Pakistan'a Neden Dönüyorum?
Pakistan'ın en büyük sorunu köktendincilik…Benazir Butto’nun Washington Posttaki yazısı…
Pakistan'a neden dönüyorum?
Pakistan'ın bugün karşı karşıya bulunduğu en büyük sorun köktendincilik. Uzantıları kentlere kadar girmiş olan köktendincilerle mücadeleyse, sadece meşru seçimlerle ortaya çıkabilecek bir çaba gerektiriyor. Pakistan'a, demokratik uluslar arasındaki yerimizi onarmak için döneceğim
Benazİr Butto
Ülkeme değişim götürmek için 18 Ekim'de Pakistan'a dönüyorum. Pakistan'ın gelecekte ayakta kalması, istikrarı ve güvenliği, halka salahiyet vermekte ve siyasi kurumları oluşturmakta yatıyor. Amacım bir kuşağın yürekleri ve zihinleri için yürütülen esaslı savaşın ancak demokrasi çatısı altında başarılabileceğini kanıtlamak.
Pakistan'ın ana sorunu ılımlılarla köktendincilerin çatışması. Bu konunun çözülmesi tüm dünyayı, özellikle de Güney ve Orta Asya'yla tüm Müslüman ulusları etkileyecek. Köktendincilik ancak, devletin halkın refahına yönelik temel sosyal sorumluluklarının göz ardı edildiği ortamlarda yeşerir. Siyasetteki diktatörlük ve toplumsal umutsuzluk dini aşırılığı körükleyen yeis halini yaratıyor.
Ordu tek başına yeterli değil
60 yıllık tarihi boyunca diktatörlük ve demokrasi arasında gidip gelen, özgür seçimlerden hileli seçimlere ve sonunda da hiç seçim düzenlenmemesine doğru savrulan Pakistan'da köktendinciler hiçbir zaman siyasi bilincimizin önemli bir kesimini oluşturmadı. Yaradılış itibarıyla merkezde bulunan, ılımlı bir ulusuz. Tarihe baktığımızda dini partiler ulusal seçimlerde yüzde 11'den fazla oy alamamış. Ülkedeki en büyük siyasi parti benim başkanlığını yaptığım Pakistan Halk Partisi (PPP). Pakistan'ın siyasi manzarası öncelikle ılımlı PPP tarafından biçimlendirilir ki, arkasında kırsaldaki yığınların ve şehirdeki seçkinlerin güçlü ve sürekli desteği vardır.
Köktendincilik bir tehdit olarak beliriyor ama eskisi gibi orta sınıf fanatizme karşı duracak biçimde seferber edilirse durum denetim altına alınır. Bu mücadelenin başına geçmek için dönüyorum.
Sıra dışı bir hayat sürdüm. Babamın 50'sinde, iki erkek kardeşimin hayatlarının baharında öldürüldüklerini gördüm. Kocam tutuklanıp, siyasi kariyerime karşılık rehine olarak hiçbir mahkûmiyet kararı çıkarılmadan sekiz yıl hapis tutulunca çocuklarımı yalnız bir kadın gibi büyüttüm.
Babamın öldürülmesinden sonra liderlik rolü bana yüklendiğinde seçimimi yapmıştım. O zaman da sorumluluktan kaçmamıştım, şimdi de kaçmayacağım.
Pakistan'da bazılarının geçtiğimiz aylarda General Pervez Müşerref'le giriştiğim diyaloğu sorguladığının farkındayım. Bu tartışmalara Müşerref'in ordudan istifa edeceği ve demokrasiyi tesis edeceği umuduyla giriştim.
Söz konusu diyaloğa dair amacım asla kişisel olmadı, demokrasiyi kurtarmak için Pakistan'da özgür ve adil seçimlerin yapılmasını sağlamaya çalışıyordum. Köktendinciliğe karşı mücadele ancak meşru seçimlerle ortaya çıkabilecek ulusal bir çaba gerektiriyor. İstihbarat birimlerimizde ve ordumuzda dinci aşırılara yakınlık duyanlar var. Bu unsurlar parlamento ve seçilmiş hükümet önünde hesap vermezse, dini militanlığa karşı yürütülen savaş, yani Pakistan'ın ayakta kalma savaşı kaybedilebilir. Ordu köktendinciliğe karşı savaşın bir parçası olmalı; fakat 11 Eylül'den beri geçen altı yıl gösterdi ki, tek başına bu savaşın altından kalkamaz.
Siyasi yapımıza dair pek çok konu çözümsüz kaldu. Üniformalı ya da değil Müşerref'in yeniden seçilmek için çabalama hakkı yok. Pakistan kanunları bir ordu mensubunun cumhurbaşkanlığı yarışına girebilmesi için iki yıllık bekleme dönemi öngörmekte. Müşerref, halkın meşru bir cumhurbaşkanı, parlamento ve bakanlık seçimlerine yönelik arzusunu yanıtlayabilir ya da anayasayla oynar. İkinci şıkkı seçerse bu yargı, hukuk camiası ve siyasi partilerle yeni bir çatışma riski doğurur. Böyle bir çatışma sıkıyönetim ilan edilmesine, sivil itaatsizliğe veya ikisine birden yol açabilir. Köktendincilerin istediği de sivil itaatsizlik. Bunu anarşi ve karmaşa takip edecektir.
