Ahmed Kalkan
Onlar ve Biz; Bir Karşılaştırma
Bir tarafta Ramazan gibi 11 ayda bir gelen çok önemli bir misafirimiz. Diğer yandan ne zaman geleceği belli olmayan zâlim kâfirlerin Müslümanlara yaptığı zulüm. Hutbe hitabesinde hangisinden söz edilmesi gerekir? Biri, tuğyana, küfre ve zulme tavır; diğeri Allah’a itaat, takvâya yönelten sabır… Biri Lâ ilâhe demenin gereği, diğeri illâllah’ın açılımı. Günlük hayatta da hep bu ikili olaylarla karşılaşıyoruz. Eşya da zıddıyla biliniyor. Birinden birini tercih yerine; ikisini birlikte ele almaya çalışalım. Filistin’de yaşayan, orada imtihan olan Müslümanlarla kendimizi karşılaştıralım:
Biz buralarda iftar sofrasında zeytin beğenmezken; orada kurşun adlı zeytinle orucunu açanlar var. Hatta, biz iftar saatini heyecan ve umutla beklerken, onlar iftar vakti gelmeden de, herhangi bir zamanda zeytin gibi kurşunları yemek zorunda kalıyorlar. Biz Ramazan ayının coşkusunu yaşarken onlar Ramazanları zehir olduğu için mâtem tutuyorlar. Biz, kalabalık şehrin insan ve araba gürültülerinden şikâyet ederken, onlar bomba seslerine, ihaların ve tankların gürültülerine muhatap oluyorlar. Biz tıka basa yediğimiz iftar sofrasından sonra midemizin şişmesinden şikâyet ederken; onlar bir günde iki bin gâzi veriyor; kiminin kolu kopuyor, kiminin ayağı sakat kalıyor. Biz, hastahane beğenmez, özel hastanelerden seçme yaparken, onlara hastahaneye gitme hakkı verilmiyor. Biz, arabalarla, metro ile gideceğimiz yere rahat giderken; onlar kendilerini hastahaneye götürecek ambulans bulamıyor. Ramazan bitince biz bayram yapacağız, Ramazan Bayramı. Onlar ise daha ramazanda başlıyorlar bayrama, Kurban bayramına, kurban olma bayramına. Biz bayramda koç kesiyoruz, onlarsa kendileri koç oluyorlar. Bu ülke de terörden etkileniyor; üç-beş kişilik terörist grupların kaleşnikofla saldırısına muhatap olurken; onlar uçağı, tankı, füzesi olan devlet adlı törör örgütünün saldırılarına muhatap oluyorlar. Ve karşılaştırma yapabileceğimiz nice örnekler sunabiliriz. Karşılaştırma yaparken, hep Filistin’li kardeşlerimizin olumsuz taraflarını gündemleştirmek doğru olmaz. Gelin bir de onlarda var olup bizde olmayanlardan bahsedelim:
Onlar dostlarını ve düşmanlarını iyi tanıyorlar. Dostlarına sevgilerini, düşmanlarına da öfkelerini gösteriyorlar. Bizim toplum ise, dostunu-düşmanını tanımıyor, tanımasa yine iyi; dostlarını düşman gibi görüyor, düşmanlarını baş tâcı ediyor. Dostlarını tekfir ederken düşmanlarına destek oluyor, yardım ediyor, onlara özeniyor. Onlar düşmanlarıyla cihad ederken, burada insanlar düşmanlarını sevindiriyor. Onlar sapan taşlarıyla dua ederken, yani fiilî dua şeklinde cihad ile isteklerini Allah’a ulaştırırken, biz esneyerek sadece dilimizle ezberimizdeki dua cümlelerini tekrarlıyoruz. Farklılıkları saymaya devam edebilir, daha nice farklılık bulabiliriz. Gelin, biz daha çok farklılık bulma yerine, biraz da Filistinli Müslümanlarla benzer yönlerimizden bahsedelim:
Onların İsrail’i var, bizim de İsraillerimiz var. Onlar işgal altında, biz de öyleyiz.
İsrail de, işgal de içimizde. Evet, İsrâil içimizde...
İsrail sadece Filistin’i işgal etmiş değil, işgalin kapsamı çok daha geniş! Bir bak çevrene, göreceksin.
Haber ajansları ve medyadaki ağırlıkları, sanat ve özellikle sinemadaki etkinlikleri, Mason locaları, Rotary ve Lions klüpleri, uluslararası nice teşkilatları, kendi ideallerine hizmet eden tâğutî rejimler ve her ülkedeki işbirlikçileriyle İsrail her şeyiyle müslümanların içinde!
Gönüllerdeki yahudiliğe savaş ilân edip içimizdeki işgali kaldırmadan, dıştakine tavır almak mümkün değildir.
Dışımızdaki İsrail’den daha tehlikeli olan, içimizdeki Siyonist ve kâfirlerdir. Kalp ve kafamızdaki, el ve dilimizdeki küfürdür dünyamızı perişan, âhiretimizi zindan edecek olan.
Bu yazı toplam 973 defa okunmuştur