Abdurrahman Dilipak
Pirus Zaferi
Derin Gerçekler
Bu seçim “savaş”ı sonunda, kazanan tarafın kazandığı zafer “Pirus zaferi”ne dönüşebilir mi? Yani demem o ki, kazanan da kaybedebilir mi? Kaybeden aslında kazanmış olabilir mi!?
Tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir. Tarih bir toplumun ortak hafızası ve tecrübeler birikimidir. Tarihten ders alınır. Alınmazsa ne olur derseniz, tekrar yaşarsınız. O zaman da kendi düşen ağlamaz. Kutsal metinlerde bunun için bizden önce gelenlerin başından geçenler bize uzun uzun anlatılır. Akif ne diyordu: ''Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey! / Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? / "Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar; / Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” Anlayacağınız şark cephesinde yeni bir durum yok.
Daha önce yazdım ve söyledim. Eski bir oyun oynanıyor. Bizi bize kırdırıyorlar. Küresel akıl ve içerideki uzantıları bizim kanlarımız, acılarımız ve gözyaşlarımız üzerine kendilerine iktidar ve servet üretiyorlar. Soğuk savaş takdikleri ile yine bizi bize düşürüyorlar. Daha da zayıflatılarak daha kolay bir av haline getirilecek bir Türkiye istiyorlar çünkü. Ancak kendi destekleri ile ayağakta durabilecek ve kalkabilecek bir Türkiye.
“Hayır” diyen bir Türkiye istemiyorlar. Bugün yaşanan bu. Her bir kanadı kontrolde kararlılar, bir de 3. sü ve hatta 4.sü!
Dikkatle bakıldığında ise bu işin arkasında aynı Habatçılar var. O habatın da arkasında Şeytan var. Ama unutmayın Şeytanın varlığı günah işlememizin bahanesi ve gerekçesi olamaz. Onun için diyorum da, kaçtığımızı sandığımız şeye doğru koşuyor olabliriz.. Yani bu işin sonunda her bir kanadı kontrol etme kararlılığında olanlar kazanacak olmasın? Habatçılara dikkat! Kim kazanırsa kazansın onlara muhtaç olmalarını istiyorlar.
Yine Akif’in dediği gibi “Görmüyor gittiği yanlış yolu zannım çoğunuz,. Size rehberlik eden haydudu artık kovunuz! Bunu benden duyunuz”..
Evet “tefrika girmeden bir millete düşman giremez, toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.”
Bu seçim sürecince ülke öyle bir kamplaştırıldı, taraflar birbirlerini öyle Şeytanlaştırdılar ki. “Güzel söz ve hikmet” söz konusu değildi. Bu da gelecek günlerin geçen günleri aratacağını gösteriyor. Hem de kim gelirse gelsin. Bu gün bu seçimi kazanmak, kazanan taraf için bir “Pirus zaferi” anlamına gelecek gibi gözüküyor. “Pirus zaferi” denilen zafer, düşmanını yoketmek uğruna kendini bitiren, sonuçta, gerçek galibi olmayan bir zaferdir. Öfke, dehşet dengesi kadar büyükse, düşmanını yoketmek üzere, kendi yok oluşunu kabul eden bir intihar saldırısıdır. Telafisi mümkün olmayan, yıkıcı büyüklükte kayıplar pahasına kazanılan bir zaferin sonuçta kimseye hayrı olmaz.. Kazanılan zaferin verilen kayıplardan sonra anlamsız hale gelmesini ifade eder.
MÖ 280-279 yıllarında Mekadonya topraklarında bir koloninin kıralı olan Tarentum Kralı Pirus, Roma’ya saldırır ve ne pahasına olursa olsun savaşı kazanmak için her şeyini feda eder. Pirus, savaşı kazanmıştır ama ordusunu kaybetmiştir. Kalanların ayakta duracak, ülkeyi savunacak gücü kalmamıştır. Rivayet edilir ki, Pirus bu zaferin ardından “Tanrım, böyle bir zaferi bir daha kimseye verme” dedi.. Pirus Zaferi, “yenilmeye mahkûm galibiyetleri” anlatmak için kullanılır. Sonuçta düşmanı yense de, içindeki ihtiras, öfke ve korkunun görünmeyen yenilgisini taşıyan bir sancılı bir zaferdir bu.
Bakın Haziran ayı Mayıs'tan zor geçecek. Bir yerde G7 toplanıyor, bir başka yerde Bilderberg, bu tarafta Arap Birliği toplanıyor. Yeni dünya düzeni için yeni global digital para için bir karar verilecek. Yeni paraya geçişte, doların değiştirilmesinde kara para ve sahte dolar filitrelemesi yapacak. Bu dünyada büyük bir şoka sebep olacak. Zaten Türkiye gibi kendi iç dengeleri açısından da sorunlar yaşamış ekonomiler her zaman hedeftir ve büyük çöküş tehtidiyle karşı karşıya kalabilir.
