Nureddin Şirin
Numan Kurtulmuş Reel-Politik Kıskacında Savrulacak mı?
Saadet Partisi genel başkanlığı ve üyeliğinden istifa eden Sayın Numan Kurtulmuş, "Medeniyet Hareketi" adı altında başlattığı siyasi yapılanmanın sonuna yaklaşmış durumda.
Saadet Partisi"nden istifa eden siyasetçiler ve partiye katılacak yeni isimlerle birlikte "yeni bir vizyon" oluşturma peşinde görülen Sayın Kurtulmuş, şimdiden verdiği intiba itibariyle, kendisinin de sıkça atıfta bulunduğu "reel-politik" kıskacında savrulma işaretleri vermeye başladı.
Sayın Kurtulmuş, Saadet Partisi Genel Başkanlığına seçildiği kongrede yaptığı konuşmasında önemli noktalara işaret etmiş, özellikle de "reel politik"e teslim olmayacağını vurgulamıştı.
Sayın Kurtulmuş, Saadet Partisi"nden istifa ettiğini açıkladığı konuşmasında da aynı vurguyu tekrarlamış "Reel politiğin cazibesine kapılıp, ideallerimizi terk etmeyeceğiz" ifadelerini kullanmıştı.
Doğrusu bu "reel politik" denilen şey, alabildiğince subjektifleşmiş durumda. Artık objektif bir tanımlamanın ötesinde, kişilere göre anlam kazanan bir deyim haline geldi.
"Reel politiğe teslim olmamak" "Reel Politik"in cazibesine kapılmamak" sözlerinin başımızın üzerinde yeri vardır elbette. Ancak burada önemli olan, bu sözlerin özde ve pratikte ne anlam ifade ettiği.
"Reel Politik" deyimi bizim camiamızda negatif bir siyaset yöntemi olarak "Ak Parti"nin iç ve dış politikada takip ettiği yola tepkisel anlamda kullanılıyordu. Hükümetin uluslar arası sistem ve ülke içinde belli güç odakları, sermaye çevreleri ve elit kesimler ile olan ilişki biçimini, onlarla olan uyum ya da "mudaraa" siyasetini ifade ediyordu.
Ancak, Türkiye"de egemen ve geleneksel siyaset sahnesinin çizdiği kalın sınırlar, bu arenaya çıkanlara belli elbiseleri giymeyi zorunlu kılıyor. "Eğer siyaset yapacaksan, bunları göz ardı edemezsin" dedirtiyor. Birileri de kalkıp "nasıl siyaset yapacağımızı biz kendimiz belirleriz; başkalarının biçtiği elbiseyi giyerek siyaset yapmak için arenaya çıkmadık" demeye kalksa, o zaman da "o halde senin buralarda işin yok, kendine başka kapı ara" deniliyor.
"Acaba şimdi Sayın Kurtulmuş, "Medeniyet Hareketi" adı altında başladığı yeni siyaset açılımında bu "reel politik"e teslim olmak gibi bir paradoksun içine mi düşmüş oldu?" sorusu zihnimizde canlanırken "medeniyetimiz" hangi değerler üzerine kurulu ki, bu medeniyetin öngördüğü siyasi bir çizgi ve pratik kendini göstermiş olsun?" sorusu da bir istifhama dönüşüyor.
Numan Kurtulmuş ile başlayacak olan yeni harekete ilişkin kamuoyuna yansıyan bazı isimler, projeler, vitrin ve vizyon, doğrusu, "reel politik"in bir başka versiyonundan başka bir şey değilmiş gibi duruyor karşımızda.
Şu partiden, bu partiden, şu veya bu partinin eski isim ve yöneticilerinden yapılacak bir derleme, oluşturulacak siyasi vizyon kelimenin tam anlamıyla bir "reel-politik"tir; çünkü bunun temel amacı, "oy almak" için belli popüler isimler, güç odakları ve elitlere yaslanmaktır; Kurtulmuş"tan yansıyan bazı veriler de buna işaret etmektedir.
