Mehmet GÖKTAŞ

Mehmet GÖKTAŞ

Rabbim, hayırlısıyla bizleri şu Ramazan'a kavuştur!

Ne güzel bir nisan ayı geçirdik, gündemimiz hep Allah'ın Rasûlü (s.a.v) idi. O'nu düşündük, O'nu konuştuk, O'nu teneffüs ettik, O'nun hayatı üzerinde yoğunlaştık, yaşadığımız dünyamıza getirmeye çalıştık.

Kutlu Doğum etkinliklerinin bitmesiyle birlikte kendimizi boşlukta hissettik, sanki birden oksijensiz kalıverdik, ne güzel bir zaman dilimiydi, üstelik Recep ayını da birlikte idrak etmiştik.

Sanki şu anda Peygamberimiz Aleyhisselam ile birlikte olduğumuz zaman diliminden dışarı çıkıverdik.

Üstelik normal ve sıradan günlere açmadık gözümüzü, kirli mi kirli bir seçim kampanyasının içinde bulduk kendimizi.

Caddeler, sokaklar yoğun bir duman altında gibi ses ve görüntü kirliliği yaşıyor. Kendinizi eve attığınızda da kurtulamıyorsunuz bu kirden, medya dışarıda olanı fazlasıyla evinize taşımış bile.

Alışkınız palavradan vaatlere, açık artırmaya dönüşen asgari ücret yalanlarına, çoğu ahlaksızlık ve yolsuzluk olmak üzere birbirlerinin gizli dosyalarını ortaya dökmelerine alışkınız.

Fakat bu defa şahit olduğumuz ilkesizlikler, çapraz ilişkiler, savruluşlar insanın ruhunu kanatıyor, midesini bulandırıyor, insafını ve izanını alt üst ediyor.

Özellikle şu seçim döneminde Paralel Yapının yapamayacağı bir şey tahayyül edebiliyor musunuz?

Her şeyi yapabilirler fakat işte bunu yapamazlar diyeceğiniz bir şey kaldı mı?

Herkesle beraber olabilirler, fakat işte şunlarla ve şunlarla asla beraber olamazlar diyebiliyor musunuz?

Seçim günü yaklaşıncaya kadar daha ne ilkesizliklere şahit olacağız, ortalık birden aydınladığında kimleri kimlerin koynundan çıkarken göreceğiz?

Zaten işin başında Amerika'yla, israil'le birlikte çalışan birileri kimlerle beraber olmaz, hangi ihaneti yapmaz ki?

Allah şerlerinden muhafaza buyursun, daha önce de söylediğim gibi eğer bunlar başarabilseydiler inanınız ki çoğumuz şu anda ya israil zindanlarında ya Guantanamo'da veyahut da bu ülkenin zindanlarında inim inim inliyorduk.

Hem şu anda zindanda olanlarımız!

Aynı ilkesizliği HDP/PKK cenahında izlemiyor muyuz, ilkesizliğin görünen ucunu Diyarbakır belediyesinin arka kapısından müşahede etmedik mi?

Diyanet'in, Kâbe'nin, Din derslerinin, İmam-Hatiplerin üzerinden İslam'a karşı yürüttükleri savaşı ben şahsen ilkesizlik olarak görmüyorum, çünkü İslam'la savaşmak onların asıl ilkelerindendir, kırmızı çizgileridir.

Hatta ben Taksim'le Kâbe'yi karşılaştırmalarını da yadırgamıyorum, hiç şaşırmadım. Çünkü biz o adamı zaten hiç Kâbe'ye dönerken görmedik ki. Kâbe ne zaman onun kıblesi olmuştu ki?

Bizim yadırgadığımız, Taksim'in ne zamandan beri Kürd solunun kıblesi olduğudur.

İlkesizlikte Paralel Yapıdan hiç de geri kalmayan Kürd soluna soruyoruz;

Yıllar yılı Kürd halkına en büyük kötülüğü yapan Ulusalcılarla, Kemalistlerle, Türkiye Türklerindir logosuyla çıkan Doğan medyasıyla, Tek Türkiye, Şefkat Tepelerle nasıl oluyor da koyun koyuna yatabiliyorsunuz?

Başta da söylediğim gibi Rabbim bizleri bir an önce şu mide bulandıran ortamdan kurtarıversin.

Kendimize sahip olalım ve şu mübarek günlere kirlenmiş bir şekilde girmeyelim, Şaban ayını boşa harcamayalım, hatta Recep ayı bile geçmiş sayılmaz, içinde mi'rac gecesinin de olduğu on günü henüz geçmedi.

Hani Efendimiz Aleyhisselam'ın bize öğrettiği o meşhur “Allâhümme bârik lenâ fî Recebe ve Şa'ban, ve belliğnâ Ramazan - Allahım Recep ve Şa'ban'ı bizim için mübarek kıl ve bizi Ramazan'a ulaştır” duası var ya bu seneki gibi hiç can-u gönülden yapmamıştım.

Kalbinize, ruhunuza, beyninize sahip olun, lütfen kendinizi şu bulanık sele kaptırmayın, Ramazan'a tertemiz girin.

doğruhaber

Bu yazı toplam 1285 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar