"Özal'ınkiler kaka Sezerin'kiler cici"

"Özal'ınkiler kaka Sezerin'kiler cici"

Tantana etmeyi çok iyi bilirler: Yasama ile yargı, yürütmenin baskısı altındadır, bu ne rezalettir?..Engin Ardıç’ın yazısı…


Ayrılık ayrılık aman ayrılık

Tantana etmeyi çok iyi bilirler: Yasama ile yargı, yürütmenin baskısı altındadır, bu ne rezalettir?

Öyle mi? Öyle. Milletvekilleri parti başkanının, dolayısıyla iktidar mebusları da başbakanın bir çeşit emir kulları mı? Kulları.

Bu durum değiştirilsin, kuvvetler ayrılığı sağlansın mı? Sağlansın.

Ama bunun için başkanlık sistemi gerekiyor, ona geçilsin mi? Hayıııır, geçilmesiiiin, çünkü cahil halk gider olmayacak birini seçiverir!

Başbakan ve hükümet hem yargının bir parçası hem de yürütmenin bizzat kendisi... Öyle mi? Öyle. Bu durum sakat mı? Sakat. Peki başbakanlıkla cumhurbaşkanlığı birleştirilse, o makamın da meclisle hiçbir ilgisi olmasa? Hayııır, aslaaa, o Amerikan sistemidir, memleket elden gider!

Solcu geçinen birçok ahmağın görüşü bu merkezdedir.

Kuvvetlerin birbirine geçmiş olmasına, daha doğrusu diğer iki kuvvetin, anayasanın mimarları Kenan Evren ve Orhan Aldıkaçtı adlı bürokratlar tarafından bundan yirmi beş sene evvel yürütmenin sultasına verilmiş olmasına kızıyorlar... Haklılar.

Fakat nalıncı keseri gibi kendilerine yontuyorlar: Kuvvetler, benim partim iktidarda değilse, gelmeye hiç hali yoksa ya da benim başkanım bana kıllık ettiyse ayrılsın, ola ki ben kazanırsam ayrılmasın.

Parti başkanının meclis grubunu, yani kendi ‘askerlerini’ gütmesine karşı çıkılsın...

Fakat cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesi üyelerinin bir kısmını atamasında sakınca yok! O üyeler bizim gönlümüz doğrultusunda oy vereceklerse, yürütmenin yargıya bu şekilde doğrudan el koymasında sorun yok!

Kafaları böyle çalışır.

Onlara göre, adalet bakanı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na girerse bu yürütmenin yargıya müdahalesidir (çünkü bakan onların partisinden değildir), ama cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesi üyelerini tayin ederse bu müdahale sayılmaz (çünkü cumhurbaşkanı da onlar gibi bürokrat kökenlidir)...

Sonra otururlar, bir de ‘onların üyeleri, bizim üyeler’ hesabı yaparlar: Özal’ın atadığı ‘kaka üyeler’, Sezer’in atadığı ‘cici üyeler’... Kötü adamlar ve bizim çocuklar!...

Bu kafa değişmez ama bu düzen değişecektir.

Yeni anayasa taslağına göre, cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesi’ne üye müye tayin edemeyecektir.

Üniversiteye de rektör mektör tayin edemeyecektir.

En yüce mahkemenin üyelerini hukukçular kendi aralarından, üniversitelerin en üst yöneticilerini de bilim adamları kendi aralarından seçeceklerdir.

Yürütme, yargıdan ve üniversiteden elini çekecektir.

Daha doğrusu, bürokrasi sultası kalkacaktır.

YÖK denilen 12 Eylül kalıntısı ‘bürokrat ulema cuntası’ da bitecektir.

Böylece herkes kendi işine bakacaktır.

Sonra sıra, ‘meclis hükümeti’ modelini terketmeye, yargıdan ayrılmış yürütmeyi yasamadan da ayırmaya gelecektir...

Yürütme yasamanın koyduğu kanunları uygulayacak ama hesabı ona değil yargıya verecek, yargı meclis içi hokkabazlıklara ve yürütmenin oluşumuna müdahale edemeyecektir. Kuvvetler birbirlerini dengeleyeceklerdir. Gâvurcası: ‘Checks and balances’...

Ya böyle olacaktır, ya da bu memleketten yirmi birinci yüzyılda da hayır gelmeyecektir.

Akşam-Engin Ardıç