Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

O fotoğrafın sancıları

“Ben o fotoğrafı görünce yıkıldım” diye yazmış bir arkadaş.

O fotoğraf Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Abdülfettah Sisi’yi ele sıkışırken gösteren fotoğraf.

Katar’da Dünya Kupası açılış programında buluştular. Belli ki buluşma ayarlandı. Yanı başlarında Katar Emiri var, tebessüm ediyor. Acaba arabuluculardan birisi o mu? Erdoğan ile Sisi’nin yüzleri, memnuniyet ile şaşkınlık arasında bir yerde duruyor.

“Yıkıldım” ifadesi, Mısır’ın seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi’nin muhtemelen Amerikan desteği ile (Bunu söylüyorum çünkü Sisi darbesi ABD tarafından “demokrasi kurtuldu” diye meşrulaştırılmıştı) general Sisi tarafından devrilmesinden sonra bizzat Erdoğan’ın tepkileri dikkate alındığında başka bir anlam kazanıyor.

“Beni Sisi’yle barıştırmak isteyenler var. Asla kabul etmiyorum. Halkın yüzde 52’sinin oyunu almış Mursi’yi ve arkadaşlarını mahkum eden bir anti-demokratla aynı masaya oturmam” demişti mesela.

“Uluslararası platformlarda darbeci Sisi’yi cumhurbaşkanı olarak kabul etmediğimi söyledim. Benim için Mısır’ın Cumhurbaşkanı Mursi’dir. BM’de onunla (Sisi) aynı masaya oturmadım. Oturursam kendimi inkar ederim” demişti.

Hatırlayın.

İstanbul seçimi için meydanlara çıktığında da “Bu pazar günü Sisi mi diyeceğiz, Binali Yıldırım mı?” diye sormuştu.

“Yıkıldım” ifadesi, bir kesimimizin duygu dünyasının seslendirilmesinden ibaret. Bir çoğumuz bunu yaşıyoruz da, arkadaşımız onu dillendirmiş sadece. Hemen yanına da “Yazıklar olsun biz Müslümanlara!” ifadesini koymuş.

Aslında bir süredir Erdoğan’ın “Eyyy”li seslenişlerinin yerini alan yaşanan bir süreç var. Erdoğan – Sisi fotoğrafına benzer bir hayli fotoğraf verildi.

“Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) 15 Temmuz’un finansörlerinden”di söz gelimi, “İsrail, kadın ve çocuk öldürmeyi iyi bilen devletlerden”di…. Suudi Arabistan, İstanbul’un göbeğindeki elçilik binasında gazeteci boğazlatmıştı. Her birinde tepkiler isyan niteliğindeydi.

Sonra böyle sürdürülemeyeceği anlaşıldı. “Değerli yalnızlık” yürümedi. BAE’den 15 Temmuz hesabı sorulmadı, mütebessim fotoğraflar verildi, sonra Suudi’lerle aynı sıcak gülümsemeler, tabii İsrail ile… Bu ilişkilerin ilk sonuçları Türkiye’deki Filistin – İhvan seslerinin kısılması oldu.

Mısır (yani Sisi) biraz çetin ceviz çıktı. Şartlar şartlar ileri sürdü.

Esed’le de buluşulacak ama, orada da şartlar şartlar var sanki. Mısır’a Katar üzerinden yürünüyor, muhtemel ki Esed’e de Putin üzerinden yürünecek.

Bu ilişkilerde “Eyyy”li hava yok tabii ki. Biz ilişkileri yumuşatmak istiyoruz, tek şartımız “Erdoğan’ın karizmasının da gözetilmesi…”

Birçok insan, Erdoğan’ın da Bali’de Biden’a ağzının payını vermesini beklemiş olabilir. İçişleri Bakanı Soylu, İstanbul’da “Taziyenizi kabul etmiyoruz, mesajınızı aldık, cevabını da vereceğiz” dediğine göre diyebildiğine göre Cumhurbaşkanı Erdoğan, çok daha zirveden benzeri bir zılgıtı ABD’ye veremeyecek mi?

Yoo, öyle olmuyor bu işler.

İşte bir gün meydan meydan yerin dibine geçirdiğiniz, dünyanın gözü önünde aynı masaya oturmaktan imtina ettiğiniz Sisi ile mütebessimane el sıkıştırıyorlar size. “Yazıklar olsun biz Müslümanlara…” demiş ya arkadaşımız. Niye “yazıklar olsun” acaba? Niye “yıkıldı” arkadaşımız acaba? Reel politika duvarına mı tosladık yoksa? “Reel” ile “ideal”i dengelemek mümkün değil miydi? Biri içerde, diğeri dışarda işe yaradığı için olmasın bu karmaşıklık? Mesela bugün “Yıkıldım” diye hayıflananlar, dünlerde “Tükürdüğünüz testiden su içmek zorunda kalmayın sakın” diye uyaramazlar mıydı?

“Yazıklar olsun biz Müslümanlara” dertlenmesinin sebebini anlayabiliyorum. Burada “Bize tükürdüğümüzü yalatıyorlar” sızlanması var. Burada “Bir türlü dünyaya meydan okuyacak, nizam intizam verecek gücü elde edemedik” hayıflanması var. “Yedi düvele meydan okumak” yakışıyordu liderlerimize, insanlarımızın hamaset özlemlerine iyi cevap veriyordu ve tabii siyaseten de iyi iş yapıyordu, ama dünyadaki en küçük ülkenin bile kendi gerçeklikleri var ve siz, içerde ne kadar “etkili lider” olursanız olun, kendi özgül ağırlığınız kadar etkili olabiliyorsunuz. Bazen yanı başınızdaki kimyasal silah kullanmak dahil bin türlü günaha batmış Esed’e gücünüz yetmiyor. Çünkü Esed Esed’den ibaret olmuyor.

Trump, ekonominizi mahvederim dediğinde içerde yangın çıkıyor. Biden’la görüşmek – görüşmemek, küresel liderlerle görüşemiyor olma sancısına dönüşüyor.

Şimdi Sisi ile görüşmek, Tayyip Erdoğan için “yüksek liderlik” kategorisinde mi ele alınmalı? Yoksa insanlarımızı “yıkılma” duygusuna sürükleyen bir geri gidiş göstergesi mi? Yoksa “reel politik” diye de bir şey var, ara sıra ayaklarımızın suya erdiğini düşünmek de hayra alamettir”gibi bir dış politika uyarısı mı?

“Yazıklar olsun biz Müslümanlara” ifadesi, şayet, İslam dünyasının özgül ağırlık problemine işaret ediyorsa, biz özeleştiri cümlesi ise ve oradan yola çıkarak köklü bir tırmanma arayışına çağrı niteliğinde ise anlamlıdır bana göre. Ona buna bağırarak dış politika yapmayı bırakalım, kendi içimizde büyük devlet olmanın yollarını arayalım, mümkünse İslam dünyasında da “Diriliş” hamlelerine öncülük edelim, diyebiliyorsak, olan bitenden ders almış oluyoruz bana göre.

İslam dünyası diye bir varlık var bana göre, Türkiye’nin hem insan kaynağı hem jeo-politik imkanlar itibariyle büyük potansiyeli var, ama hem iç potansiyeli hem İslam dünyasının potansiyelini kinetik enerjiye dönüştürmek, dünyanın şartlarını da hesaba katarak geliştirilecek apayrı bir stratejiyi gerektiriyor. 20 yıl önce yola çıkarken asıl ona kafa yormak gerekiyordu bana göre.

Bu yazı toplam 378 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar