solcusu, dindarı, laiki sizler ne yaptınız, keyifle güldünüz mü, çocuğun küfürleri sizleri de mest etti mi? Karnınızın şişini indirdi mi? İçi acıyan var mı?
Aman Allahım. Ne günlere kaldık!
Siz de Sedat Peker’in sonradan “nasıl yaptım o işi” diye pişmanlıklar sergilediği “kan banyolu” meydan nutkundan esintiler gözlemlediniz mi şu olayda? O çocuğumuz sergipip gelişince öyle nutuklar atmaya mı namzet yoksa?
Bakın şimdi aklım yeniden Abdulhamit Gül’e gitti. Acaba kaç kişinin aklına “Bu kadarı da siyaset ahlakının içinde olmaz” deyip istifayı düşünmüş olabilir iktidar cenahında. Yoksa küfürler yukardan aşağıya herkes için normalleşti mi? “Çocuğunki daha ne ki… Biz onların çok daha sunturlusunu kürsülere taşıyoruz. Çocuk bizden öğrenmiştir ve biraz da süzerek kürsüye taşımıştır” mı deniyor kulislerde?
Seçim sath-ı mailine (sath-ı mahalline değil) girdik ya… Anlaşılan seviye buralarda olacak.
Bence kaybeden seviye bu seviye. İnanmayan İstanbul seçimlerini bir kere daha okusun.