
"Ordunun AKP'ye Karşı Fazla Seçeneği Yok"
Le Monde Gazetesi'nden Sophie Shlab seçim sonrası AKP ve Ordu ilişkisini değerlendirdi.
"Ordunun AKP'ye Karşı Fazla Seçeneği Yok"
Türkiye 22 Temmuz'daki erken seçimden umduğunu elde etmiş görünüyor: Yeni cumhurbaşkanını belirlemek için nisanda yapılan seçimin sonuçsuz kalmasıyla patlayan siyasi krize demokratik bir çözüm. Zira AKP'nin sandık zaferinden sonra, 'eski İslamcı' bu partinin adayının seçilmesini engelleyen generallerin şimdilik seçim sonucunu kabullenmekten başka seçeneği yok.
Cumhurbaşkanlığı sorununda bir uzlaşmaya varılacağına yönelik iyimserlik dorukta çünkü AKP lideri Başbakan Erdoğan, seçimden önce ve sonra 'uzlaşılmış bir adaydan' yana olduğunu, yani ilkbaharda cumhurbaşkanı seçilmesi engellenen Dışişleri Bakanı Gül'ü bir kez daha aday göstermeyeceğini belli etti. Ancak seçimden üç gün sonra Gül 'halkın beklentilerine yanıt vermek için' aday olabileceğini duyurdu.
Bu durumda Erdoğan Gül'ün adaylığını kabul etmek zorunda kalır ki, AKP'nin seçim mitingleri 'Cumhurbaşkanı Gül' sloganıyla inlemişti. Gül'ün karısı AKP'nin neredeyse tüm kadın seçmenleri gibi türbanlı ve Gül'e karşı bu gerekçeyle yapılan aşağılamayı ortadan kaldırma arzusu seçim zaferini getirdi. Araştırmacı Ruşen Çakır "Ordu Gül'e bir daha itiraz ederse, bir sonraki seçimde AKP'nin oyları yüzde 60'ın üstüne çıkar" diyor.
Mitingler geri tepti
Yeni unsur, oyların yüzde 14'ünü alan aşırı milliyetçi MHP'nin AKP'li cumhurbaşkanı adayının seçimine dair vaat ettiği destek. MHP'li vekiller AKP adayına oy atmasa bile liderleri meclisteki ilk iki turda yeter sayıya ulaşılmasını sağlayacaklarını söyledi; bu AKP'nin desteklediği adayın üçüncü turda salt çoğunlukla seçilmesine imkân tanıyor. Tabii Gül adaylığını resmen duyurmuş değil ve hesap vakti eylülden önce gelmeyecek. Fakat şaşırtıcı olan şu ki, konu seçimden önce 'laiklerin' elindeki son iktidar mevkii cumhurbaşkanlığının AKP'ye geçmesinin tehlikelerini çığıran aynı kesimlerle sükûnet içinde neticelendirilecek.
Gazeteci Mehmet Ali Birand'ın bir yazısında söyledikleri, AKP çevrelerinde generallerin yeni konumu olarak değerlendirildi. Birand, "Bizim gibi askerler de cumhurbaşkanının karısının türban takmasından rahatsız, özellikle de yurtdışındaki imaj açısından. Ancak bizim ordumuz Latin Amerika'dakiler gibi değil. Laikliği tehdit edebilecek her şeye karşı tetikte olacak ama milli iradenin tersine hareket etmeyecektir" diyor. Seçimlerde yüzde 20'lik düşük oy oranı yüzünden çalkalanan Kemalist kesimdeki bazıları da demokrasi adına 'milli iradeye' saygı çağrısında bulunuyor.
Bu bize Türkiye'deki güç ilişkilerinin ne derece generallerin aleyhine değiştiğini gösteriyor ki, kriz süresince başvurdukları yöntemlerin hiçbiri bir daha kullanılabilir görünmüyor. Ordunun internet sitesinden yayımladığı muhtıra kesinlikle Anayasa Mahkemesi'ni etkilemiş olsa da, daha sonrasında bu kurum kendisini araç konumuna indirgeyecek tüm yeni girişimlere direneceğini gösterdi. Laiklik yanlısı kitle gösterileri, özellikle de Türk-Kürt karşıtlığını alevlendirme pahasına Genelkurmay'ın çağrısıyla düzenlenen 'terör karşıtı' mitingler açık bir başarısızlığa dönüştü. Prestijine önem veren ve sipariş ettiği anketlerle sürekli bunu ölçtüren Türk ordusu halkın onayını almış bir adayı engelleyemez. Bu AKP'nin 2002'de oyların yalnız üçte birini almasına rağmen meclisteki koltukların yaklaşık üçte ikisini işgal ettiği durumda kabul edilebilirdi.
Bu sav artık geçerli değil, zira AKP oyların yaklaşık yarısını almasına rağmen daha az vekile sahip. AKP'nin desteğini artırmasının arkasındaki nedenler 'Gül'ün intikamını almaktan' daha öte. Bu durum partinin, yüzde 70'ini denetlediği belediyeler aracılığıyla halkın sağlık, eğitim, yerleşim ve hizmet ihtiyaçlarına yanıt verdiğine işaret ediyor. Üstelik bu seçmen kitlesi güçlü bir demografik artış gösteriyor. Ekonomik büyümenin meyvesi olarak hayat standardının yükselmesi ve Türklerin istikrar açlığı da çoğu 'merkezin' sesini dile getiren yeni isimlerle adaylarının profilini çağdaşlaştıran AKP'ye yaradı.
Ordunun ders almaması imkânsız
Kitle iletişiminin patlaması ve liberalleşmesi de AKP için faydalı oldu. MHP'nin hiç çarpıcı olmayan bir oy oranıyla dönmesini sağlasa da tüm muhalefet partilerinin az çok milliyetçi, saldırgan ve 'Avrupa karşıtı' söylemleri onlara fazla şey kazandırmadı. AKP'yse Kürtlerin ve bu partiyi 'İslamcı' olarak nitelendirmekte ısrar edenlere paradoksal biçimde gayrimüslim azınlığın oylarının çoğunu aldı. Konda araştırma şirketine göre din kıstası seçmenin yalnızca yüzde 10'unun oyunu belirledi.
Böyle bir sorunun uygunluğu tartışmalı olsa da, Türkiye'deki 'İslamcı'-'laik' çatışmasına dair karmaşıklığın boyutlarını görme imkânı sağlıyor. Generaller bundan ders çıkarmamazlık edemezler. (4 Ağustos 2007)
Sophie ShIhab
Le Monde
Radikal