Merve Kavakçı

Merve Kavakçı

Neler oluyor...

Hızla tuhaflaşan bir dünyada yaşıyoruz. Ama bu hız, neredeyse ışık hızına yakın bir hız. Öyle ki hiç bir şey olduğu yerde durmuyor, hem yerini hem kendini değiştiriyor. Mekan değil sadece evrilen, eşyanın muhtevası da öyle, sanki. Değerler sistemine gelince, onlar değişenler listesinin en başında geliyor diyebiliriz. İyi olarak bildiğimiz kötü, kötü olarak tanınan iyi oldu adeta. Mutlaka hakikat aynı, la sek! Ancak hakikatin ne olduğu konusunda acz içindeki insan kendince fikir beyan ediyor. Bir başka ifade ile, herkesin kendi hakikati var. Onun peşine düşmüş gidiyor.

Uluslararası arenaya bakalım mesela. Çok öncelere gitmemize gerek yok, sadece bir kaç sene önceye gidelim, iyi ve kötü, güçlü ve güçsüz, zalim ve mazlum belirgin sınırlarla tasavvur edilirdi. İslam dünyası ve batı ilişkileri üzerinden düşünürsek mesela, süper güç Amerika’nın düşmanı, fundamentalist olarak nitelediği Bin Ladin ve benzer gruplanmalardı. Demokrasi der, özgürlük der, onlara karşı mücadele eder, bu arada da işgal eder de ederdi. Kendi ana kuzularını cepheye sürer, kulaklarına taktıkları muhafazalı kulaklıklardan dinledikleri heavy metal rock müzik ile saldırganlıklarını duygusuzlukla perçinletir, onları birer makine gibi addederek öldürtürdü. Onlarınki de kendi acıları tarafından bir nev’i dini savaştı. Yeniden doğmuş Hıristiyan George Bush liderliğinde İslam’a ve tabilerine karşı yürütülen bir savaş…

Bin Ladin ve benzerleri açısından ise, ABD şeytani davranıyor ve masum insanları katlediyor, memleketlerinden sürüp çıkarıyordu, doğal kaynaklarını gasp ediyordu. Onlara göre buna bir dur denmesi gerekiyordu. Müslüman halkların onurları incinmişti, birilerinin mazlumlara sahip çıkması ve iade-i itibara vesile olması gerekiyordu….

Kısacası bakış açısına göre mazlum da zalim de değişiyordu, ama hiç değilse bu iki grup da belli başlı sınırlarla tahayyül edilebiliyor, davranışlarının arkasındaki motive edici güçler, kalem kalem sıralanabiliyordu. ABD demokrasi söyleminin arkasına asıl hırslarını belirleyen doğal kaynakları işgal etme dürtüsünü saklıyordu kimilerince. Tam karşı taraftan bakınca da “cihadist” Müslümanlara fırsat verilmemeli, İslam özgürlüğü tehdit eden en büyük tehlikeydi….

Şimdi gelelim bugüne, günümüze. Ne arada, hangi zaman diliminde oldu anlayamadık, ama adeta birden bire, pat diye IŞİD veya DAEŞ (veya uluslararası arenadaki ifade ile ISİS) adında bir örgütle karşı karşıya bulduk kendimizi. Bölge zaten oldum olası karışıktı, güç odakları bu karışıklığın süreklilik arz etmesi konusunda ellerinden geleni ardlarına koymadılar. Şimdi bütün bunlar yetmiyormuş gibi akıl hayal almayacak tuhaflıklara imza atan bir örgüt ile karşı karşıya kaldı Türkiye, Müslümanlar, bölge ve insanlar. Kafalar kopuyor, top-tüfek, kadın-çocuk sürülüp çıkarılıyor, öyle veya böyle insanların inançları gereği oluşturdukları mabetler yerle yeksan ediliyor ve de bütün bunlar İslam adına yapılıyor.

Karşılarında bir PYD yani PKK’nın Suriye sınırı ötesindeki versiyonu. Müttefik güçlerin yani batı koalisyonunun desteği ile DAEŞ’i bitirmeye çalışan bir Kürt gücü ve oluşturulan tampon bölge. Sınırın bu tarafında seçimle meclise gelmiş bir Kürt partisi ve silahlı terör örgütü PKK. Biri legal, diğeri illegal. İllegal olan legalin himayesinde hem içeride, hem de dışarıda at koşturuyor. Hükümete diklenen bir HDP, DAEŞ gibi bir terör makinesini hükümetle ilişkilendirecek kadar küstah ve saldırgan.

DAEŞ’se katliama devamda. PKK saldırıya devamda. Sağduyu ile doğru okuma yapmaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.

yeniakit

Bu yazı toplam 1125 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar