Nahrul Barid'e Sinyora Komplosu (1)

Nahrul Barid'e Sinyora Komplosu (1)

“Lübnan’daki Nehru’l-Bârid mülteci kampı olayları daha durulmadan Pakistan’da benzer bir kuşatma ve operasyon gerçekleştirildi.

AHMET VAROL
“Lübnan’daki Nehru’l-Bârid mülteci kampı olayları daha durulmadan Pakistan’da benzer bir kuşatma ve operasyon gerçekleştirildi. Aralarında çok büyük benzerlikler bulunan bu iki operasyon sanki aynı merkezden yönlendiriliyor gibiydi. Lübnan’daki işbirlikçi Sinyora hükümeti de Filistin mülteci kamplarıyla ilgili olarak eline verilen planı uygulamaya geçirebilmek için el-Kaide hakkında oluşturulan kitlesel kanaatten yararlanmaya çalıştı.”
Giriş :Geçtiğimiz Mayıs ayında, Lübnan için tehlikeli olmaya başladığı ileri sürülen Fethu’l-İslâm adlı örgütün dağıtılması gerekçesiyle bu ülkenin Trablus şehri yakınında bulunan Nehru’l-Bârid mülteci kampına geniş çaplı bir askeri operasyon başlatıldı. Hâlen devam eden operasyon vasıtasıyla dağıtılan Fethu’l-İslâm örgütü değil Nehru’l-Bârid mülteci kampı oldu. Zaten asıl amaçlanan da buydu. Fakat gerçekleştirilen operasyonun arka planında duran komplonun daha geniş boyutlu olduğu tahmin edilmektedir.
Biz Allah’ın izniyle, Nehru’l-Bârid’deki olayların başlamasından yaklaşık iki hafta sonra bir Lübnan seyahati gerçekleştirdik. Bu ziyaretimiz esnasında oradaki mülteci kamplarının sorunlarıyla ilgilenen gönüllü sivil kuruluşların yetkilileriyle görüşme ve olaylar hakkında birinci ağızdan bilgi alma imkânı elde ettik. Ayrıca olayları yorumcu gözüyle izleyip tahlil edenlerin bilgilerinden ve tespitlerinden de istifade etmeye çalıştık.
NEHRU’L-BÂRID MÜLTECI KAMPI OLAYLARI
Biz olayların başladığı günlerde Vakit gazetesinde arka arkaya yayınlanan iki yazımızda gelişmeler hakkında bilgi vermeye çalışmıştık. Fakat Lübnan seyahatimizde edindiğimiz intibaların ve aldığımız bilgilerin konu hakkında biraz daha ayrıntılı bilgiler edinmek isteyenlerin işine yarayacağını düşünüyoruz.
Lübnan’daki Nehru’l-Bârid mülteci kampı olayları daha durulmadan Pakistan’da benzer bir kuşatma ve operasyon gerçekleştirildi. Aralarında çok büyük benzerlikler bulunan bu iki operasyon sanki aynı merkezden yönlendiriliyor gibiydi. Aslında her ne kadar cami operasyonu sona ermiş olsa da sıcaklığı devam eden Pakistan olayları hakkında sizleri bilgilendirmeye öncelik vermemiz belki daha uygun olacaktı. Fakat aradaki benzerliklere ve ortak yanlara da dikkat çekmek için önce Lübnan olayları hakkında sizleri bilgilendirmeyi daha uygun gördük.
HER PLANA YETEN EL-KAIDE VE FETHU’L-İSLÂM
Malum olduğu üzere çağdaş emperyalizm ve onun işbirlikçileri hukuk tanımazlıkta, bütün insanî ölçüleri ayaklar altına alan operasyonlarda kendilerine gerekçe aradıklarında “el-Kaide” her şeylerine yetiyor. Yani kaidesizliğin, kuralsızlığın gerekçesi el-Kaide.
Böyle bir gerekçeyi öne sürmeleri durumunda artık kimsenin kendilerini sorgulayamayacağını, hiçbir aşırılıklarının hesaba çekilemeyeceğini düşünüyorlar. Yahut kamuoyuna böyle bir intiba vermeye çalıştılar. Bu yönde oluşturdukları genel psikolojiyi kendi sınır tanımazlıklarında dayanak olarak kullanabiliyorlar.
Lübnan’daki işbirlikçi Sinyora hükümeti de Filistin mülteci kamplarıyla ilgili olarak eline verilen planı uygulamaya geçirebilmek için el-Kaide hakkında oluşturulan kitlesel kanaatten yararlanmaya çalıştı. Bu amaçla el-Kaide’nin Lübnan kanadı olarak lanse edilen Fethu’l-İslâm adlı örgütün dağıtılması gerekçesinden yararlanıldı. Böyle bir örgütün adından söz konusu plan için yararlanılabilmesi için de önceden muhtelif şiddet eylemleri, bombalamalar, saldırılar bu örgüte mal edildi.
Normalde Fethu’l-İslâm adlı örgütün sırrı henüz çözülebilmiş değil ve hakkında çeşitli söylentiler çıkarıldı. Bazılarına göre örgüt Suriye’nin Lübnan’la ilgili hesapları için bu ülke tarafından kurduruldu ve silahlandırıldı. Bazılarının iddialarına göre örgütü maddi yönden destekleyen ve silahlandıran Suudi Arabistan’ın eski ABD büyükelçisi Bender ibnu Sultan’dı. Onun böyle bir örgütlenmeye destek vermesinin amacı Lübnan’daki Şiî yapılanmaya karşı Sünnî potansiyelden yararlanmaktı ve Bender ibnu Sultan’ın böyle bir destek sağlamasını isteyen de ABD idi.
Aslında bu iddiaların tamamında bir tutarsızlık görülmektedir ve hepsi muhtelif çelişkiler içermektedir. Bu çelişkilerden inşallah daha sonra söz edeceğiz. Fakat bilinen bir gerçek var ki o da böyle bir örgütün Filistinlilere has olmadığı ve herhangi bir mülteci kampına mal edilmesinin de sadece oyunun bir parçası olduğudur. Örgütün lideri el-Fetih kökenli bir Filistinlidir ve mensupları arasında Filistinliler de vardır. Ama Lübnan’daki mülteci kamplarına yönelik faaliyet yürüten Filistinli diğer örgütlenmelerden farklı olarak, değişik ülkelerin vatandaşlarından mensuplarının olduğu ve faaliyetlerinin bu kamplar üzerinde yoğunlaşmadığı da bilinmektedir.
FETHU’L-İSLÂM MENSUPLARININ NEHRU’L-BÂRID’E SOKULMASI
Lübnan’daki Filistin mülteci kamplarının kendi iç yapılanmaları ve kamp yönetimleri var. İleride de söz edeceğimiz üzere 1989 Taif Anlaşması gereği Lübnan güvenlik güçleri bu kampların içine girmiyor ve kamp içi güvenliği her kampın kendi yönetimi sağlıyor. Yerine göre giriş çıkışları da kontrol ediyor. İçerideki örgütsel faaliyetler ise tamamen kamp yönetiminin gözetiminde yürütülüyor.
Bu bilgi bizi, Fethu’l-İslâm’ın da Nehru’l-Bârid mülteci kampına ait bir örgütlenme olduğu ve faaliyetlerinin merkezi olarak burayı kullandığı sonucuna götürecektir. Oysa öyle değil. Örgütün silahlı milislerinin kampa yerleşmeleri olayların başlamasından bir hafta önce gerçekleşiyor.
Mülteci kamplarının sorunlarıyla ilgilenen bir kuruluşun genel başkanıyla görüşmemizde, milislerin kamp yönetiminin gafletinden yararlanarak gizlice girdiklerini ve girmelerine hükümet görevlilerinin imkân sağladığının tahmin edildiğini söyledi. Böyle bir tahminde bulunan tek kişi, mültecilerin sorunlarıyla ilgilenme konusundaki etkin faaliyetlerinin zarar görmemesi için ismini açıklamamayı tercih ettiğimiz bu şahıs değildi.