Müşerref'in partisindeki köktendinciliğin yükselişine nezaret eden siyasi unsurlar 1996'da benim hükümetimin düşürülmesinden bu yana gelen tüm yönetimlerle birlikte çalıştı. Bunun mensupları Müşerref'le ulaşmaya çalıştığım demokratik değişimi engelliyor. Demokrasinin köktendinciler ve militanların çıkarına yönlendirmek için çok zor olmasından korkuyorlar.
Müşerref'le diyaloğum ülkeyi aşiret bölgelerinin teröristler için cennet haline gelmesini engellemekte başarısız olan diktatörlükten çıkarıp, ileri götürmeyi amaçlıyor. Köktendinciler uzantılarını kentleri kadar yayacak hale geldi.
Geçen haftaysa yeni bir sorun peyda oldu. Seçim komisyonu cumhurbaşkanlığı için yarışacak bir kişinin seçilebilme ehliyetine dair anayasal düzenlemeleri keyfi biçimde değiştirdi. Anayasa ancak parlamentodaki üçte ikilik çoğunluğun onayıyla değiştirilebileceğinden, yargının kovanına çomak sokulmuş oldu.
En kötüsüne hazırlanıyorum
Ben ve partim, geçici milli mutabakat hükümeti gözetiminde, bağımsız seçim komisyonunca düzenlenecek özgür ve adil seçimler istiyoruz. Tüm aday ve partilerin yarışabileceği bir zemin istiyoruz. Genellikle Stalin'e atfedilen bir söz vardır; "Oy atanlar hiçbir şeyi belirlemez. Sayanlar her şeyi belirler" diye. İşte bu yüzden seçim reformu için ısrar ediyoruz.
Gelecek ay uçağım Pakistan'a indiğinde, biliyorum ki, halk beni coşkuyla karşılayacak. Beni neyin beklediğini bilmiyorum. En iyisi için dua ediyor, en kötüsüne hazırlanıyorum. Ancak ne olursa olsun, Pakistan'ın demokratik uluslar arasındaki yerini onarma mücadelesine girişmek için döneceğim. (Pakistan Halk Partisi lideri, eski Pakistan başbakanı, 20 Eylül 2007)
Pakistan'ın bugün karşı karşıya bulunduğu en büyük sorun köktendincilik. Uzantıları kentlere kadar girmiş olan köktendincilerle mücadeleyse, sadece meşru seçimlerle ortaya çıkabilecek bir çaba gerektiriyor. Pakistan'a, demokratik uluslar arasındaki yerimizi onarmak için döneceğim
Benazİr Butto
Ülkeme değişim götürmek için 18 Ekim'de Pakistan'a dönüyorum. Pakistan'ın gelecekte ayakta kalması, istikrarı ve güvenliği, halka salahiyet vermekte ve siyasi kurumları oluşturmakta yatıyor. Amacım bir kuşağın yürekleri ve zihinleri için yürütülen esaslı savaşın ancak demokrasi çatısı altında başarılabileceğini kanıtlamak.
Pakistan'ın ana sorunu ılımlılarla köktendincilerin çatışması. Bu konunun çözülmesi tüm dünyayı, özellikle de Güney ve Orta Asya'yla tüm Müslüman ulusları etkileyecek. Köktendincilik ancak, devletin halkın refahına yönelik temel sosyal sorumluluklarının göz ardı edildiği ortamlarda yeşerir. Siyasetteki diktatörlük ve toplumsal umutsuzluk dini aşırılığı körükleyen yeis halini yaratıyor.
Ordu tek başına yeterli değil
60 yıllık tarihi boyunca diktatörlük ve demokrasi arasında gidip gelen, özgür seçimlerden hileli seçimlere ve sonunda da hiç seçim düzenlenmemesine doğru savrulan Pakistan'da köktendinciler hiçbir zaman siyasi bilincimizin önemli bir kesimini oluşturmadı. Yaradılış itibarıyla merkezde bulunan, ılımlı bir ulusuz. Tarihe baktığımızda dini partiler ulusal seçimlerde yüzde 11'den fazla oy alamamış. Ülkedeki en büyük siyasi parti benim başkanlığını yaptığım Pakistan Halk Partisi (PPP). Pakistan'ın siyasi manzarası öncelikle ılımlı PPP tarafından biçimlendirilir ki, arkasında kırsaldaki yığınların ve şehirdeki seçkinlerin güçlü ve sürekli desteği vardır.
Köktendincilik bir tehdit olarak beliriyor ama eskisi gibi orta sınıf fanatizme karşı duracak biçimde seferber edilirse durum denetim altına alınır. Bu mücadelenin başına geçmek için dönüyorum.
Sıra dışı bir hayat sürdüm. Babamın 50'sinde, iki erkek kardeşimin hayatlarının baharında öldürüldüklerini gördüm. Kocam tutuklanıp, siyasi kariyerime karşılık rehine olarak hiçbir mahkûmiyet kararı çıkarılmadan sekiz yıl hapis tutulunca çocuklarımı yalnız bir kadın gibi büyüttüm.
Babamın öldürülmesinden sonra liderlik rolü bana yüklendiğinde seçimimi yapmıştım. O zaman da sorumluluktan kaçmamıştım, şimdi de kaçmayacağım.
Pakistan'da bazılarının geçtiğimiz aylarda General Pervez Müşerref'le giriştiğim diyaloğu sorguladığının farkındayım. Bu tartışmalara Müşerref'in ordudan istifa edeceği ve demokrasiyi tesis edeceği umuduyla giriştim.
Söz konusu diyaloğa dair amacım asla kişisel olmadı, demokrasiyi kurtarmak için Pakistan'da özgür ve adil seçimlerin yapılmasını sağlamaya çalışıyordum. Köktendinciliğe karşı mücadele ancak meşru seçimlerle ortaya çıkabilecek ulusal bir çaba gerektiriyor. İstihbarat birimlerimizde ve ordumuzda dinci aşırılara yakınlık duyanlar var. Bu unsurlar parlamento ve seçilmiş hükümet önünde hesap vermezse, dini militanlığa karşı yürütülen savaş, yani Pakistan'ın ayakta kalma savaşı kaybedilebilir. Ordu köktendinciliğe karşı savaşın bir parçası olmalı; fakat 11 Eylül'den beri geçen altı yıl gösterdi ki, tek başına bu savaşın altından kalkamaz.
Siyasi yapımıza dair pek çok konu çözümsüz kaldu. Üniformalı ya da değil Müşerref'in yeniden seçilmek için çabalama hakkı yok. Pakistan kanunları bir ordu mensubunun cumhurbaşkanlığı yarışına girebilmesi için iki yıllık bekleme dönemi öngörmekte. Müşerref, halkın meşru bir cumhurbaşkanı, parlamento ve bakanlık seçimlerine yönelik arzusunu yanıtlayabilir ya da anayasayla oynar. İkinci şıkkı seçerse bu yargı, hukuk camiası ve siyasi partilerle yeni bir çatışma riski doğurur. Böyle bir çatışma sıkıyönetim ilan edilmesine, sivil itaatsizliğe veya ikisine birden yol açabilir. Köktendincilerin istediği de sivil itaatsizlik. Bunu anarşi ve karmaşa takip edecektir.
Müşerref'in partisindeki köktendinciliğin yükselişine nezaret eden siyasi unsurlar 1996'da benim hükümetimin düşürülmesinden bu yana gelen tüm yönetimlerle birlikte çalıştı. Bunun mensupları Müşerref'le ulaşmaya çalıştığım demokratik değişimi engelliyor. Demokrasinin köktendinciler ve militanların çıkarına yönlendirmek için çok zor olmasından korkuyorlar.
Müşerref'le diyaloğum ülkeyi aşiret bölgelerinin teröristler için cennet haline gelmesini engellemekte başarısız olan diktatörlükten çıkarıp, ileri götürmeyi amaçlıyor. Köktendinciler uzantılarını kentleri kadar yayacak hale geldi.
Geçen haftaysa yeni bir sorun peyda oldu. Seçim komisyonu cumhurbaşkanlığı için yarışacak bir kişinin seçilebilme ehliyetine dair anayasal düzenlemeleri keyfi biçimde değiştirdi. Anayasa ancak parlamentodaki üçte ikilik çoğunluğun onayıyla değiştirilebileceğinden, yargının kovanına çomak sokulmuş oldu.
En kötüsüne hazırlanıyorum
Ben ve partim, geçici milli mutabakat hükümeti gözetiminde, bağımsız seçim komisyonunca düzenlenecek özgür ve adil seçimler istiyoruz. Tüm aday ve partilerin yarışabileceği bir zemin istiyoruz. Genellikle Stalin'e atfedilen bir söz vardır; "Oy atanlar hiçbir şeyi belirlemez. Sayanlar her şeyi belirler" diye. İşte bu yüzden seçim reformu için ısrar ediyoruz.
Gelecek ay uçağım Pakistan'a indiğinde, biliyorum ki, halk beni coşkuyla karşılayacak. Beni neyin beklediğini bilmiyorum. En iyisi için dua ediyor, en kötüsüne hazırlanıyorum. Ancak ne olursa olsun, Pakistan'ın demokratik uluslar arasındaki yerini onarma mücadelesine girişmek için döneceğim. (Pakistan Halk Partisi lideri, eski Pakistan başbakanı, 20 Eylül 2007)