Merve Kavakçı

Merve Kavakçı

Oryantalist Kodlarla Yüzleşme (II)

Oryantalist Kodlarla Yüzleşme: Postkolonyal Yaklaşımlar başlıklı ilk sempozyumumuzdan bahsediyorduk. Çad Büyükelçimiz Afrika’nın geçmişte ve bugün nasıl sömürüldüğü üzerine yaptı konuşmasını. Avrupalıların Afrika’daki insan gücünü nasıl yok ettiklerinden, onları insan olarak değil de makine gibi gördüklerinden ve ona göre muamele ettiklerinden söz etti. Postkolonyalist eleştirinin merkezindeki Oryantalist değerler de tam da bunu söyler zaten. Batılı insan, Doğulu ise daha az insandır. Yani insan-altı, alt sınıf bir yaratıktır. Ekseriyetle İngiliz, Fransız ve Portekizlilerin ama daha az da olsa Hollandalılar ve İtalyanların dünyanın gelişmekte olan bir çok ülkesinin insanına yaptıkları da budur. Onları “daha az” insan olarak görüp diledikleri gibi kullanmak. Almanlar bütün gayretlerine rağmen sömürgecilikte diğerleri gibi başarılı olamıyorlar. 1920’lerde Afrika’da “Avrupa’nın girmediği yer kalmasın” kampanyası üzerinden ilerliyor Batı. Hem İngilizler, hem de Fransızlar sömürgecilik bakanlıklarını kurarak bu ülkelerin kendi atadıkları yönetimleri ile koordineli olarak çalışıyorlar.

Çad’ın bulunduğu bölgede de iş bilen insanlar ülkeden başka yerlere götürülüyor, böyle olunca da ülkede iş yapan insan kalmıyor. Yöre halkı geçmişlerinden tamamen kopartılıyor. Ana dilleri yerini Fransızca’ya bırakıyor. Arapça eser yazacak kimse kalmıyor. Önceden yapılmış araştırmalar tarumar ediliyor. Afrikalıları özellikle eğitimsiz bırakıyorlar. Eğitim görürlerse başa bela olurlar diye düşünüyorlar. Sömürgeci ülkeler idarelerine aldıkları halka dinî, millî, kültürel değerlerini unutturup onlara kendi dillerini ve kültürel değerlerini aşılıyorlar. On iki milyon nüfusun sadece dört milyonu kayıtlarda görünüyor.

Sömürgeciler Afrika’dan milyonlarca yerliyi köleleştirerek Amerika’daki sömürgelerine taşıyorlar. ABD tarihinde gördüğümüz Afrikalı Müslüman prensler, prensesler de bu şekilde bir kıtadan diğerine taşınıyor. Abdurrahman İbrahim İbn Sori isimli Müslüman prens bunlardan biri mesela. Emperyalist batı ülkeleri dışında İsrail de Afrika’da. 1958 senesinde beş bin İsrailli Afrika’ya farklı görevlerle gönderiliyor. Şaşırmıyoruz, İsrail’in olmadığı bir yer yok bu yerkürede.

Türkiye’ye gelince. Osmanlı İmparatorluğu’nun Afrika topraklarına yaptığı yatırım bugünlere kadar bölge halkı tarafından dillere destan bir şekilde anılıyor. Zaten Osmanlı’nın bir parçası olarak addedilen yerler, kendilerini yabancı değil bizatihi Osmanlı olarak görüyorlar. İslam kardeşliği birlik ve beraberliğin mayasını oluşturuyor. Cumhuriyetin kurulması ile de farklı bir döneme giriyor ilişkiler. Afrika adeta unutuluyor. Unutulmasın da ne olsun... Tabiri caiz ise kelin ilacı olsa başına sürer demek yerinde kanımca. Türkiye topal ördek gibi bata çıka gelişmeye çalışıyor, darbe üstüne darbe yapan zihniyet ülke insanının önünü her alanda kesiyor. Türkçülük zihniyetinin kafalara için için işlendiği bu onyıllarda, Afrika ikinci değilse üçüncü sınıf bir ülkeler topluluğu olarak görülüyor. Yapacak yardımı olsa kendine yapacak olan liderler, Afrika’yı bilerek unutuyor. Ta ki 2002 senesine gelene kadar. İlişkiler, ekonomik olduğu kadar sosyal ve kültürel alanda da canlandırılıyor.

AK Parti iktidarı ile Afrika ülkelerine adeta çıkartma yapılıyor. Burada çıkartma’yı olumlu anlamda, ilişkileri ve kardeşliği güçlendirme bağlamında kullanıyorum. Çad’da bulunan ve Osmanlı asıllı halkın yaşadığı Türk bahçesi isimli bölge ilişkilerin canlandırılmasına en güzel örnek.

yeniakit

Bu yazı toplam 777 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar