'Ortalama laik Türk' mü yoksa 'Ortalama demokrat Türk' mü?
"Ortalama laik Türk" mü yoksa "Ortalama demokrat Türk" mü?
Türkiye'de yaşanan otoriter sürecin toplumsal meşruiyeti olmadığını sık söylüyoruz. Buna benzer son süreç olan 28 Şubat dahi, kabul etmek gerekir ki Aralık 94 yerel seçimleri sonrası ortaya çıkan "toplumsal tedirginlik ve endişe zemini"nde gerçekleşmişti.
Bugün ise, dar ve kendi iç bunalımına tutulmuş bir kesimin gerginliği dikkate alınmazsa, siyasi iktidara ve politikalarına dönük her hangi toplumsal endişe, güvensizlik ve kutuplaşmadan söz etmek mümkün değildir. Sıkıntı tümüyle siyasi niteliktedir. Devlet düzeyinde üremiş, oradan tüm sisteme ve ülkeye sirayet etmiştir.
Bu durumun toplum açısından ve toplum için adını koymak gerekir.
"Demokratik olgunluk", dahası özü itibariyle tersinmez "toplumsal bir deneyim ve kazanım", bu durumu tamınlayacak en iyi tabirdir"
Türkiye'yi toplumsal düzeyde bu noktadan geri çevirmenin çok kolay olduğunu sanmıyoruz"
Siyasetten bu ülkeye oynanabilir, AK Parti kapatılabilir, Türkiye siyasi açıdan cendereye girebilir, ancak toplumsal katmanlarda siyaset dışı hiç bir gelişme bundan böyle demokrasi kisvesi altında kabul görmeyecektir"
Kriz yandaşları, endişeyi siyasileştirmeye çalışanlar, merkez medyanın kaptanları ortaya attıkları "ortalama laik Türk" teorilerine rağmen, bugün laik kesim içinde küçük bir azınlığı temsil etmektedir.
Zira bu son sürecin ortaya koyduğu en önemli gelişme, laik kesim içinde bir ayrışmanın yaşanıyor olmasıdır. Bu ayrışmada hakim eğilim demokratikleşme istikametindedir, çoğunluk için geçerli olan laikliğin demokratik algısıdır.
22 Temmuz'da tüm göstergeleri ortaya çıkan bu ayrışma son dönemde iyice derinleşmiştir.
Daha bundan 10 ay önce toplum Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı olması için ağırlık koymuştur. Toplum yasakların kalkması, değişim siyasetinin sürmesi yönünde oy kullanmıştır.
Buna karşın krizin mimarları ve Yargıtay Başsavcısı krizi toplumun destek verdiği bu noktalarda aramakta, bu noktalar olarak tanımlanmaktadır.
Değil mi ki AK Parti'nin son beş yılı iddianameye adeta tümüyle yayılmıştır.
Değil mi ki Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığı iddianamenin görünmez, tesettür yasağı ise itici gücüdür.
Türk siyasal düzeninde siyaset dışı hamleler, hatta darbeler bile hemen her zaman kendi meşruiyetlerini aramış, bunu üretmeye çalışmışlar ve başarılı olmuşlardır.
Bu kez de hamle sistemin kurumları üzerinden yapılarak, sıradanlık ve doğallık peşinde koşmaktadır.
Ne var ki Türkiye dünün toplumsal koşullarından çok uzaktadır"
Benzer bir şekilde dış dinamikler bu kez farklı bir yerde ve siyaset dışı müdahalelerin tam karşı kutbundadır"
Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu'nda kabul edilen, değişik ülkelerden Avrupalı parlamenterlerin ortak bakış açısını ortaya koyan Türkiye raporuna bu açıdan dikkat kesilmek gerek"
Raporda AK Partinin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasının sonuçlarından endişe duyulacağı ifade ediliyor. Anayasa Mahkemesinin, kararını, hukuk devleti ilkeleri, Avrupa standartları ve Venedik Komisyonunun siyasal partilerin kapatılmasıyla ilgili ölçütlerine uygun alması temennisinde bulunuluyor. Dahası TBMM'ye (parti kapatmayı çok zorlaştıran, AK Parti davasını düşürecek) Venedik Komisyonunun ilkelerine uygun olarak, siyasi partilere getirilen yasaklar konusunda anayasal değişiklik yapması tavsiye ediliyor"
Kriz belki büyük"
Ama bu ülkenin aldığı yol da büyük"
Demokrasinin doğum sancısı uzun sürer, yıllar sürer, zor ve acılı olur"
Evet yol açılacak; bizler Avrupa Parlamentosu'nun çok gerisinde kalmayalım"
yenişafak