Onun dışında da benzer tahminlerde bulunanlarla karşılaştık. Hatta bazılarının iddialarına göre hükümet yetkilileri söz konusu örgütün elemanlarının mülteci kampına girmelerine bilfiil yardımcı da oldu.
Hadise bu bilginin ışığında ve geniş boyutta incelendiğinde Saddam’ın Kuveyt’i işgal etmesine imkân sağlanması olayındakine benzer bir komplo karşımıza çıkıyor. Gelişmeler de hükümetin böyle bir oyunu oynaması ihtimalini güçlendiriyor. Çünkü en başta Fethu’l-İslâm mensuplarının mülteci kampına toplanmalarına fırsat verilmesi, hatta oraya toplanmaları için teşvikte bulunulması ve yardımcı olunması belli bir yere toparlanmalarını, dolayısıyla orada topluca kıskaca alınmalarını sağlamıştır.
Asıl önemli olan ise Filistin mülteci kamplarından birinin bu tür bir örgütlenmenin merkezi olarak gösterilmesi suretiyle bu kamplarla ilgili planların devreye sokulmasıdır. Zaten hükümetin amacı da kendisine bu konuda telkin edilenleri yerine getirebilmek için zemini oluşturmaktı. İleride vereceğimiz bilgiler mülteci kampları etrafında oynanan oyunları biraz daha açığa çıkaracaktır.
NEHRU’L-BÂRID’IN SEÇILMESININ SEBEPLERI
Hükümetin ve ona telkinde bulunan dış güçlerin planları sadece belli bir mülteci kampına münhasır değildi. Ancak start verilmesi için uygun bir mülteci kampının seçilmesi gerekiyordu. Bizim tahminimize göre Nehru’l-Bârid mülteci kampının seçilmesinin başta gelen sebebi kuzeyde ve diğerlerinden ayrı olmasıdır. Beyrut’un güneyinde ve Güney Lübnan’da bulunan mülteci kampları genellikle birbirine yakındır. Dolayısıyla yapılacak herhangi bir operasyona diğerlerinden tepki gelmesi durumunda askerin kontrolü sağlaması zor olabilir. İkinci bir sebep de Nehru’l-Bârid’e kontrol dışı girişlerin biraz daha kolay olması olabilir. Özellikle Beyrut’un aşağısında kalan mülteci kamplarında giriş çıkış kontrolü daha sıkıdır ve içeride kamp sakinleri haricinde birilerinin örgütsel faaliyet yürütmesine kolay fırsat verilmez.
Bazılarının tahminlerine göre Nehru’l-Bârid’in seçilmesinin sebeplerinden biri de bu kampın bulunduğu yere bir havaalanı inşa etme planının olmasıdır. Bu konu henüz netlik kazanmış değildir. Fakat ileride de dile getireceğimiz üzere hükümet güçlerinin kampı tamamen boşaltmakta ısrarlı davranmaları, çıkarılanların yeniden dönmelerine fırsat verilmemesi böyle bir ihtimale işaret ediyor.
BANKA SOYGUNU ARDINDAN GELEN OPERASYON
Operasyonun başlatılmasında kullanılan gerekçe ve gerçekleşen hadiseler işin bir senaryo olduğu kanaatini güçlendiriyor. Çağımızdaki muhtelif saldırı operasyonlarında başvurulan metotlarda görüldüğü gibi kurtla kuzu hikâyesini andıran birtakım gelişmeler dikkat çekiyor.
Daha önce de dile getirdiğimiz üzere hükümet yetkilileri Fethu’l-İslâm örgütünü hedefe yerleştirmek amacıyla özellikle Hıristiyan mahallelerini ve Beyrut’taki sanayi bölgesini hedef alan bombalama eylemlerinden sorumlu tutmuştu. Bu iddialar ispat edilemediği gibi bazı Hıristiyan siyasi hareketlerinin liderleri de bu tür iddiaların yeni bir Müslüman–Hıristiyan fitnesinin alevlenmesi amacıyla gündeme getirildiğini dile getirmişlerdi.
YARIN : AMAÇ MÜLTECI KAMPLARININ KONTROLÜ
Vakit