Paralelciler, şimdi de “yerel saldırı” hazırlığı içinde!

“Bismillah” diyerek kaldığımız yerden devam edelim... Geçtiğimiz Pazar günü, sizlerden “izin” talep eden yazımda da ifade ettiğim gibi; “birkaç gün dinlenmeyi” hayâl ediyordum... Güya, “gündemden uzak” kalacak, kafamı dinleyecektim...

Ama, ne mümkün...

Evet, 4 gün süreyle “İstanbul’dan uzak” kaldım ama, “gündemden uzak” kalmak ne mümkün...

Efendim, bu 4 günlük “dinlenme”(!) esnasında Akyazı’nın Kuzuluk Mahallesi’nde idim... Evet, eskiden “belde” olan Kuzuluk mahallesinde... Oraya giderim de, “dostlar” boş bırakır mı?..

Kuzuluk’un eski ve son derece de başarılı olan Belediye Başkanı, şu anda da Akyazı Belediyesi’nin Meclis Üyesi” olan Bilal Soykan, aldı beni “Çiğdemli Yaylası”ndaki “şenlik”lere götürdü... Hendek Belediyesi ile Akyazı Belediyesi’nin ortaklaşa düzenlediği “Çiğdem Yaylası Şenlikleri” aslında “Karadenizlilerin buluşması ve kaynaşması” için bulunmaz bir fırsat... 3 gün boyunca, “yemek”ler yeniliyor, “horon”lar tepiliyor, “kemençe”ler çalınıyor, “alışveriş”ler yapılıyor.

Güzel bir etkinlik...

Etkinlik güzel de, pek fazla izleyemedik... Çünkü, Hendek Belediye Başkanı Ali İnci ve Akyazı Belediye Başkanı Hasan Akcan da oradaymış... Onlarla buluştuk ve yayla evlerinden birine misafir olup, “Karadeniz yemekleri”nden yedik... Tabii, yemek bahane... Maksat sohbet... Gerek Ali Başkan’la, gerek Hasan Başkan’la uzun uzun sohbet ettik... Tam sohbetin ortasında Rumeli TV’den gelmesinler mi... Oraya da röportaj vermek durumunda kaldık...

Ali İnci’nin içi dolu... Özellikle “Paralelcilere” dair söyleyecek çok sözü var... Bir kısmını  konuştuk, inşaallah yarın yazarım...

HENDEK’TE BİR KARAKAYA

Ertesi gün, sırf “soyadı”ndan dolayı görmek istediğim Şeref Karakaya’yı ziyaret ettim... Ben Manisalı, o Eflanili... Ama soyadlarımız aynı... Hendek Organize Sanayi Bölgesi’nde “oto parçaları boyayan” bir işyeri var... Adı da, Karakaya 86... İşyerini 1986’da kurduğu için bu adı vermiş... Hem oto parçalarının nasıl boyandığını gösterdi, hem de odasını... Odası, tam bir “müze” gibi... Eski silahlar, eski daktilolar, eski telefonlar... Odaya girince, insan “tarihe yolculuk” yapıyor ve “Türkiye’nin nerelerden nerelere geldiğini” görüyor...

Şöyle bir düşündüm  de;

Gerçekten çok mesafe katetmişiz...

Şeref Karakaya, “fakir  bir ailenin çocuğu” olarak atılmış iş hayatına... Ama, “ne oldum delileri”nden olmamış... Çocukken giydiği “kara lastik”leri ve bu işyerini kurmak için, “babasına sattırdığı bir çift öküz”ü unutmamış... Müzesinde, onlara da yer vermiş...

Merhum Adnan Menderes’e duyduğu sevgiyi de, “onun bindiği otomobili” satın alarak göstermiş... Menderes’in otomobili, şu anda fabrikanın bahçesinde ve çalışır vaziyette...

“Çay”dı, “kahve”ydi derken, demesin mi; “Bir röportaj yapalım mı?”

Ne röportajı?..

Meğer, aynı  zamanda Karabük merkezli Bizim Radyo Televizyon’un “gönüllü muhabir”liğini yapıyormuş... Kamerayı kurdu, oturduk 1 saat kadar konuştuk...