Zaten seçimin sonuçları ne olursa olsun, süreç devam edecek. Mart başında yerel seçimler var. Mayıs seçimlerindeki sonuçlar yön gösterici olsa da yerel seçimlerde adaylar parti kadar öne çıkar ve tabi Haziran'dan Şubat sonuna yaşanacak herşey bu süreci etkileyecektir.
Bu seçimde CHP’lilerden dini bir hassasiyet beklemiyordum ama sağcı, milliyetçi, muhafazakar ve dindar bilinen çevrelerde dini hassasiyet siyasetin gölgesinde kaybolmuştu. Cemaat yapılarından bazıları bile dini siyaset için kullandılar. Oysa siyaseti dini maslahat için kullanmak üzere yola çıkmaları beklenirdi, önceki söylemlerine bakınca. Görünen o ki, toplumu ve iktidarı dönüştürmek için yola çıkanları siyaset dönüştürmüş gibi sanki.
Bunun böyle olup olmadığını yakında göreceğiz. Ve ne yazık ki, geç kalan pişmanlığın da bir faydası olmayacak. Kimilerine göre sürece yön verenler zaaf içindeydi. Ahlak ve dini kurumlar, cemaat yapıları da sukut etmişti büyük ölçüde. Böylesine bir sessizlik Cumhuriyet tarihinde tek parti döneminde bile görülmedi. Ezan yasaklanınca ezan delileri vardı en azından. Hep direnen birileri oldu. Ağır bedeller ödendi. Ama bu dönemde, adalet, yolsuzluk, ahlaksızlık karşısında kapsamlı bir muhalefet görülmedi. 28 Şubat'ta mesela elele eylemimiz vardı. İstanbul sözleşmesine ya da Lanzarote’ye, 5G’ye, İklim yalanına, CoVID’e, NeuraLink'e, Starlink'e, TransHumanizm’e karşı böyle bir tepki olmadı. LGBT ye karşıyız diyorlar da, kimlik belgelerindeki din, mezhep, cinsiyet hanesini, anne-baba adını, kim, niçin kaldırdı. Tek tip kimlik kartına o “biyolojik cinsiyet”in yerine “Toplumsal cinsiyet” anlamına gelen GENDER’i kim, neden, nasıl, niçin yazdı? Cevabını arayan o kadar çok soru var ki? Din “Cultur” oldu, “Ahlak” “Bilgi”. Dersin adı böyle: “Din Kültürü ve ahlak bilgisi”! Sonuç ortada.
Geçen gün Ahmet Nesin, bu dindarların CHP’ye öfkesini sorgularken, tartışılması gerekenin sadece Müslümanların öfkesi değil, CHP’nin ne yaptığı ile ilgili olarak kendilerini sorgulaması gerektiğini söylemiş. Aslında bizim de kendimizi sorgulamamız gerek. İslam'ı değil elbet ama bizim sosyolojik anlamda pratiklerimiz ve ahlaki zaaflarımız, yanlışlarımız olmadı mı? Soğuk savaşta, Komunizme karşı, sola, soyalizme, sosyal demokrasiye, demokratik sol hareketlere karşı yer yer düşmanca bir tavır geliştirmedik mi, ABD’nin kontrolünde? Bu anlamda sadece Milliyetçileri değil, bizdende birilerini tepe tepe kullandılar. Aslında onları bize karşı, bizi onlara karşı kullanmadılar mı? Bu Şeytani bir plandı ve aynı Şeytan bizi bizi karşı kullandı ve biz de bu Şeytani plana alet olduk. Aynı silahla sağ ve sol kahveleri taradılar yine uyanmadık. Bu gün bu kabus bir albasan gibi üstümüze çıktı. Görünen o ki bizim düşmana ihtiyacımız yok, kendi hakkımızdan kendimiz geliriz. Herkes kendi hainine, hırsızına, arsızına, namussuzuna sahip çıktı. Hemen hemen hiç biri “Bu namuzssuzlar bizden ise, ben o bizden değilim” diyemedi. Unutmayalım ki, Allah cahil ve zalim bir topluluğa yardım etmez. Bizim geleneğimizde “zulüm” adaletin yokluğudur. Biz zalimlerden olduk. Şimdi, eğer tevbe edenlerden olmayacaksak, başımıza gelecek olanları bekleyelim.
Bundan sonra olacakların sebebini anlamak için bugün yaşananları düşünün. Tek başına CHP’nin dünden bu güne geçmişte yaptıkları, bugün olanların tek sebebi değil. CHP tek başına 1950’den beri iktidar olmuş değil.
Dediğim gibi bizde hatalar yaptık!
Sonuç ortada..
Selam ve dua ile.