İbrahim Karagül
Neden Füze Kalkanı? Yüzyılın büyük yalanı..
ABD'nin önce doğrudan daha sonra NATO üzerinden kurmaya çalıştığı füze savunma sisteminin Avrupa'ya, ABD'ye ve İsrail'e yönelecek olası tehditleri, saldırıları savuşturma amacıyla geliştirildiği hiçbir zaman inandırıcı gelmedi.
Belki tuhaf gelecek ama bugünkü küresel konjonktür, geleceğe yönelik tehdit algılamaları, ABD ve Avrupa'nın gelecek perspektifleri ve Atlantik ittifakının 21. yüz yıl tasavvuru bunun böyle olduğuna işaret ediyor.
Olası saldırılara karşı "Batı medeniyeti"ni koruma dürtüsünden çok, küresel ölçekte çok sıkı bir denetim mekanizmasının planlandığına inanıyorum. Bu öyle bir denetim arayışı ki, "hayır" diyebilecek uluslara ya da bölgelere nefes alacak kadar bile boşluk bırakmayı kararlı bir şekilde reddediyor.
Günümüz dünyasında ABD-Avrupa ve müttefiklerini, askeri anlamda tehdit edecek bir meydan okuma söz konusu değil. Varolan tehditlerin varolan güvenlik önlemleriyle aşılması pekala mümkün. Hatta şu anki askeri hazırlıkla öngörülebilir tehditler arasında bile korkunç bir dengesizlik söz konusu.
Kimse, bütün bu hazırlıkların İran'dan gelecek bir tehdidi savuşturmaya yönelik olduğunu söylemesin. ABD, İsrail, Avrupa'nın bir çok ülkesi ve İran arasındaki güç değerlendirmesi bunu oldukça komik hale getiriyor. Peki İran hedefte mi? Elbette hedefte. Her ne kadar Lizbon Zirvesi'nde resmen ilan edilmese de, İran'ın hedef olduğunu herkes biliyor.. Ancak Füze Kalkanı, "İran tehdidi" için geliştirilmedi. Aynı şekilde Ortadoğu'dan yükselecek tehditleri savuşturmak için de...
Soğuk savaş'ın bitişinden bu yana, "savunma" adı altında askeri alanda bir yayılma izliyoruz. Son yirmi yılda Batı'nın "tehdit" algılamaları hep abartılı, paranoya ile destekli olmuş, bu çerçevede etkili bir zihinsel yönlendirme operasyonu yapılmış, kitleler bu farazi tehditlere ikna edilmiştir. İkna edilen kitleler, aslında bir istila, yayılma, askeri müdahaleler projesine de ikna edilmiş oldu. Yapay tehditlere karşı "savunma" adı altında yürütülen "operasyon" aslında dünyanın önemli bir bölümüne denetim altına alma programıydı... On yılın askeri hareketliliğine bakarsak dünyanın aslında nasıl bir saldırı tehdidi adlında hatta saldırı altında olduğunu göreceğiz.
İslam dünyasından yükselen muhalif dalganın Batı medeniyetini tehdit ettiği korkusuna dayandırılan küresel terörizm meselesi bile bize bütün gerçeği gösterecektir. Bu tehdit kullanılarak dünyanın yarısı Atlantik İttifakı'nın garnizonuna dönüştürüldü. Oysa işgallerin gerçek anlamda bu yapay tehditle hiç alakası yoktu. Hesap başkaydı ve malzeme ortadaydı. Zaaflar üzerine işgal/denetim senaryoları uygulanıyor, korku üzerine küresel hakimiyet tezi işleniyordu.
Aynı süreç devam ediyor. Şimdi aynı korku, balistik füze tehditleri üzerinden pazarlanıyor, kitleler ve ülkeler hizaya sokuluyor. Yine zaaf yine paranoya, yine korku... Ve bütün bunların arkasında acımasız bir denetim, kontrol stratejisi..
ABD'nin 21. yüzyıl perspektifine bakın, güvenlik doktrinine bakın. NATO'nin genişleme perspektifine, Orta Asya ve Ortadoğu'ya doğru yayılma projelerine bakın. Pasifik kıyılarından Basra Körfezi'ne, Doğu Akdeniz'e, Kızıldeniz'e yığılan askeri güce bakın. Yeryüzünün kritik noktalarındaki yoğunlaşmaya bakın.
ABD'nin önleyici savaş doktrininin nasıl da NATO için kabullenildiğine bakın. İttifakın sadece askeri alanda değil, ekonomik alanda hatta internet denetiminde bile roller üslenmesine bakın. Asya NATO'su tartışmalarına bakın. Ortadoğu ve Orta Asya'da hiçbir gücün ortaya çıkmaması gerektiği tezine bakın. Yirmi yıldır, bu bölgelerde ve dünyada ABD ve NATO öncülüğündeki bütün hareketliliği dikkatle izleyin...
O zaman...
Ortada bir tehdit olduğu ve bu güçlerin söz konusu tehdide karşı kendilerini savunmak için hazırlık yaptığı iddialarının, bu yüz yılın en büyük yalanı olduğunu göreceksiniz. Tehdit, balon, şişirme, paranoya...
Ortada tek bir hesap var; 21. yüz yılda ortaya çıkabilecek muhalif sesleri şimdiden susturmak ve insanlığı seçeneksiz bırakmak, teslim almaktır. Yeni bir yüz yıl inşa etmektir. Tartışmasız hakimiyettir.
Tekrar soralım: Tehdit İran mı, Rusya mı, Çin mi, genel anlamda Müslüman coğrafya mı, yirmi yıldır bütün kötülükleri kamufle etmek için kullanılan küresel terörizm palavrası mı?
Görünüşte bunların hepsi tehdit. Ama aslında hiç biri tehdit değil. Ortada tehdide göre bir hazırlık yok. Her şeyi teslim almaya yönelik derin bir hesap var. Çok yakın gelecekte, Ortadoğu ve Orta Asya'da rejim değişikliklerini, bölgesel çatışmaları hatta küresel ölçekte çatışmaları göreceğiz. NATO böyle bir savaşa ayarlanıyor. Bir küresel ordu olmaya, jandarma olmaya hazırlanıyor.. Füze Kalkanı, büyük projenin sadece bir parçası...
Onlar insanlığı rehin almaya hazırlanıyorlar... Ama bu paranoya, bu ihtiras onları batırır... Bütün insanlığı batırabileceği gibi...
yenişafak