Akşamleyin de, “Yatsı Namazı” için gittiğim camiden çıkışta, çay bahçesine oturup, “Kuzuluk’taki camilerin imamları ve vatandaşlar” ile uzun uzun sohbet ettik... Dikkat edin; “Cemaat imamları” değil, “cami imamları” diyorum... “Cemaat” kavramını ayağa düşürdükleri için, “Gülen Cemaati”nden son derece muzdaripler...

Sohbet bitti, eve döndüm...

Ertesi gün ver elini Sakarya...

Zira, Sakarya’da Vali Hüseyin Avni Coş Bey’le randevumuz var... Adana’dan Sakarya’ya atanmasından dolayı, telefonla arayıp, “hayırlı olsun” demiştim ama, bir de yüz yüze görüşüp, “hayırlı olsun” demek istedim...

Basın İlân Kurumu Sakarya İl Müdürü Ömer Faruk Çakır kardeşimle birlikte gittik ve Sayın Hüseyin Avni Coş’u makamında ziyaret edip, “Hayırlı olsun... Allah kolaylıklar versin, Allah utandırmasın” dedik...

Ertesi gün de; Kuzuluk’ta Yılmaz Kardeşler’e ait Dereağzı Alabalık Tesisleri’nde “kahvaltı” yapıp, tesisin sahibi Ayşe Hanım ve oğlu Engin’le sohbet ettik... Hem gelişmeleri değerlendirdik, hem de Kuzuluk ve Akyazı ile ilgili bilgiler aldım...

Sonra, ver elini İstanbul...

KORSAN GAZETE ÇIKARMIŞLAR!

Gördüğünüz gibi;

Benimkisi ne “tatil” oldu, ne de “kafa dinleme.”

Tıpkı İstanbul’da olduğu gibi, orada da; “ziyaret”ler, “sohbet”ler derken, hayli hareketli bir 4 gün geçirdim...

Fena da olmadı...

Epey “malzeme” topladım...

Pazar günkü yazımda; aynı zamanda “Paralel’in peşinde olacağımı” yazmıştım ya; “Paralelci taife”nin gerek “30 Mart seçimleri”nde, gerek “10 Ağustos seçimleri”nde neler yaptıklarını, ne gibi dolaplar çevirdiklerini de, bu seyahatimde “belgeleriyle” gördüm, öğrendim...

Meselâ, 30 Mart öncesi...

Sakarya’da “Hür Sakarya” adlı “korsan bir gazete” çıkarmışlar.

Tamamen “yer altı”, tamamen “illegal” bir gazete... Bütün “belaltı” vurmalar da, “haber” diye yutturulmuş!..

“Adres” diye gösterdikleri binada ne “çalışan” var, ne de “masa-sandalye!”... Tamamen “boş” bir bina!..

Amaç, AK Parti’yi ve Tayyip Erdoğan’ı yıpratmak... “BDP kurmayları”nın demeçlerini de kullanmışlar, “Hürriyet yazarları”nın Hükümet’e çakan yazılarını da...

Öyle “akıl almaz iddialar” var ki, bu iftira ve hakaretleri, “gazete” diye bastıkları “paçavra”lara yazıp, sokak sokak, ev ev dağıtmışlar!..

Haa, başaramadılar; ayrı mesele..

YERELDEN VURMA HAZIRLIĞI!

Ama şimdi, “yeni bir yapılanma” içindelermiş... Hani, Fetullah Gülen’in açtığı dâvâlar yetmiyormuş gibi, şimdi de “tek hakimli ilçe mahkemeleri”nde dâvâlar açmaya başladılar ya; “Zaman, Bugün, Taraf ve Sözcü” gibi gazetelerle yürüttükleri savaşı, şimdi de “yerele kaydırma” hazırlığı içindelermiş!..

Anlayacağınız;

Zaman, Bugün, Taraf ve Sözcü ile yürüttükleri “Erdoğan ve Hükümet karşıtı savaş”ı, şimdi de “yerel gazeteler”le yürütme hazırlığı içindelermiş!..