Sayın Kurtulmuş"un Saadet Partisi Genel Merkezi"ndeki konuşmasını dinlemiş ve ardından da "Numan Kurtulmuş ve Yeni Parti Süreci Üzerine" başlıklı bir yazı yazarak, oradaki ifadelerinin büyük bir anlam ve önem ifade ettiğini belirmiştik.
Konuşmasında Firavun, Karun, Belam üçlemine dikkat çeken Kurtulmuş, bu Kur"ani referansın öngördüğü açılımın içine girmesini ümit ederek, hem takdirlerimizi, hem de sevincimizi yansıtmıştık.
Peki, Firavun"a karşı, firavun ideolojisi, firavun diktası, firavun zulüm ve zorbalığına karşı hak, adalet ve özgürlük mücadelesini verecek olan kişiler, acaba ne kadar mazlum ve mahrumların, ezilmiş ve horlanmışların temsiliyetini yansıtıyor? Bir dönem şu partide, bir dönem bu partide "politika" yaparak kendine belli bir yer ve kariyer edinen kişilerin yürekleri, zihinleri, amelleri gerçekten ezilmişlerin, horlanmışların, dışlanmışların dünyasını mı ifade ediyor?
İktidara yürümek için bir şekilde "merkez partisi" kompleksine kapılanlar, belli bir değer taşısalar da, sonuçta bizim dünyamızı paylaşmış olmayacak.
"Pergelin bir ayağı medeniyetimizin değerlerinde sabit" deniliyordu. Bu sabit ayak şirke, zulme, tuğyana, istikbara karşı temiz ve muhlis, fedakar ve adanmış insanların iradesini gerekli kılıyor.
Pergelin bu ayağı bizi Habil"in ihlasına, Cudi dağına oturan Nuhun"un gemisine, İbrahim"in "ateşler içindeki teslimiyetine, İsmail"in rızasına, Musa"nın Tur-i Sina"sına, İsa"nın berraklığına, Muhammed (a.s)ın ve onunla birlikte olan yalınayaklıların Daru"l Erkam"ına götürür; muvahhidlerin Şib-i Ebu Talib"te kuşatılmışlıklarına, açlıktan ot yaprak yeme durumunda kalmalarına götürür. Mekke"nin müşrik oligarşisine karşı Bilal'lerin "ehad" feryadlarına, Sumeyye"nin kızıl kanlarına, Ebu Zer"in kanayan başına götürür.
Yolu "Yeşil Saray"lara uzananların, sultanların ihsanından kendine "oda" ve "sofra" kapmaya çalışanların dillerindeki aldatıcılık ve yüz hatlarındaki yapmacılık asla bizim medeniyetimiz değildir. Bizim medeniyetimiz "toprak ev" medeniyetidir; bizim medeniyetimiz Ammar, Yasir, Sümeyye, Bilal ve Ebuzer Medeniyetidir. Bizim medeniyetimiz arif ve salihlerin, zahid ve sadıkların, mübariz ve mücahidlerin medeniyetidir.
Peki bu medeniyetin siyaseti olmaz mı?
Eğer olmazsa, ne olur?
Adını "medeniyet" koyacağımız yeni bir "reel-politik" olur. O zaman da, gelsin birileri, gitsin birileri. "Kral öldü, yaşasın yeni kral!"
Eğer, henüz biçimlenmemiş, kamuoyuna açıkça deklare edilmemiş bir siyaset ve yapı hakkında "zann"a dayalı eleştiri yapıyorsak, o zaman bu hareketin sözcüleri, halka ilişkiler sorumluları, bu istifhamları giderecek açıklama yapsalardı. "Sükut ikrardan gelir" kabilinden bir duruma fırsat vermeselerdi.
Yine de hüsn-ü zannımızı koruyalım;
Görelim bakalım, kendisini "medeniyetimiz"in değerlerine nisbet eden bir hareket, gerçekte neyi ve kimleri temsil edecek?