Paşa"dan Cumhurbaşkanı"na açık çağrı.
Bir yanda AK Parti"yi kapatma davası diğer yanda "Ergenekon" adı altında yürütülen gözaltı operasyonları devam ettikçe, mevcut durumu, güçler arası bir tür restleşme olarak takdim edenlerin sayısı artıyor. Halbuki Ergenekon, öyle anlaşılıyor ki güçlü ve derin yapılanmasıyla AK Parti"den önce de vardı ve demokrasiden yana sahici bir tutum alınamadığı taktirde AK Parti"den sonra da devam edeceğe benziyor.
Ergenekon neyin izini sürüyor? Demokrasiye karşı kalkışılan bir darbe planının izlek sürümüdür Ergenekon. Kısaca hafızamızı tazeleyecek olursak emekli Oramiral Özden Örnek"e ait olduğu söylenen andaçlarla girmişti günlük dile "Sarıkız" ve "Ayışığı" kodları. Her ikisi de birer yönetime elkoyma kalkışmasının provası hükmündeydi. Ayışığı kalkışma planı diğerinden farklı olarak sivil güçleri de harekete geçirmeyi planlayan "psikolojik harp" teknikleriyle kurgulanmış daha çetrefilli bir planlamaydı. Tam bu arada Danıştay saldırısını yapanların aynı zamanda Cumhuriyet gazetesini de bombalayanlar olduğu ortaya çıktı, bombalar daha önce Ümraniye"de basılan bomberman evden çıkan mühimmatla uyum halindeydi. Yani aynı gizli el, hem Ümraniye"de, hem Danıştay"da hem de Cumhuriyet"te iş görmüştü. Derken tüm ülkede infiale yol açan Hrant Dink cinayeti, rahip ve misyonerlerin öldürülmesi gibi peş peşe elim cinayetlere tanık olmuştuk. Tıpkı Örnek"in andaçlarında bahsettiği psikolojik harp benzeri bir koridordan geçiyorduk. Ustaca yöntemlerle kurgulanabilir ve sevkedilebilir bir öfke yaratılıyordu. Öfke... Kime karşı? Sivil görünümü de kazandırılmış bu öfke dalgasının ilk çarptığı gövde AK Parti"ydi. Sadece kahir ekseriyetle seçimleri kazanmamış, bir de üstüne üstlük Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Abdullah Gül"ü Çankaya"ya taşımıştı" Bu noktada Başbakana yönelik ellerindeki suikast krokileriyle yakalanan birtakım adamlar, yaptıkları şeyin doğru olduğuna yürekten inandıklarını rahatlıkla itiraf ediyor ama hemen ardından ellerini kollarını sallayarak uzaklaşıyor ve her seferinde yeni bir cinayetin içinden çıkabiliyorlardı" İşte kamuoyunda "Ergenekon" olarak bilinen uzun ve riskli araştırma süreci bu olayları takip ediyor. AK Parti"nin kapatma davasını oldukça aşan bir mesele bu"
Önce bunu vuzuha kavuşturmak gerek: Ergenekon"un AK Parti kapatma davası ile ilgisi yok. Ama Ergenekon"un demokrasi, temel hak ve hürriyetler ile çok yakından alakası var. Halk açısından tedirgin edici bir süreç olduğu gerçek. Çünkü hiç kimse emekli de olsa birtakım kuvvet komutanları üzerinde biriken şüphelerden memnun olmaz. Kimse emekli orgenerallerin birtakım bombacılarla aynı karede zikredilmesinden hoşnut olmaz. Canını, bağımsızlığını, vatanını emanet ettiği kumandanlara yürekten sevgi ve emniyet duymak ister. Ordu"nun her zaman hürmet duyulan bir kurum olmasının ardındaki sır da burada yatar. Ama hürmet ve sevgiye şayan olmak elbette ki demokrasilerin işleyiş kaidesi olan hesapverilebilirlik ilkesini ortadan kaldıramaz. Bu bağlamda "Ergenekon" meselesinin en kısa zamanda "iddia" ve "soruşturma" safhasından çıkıp muhakemeye intikal etmesinde hepimiz açısından selamet var"
Evet, demokrasinin tabusu yoktur ama vatandaşın hissettiği tedirginlik de asla gözardı edilemeyecek boyutlara taşınmıştır" Bu bağlamda zor günlerden geçtiğimiz aşikar, herkese, sorumluluk sahibi herkese düşen şey, serinkanlı davranmak belki de"
Bir de kuvvetler arası dengenin bozulduğu görüntüsü oldukça moral bozucu. Jürokratik baskıyla Yasama"dan yani milli iradeden kopuk izlenimi veren bir yargı ve antidemokratik söylemini giderek keskinleştiren bir anamuhalefetle, yürütme, yasama ve yargı uyum halinde işleyişi değil tam tersine orkestra şefi olmayan enstrümanların zavallı ve gürültülü halini andırmaktadır. Kuvvetlerarası armoniye acilen ihtiyacımız var. Kim gerçekleştirecek bu armoniyi?
Genelkurmay eski Başkanı Emekli Orgeneral Hilmi Özkök, dünkü gazetelerde yayınlanan konuşmasında şöyle diyor: "Olup bitenler halk tarafından anayasal kurumlar arasındaki güven ortamının sarsıldığı, aralarında nüfuz kavgasının yapılmakta olduğu, ülkenin bir kaosa doğru gitmekte olduğu şeklinde yorumlanmaktadır. Resmi bir aktörün daha geç olmadan ortaya çıkıp ortalığa çekidüzen verecek bir hareketi halkı da arkasına alarak gerçekleştirmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Kurumlararası tesanüdü kimin sağlayacağı Anayasa"da açıkça belirlenmiştir."
Özkök Paşa"nın bahsettiği "resmi aktör" kimdir?
Anayasa MADDE 104 şöyle diyor: "Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir."
Şimdi Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül"e kurumlararası dayanışmayı, armonili işleyişi ve tedirginliği giderecek güven arttırıcı işbirliğini gerçekleştirmeleri için herkese çağrıda bulunma görevi düşmüyor mu dersiniz?