Bu aralar, “yerel gazeteciler”le görüşüyorlar ve onları “kafaya almaya” çalışıyorlarmış... Ama, görüşmelerini “şehir merkezleri”nde değil, telefonların çekmediği “yayla”larda yapıyorlarmış!..

Amaçları, her il ve ilçede “en az bir gazete” çıkarıp, “yerel yöneticiler”le uğraşmak!.. Bunlar “valiler” de olur, “belediye başkanları” veya “meclis üyeleri” de!..

Bazı “yerel gazeteci”leri kafaya almışlar... Adamlara, “yüklüce para teklifi”nde de bulunuyorlarmış!..

Hedefleri, “ulusal gazeteler” vasıtasıyla “Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Hükümet üyeleri”ne yüklenmek, “yerel gazeteler” vasıtasıyla da; “valiler, belediye başkanları ve meclis üyeleri”ni yıpratmak!..

Dediğim gibi; 

“Yayla”larda yaptıkları görüşmelerle bazı “yerel gazetecileri” kafakola almışlar.. Hem de, “yüklüce bir para” teklif ediyorlarmış!..

“Yenilen pehlivanın güreşe doymaması” gibi, bunlar da yenilmeye doymuyorlar.. Ve zannediyorlar ki; attıkları adımlardan hiç kimsenin haberi yok!.. Oysa, aldıkları “nefes”ten ve yaptıkları “görüşme”lerden, en azından benim haberim var!..

Uzun lâfın kısası;

Şimdi de, “savaşı yerele kaydırma”nın hesabı ve hazırlığı içindeler!.. “Ulusal gazete ve televizyonlar”la Ankara’yı, “yerel gazete ve televizyonlar”la da “yerel yöneticiler”i vurmaya, onları yıpratmaya çalışacaklar!..

Ama, “deşifre” oldular...

Gerek Hükümet, gerek yerel yöneticiler, herhalde bu “entrika”ları görecek ve gereken tedbirleri alacaklardır!..

Benden söylemesi!..

Bugünlük bu kadar.

*********************************************************************

34 yıl önce bugün bir “ihtilâl” yaşamıştı Türkiye!

“Yaraların en iyi ilacı zamandır” derler ya, gerçekten öyle... Baksanıza, bugün “12 Eylül 2014” ama, ne “12 Eylül İhtilâli”ni hatırlayan var, ne de “Kenan Evren Cuntası”nı ağzına alan!..

Oysa, bundan “34 yıl öncesi”nde, yani 12 Eylül 1980’de bu memlekette “kanlı bir ihtilâl” gerçekleşti... “Bir sürahi, 4 bardak” olarak anılan “Evren ve Cuntacı arkadaşları” bu ülkede “gençleri astılar, partileri kapattılar, liderleri hapse attılar, binlerce insanı zindanlarda çürüttüler!..”

İlk yıllarda, “12 Eylül İhtilâli” ile ilgili “dizi yazılar” hazırlanır, “darbenin perde arkası” aralanmaya çalışılır, dönemin Anayasa Mahkemesi üyelerinin “darbecileri ziyaret” edip, “Emrinize amadeyiz” dedikleri yazılır-çizilirdi!..

Ama şimdi, ne “ihtilâl”den bahseden var, ne de “Evren ve arkadaşları”nı hatırlayan!.. Şimdi, “Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın mahkûm edildiğini”, bir de, “darbelere gerekçe” yapılan “35. madde”nin “AK Parti İktidarı tarafından kaldırıldığını biliyoruz, o kadar!..

Oysa, o dönemde ne ocaklar söndü, ne zulümler yaşandı. Dedik ya, zamanla; acılar da unutuluyor, zulümler ve ölümler de...

Ama, unutmamak lâzım... “Darbe”ler ve “ihtilal”leri unutmazsak, “özgürlük”lerin değerini daha iyi anlarız!..

Unutmayalım... Unutturmayalım!..

yeniakit

Bu yazı toplam 708 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar