Rektör Hanım, “Paralelciliğini örtmek” için mi başını örttü?

Önce, bir “itiraf”ta bulunayım... Muhabirimiz Fahrettin Dede, seçim öncesi “halkın nabzı”nı tutmak için Diyarbakır’a da gitmiş, bu arada Dicle Üniversitesi Rektörü Ayşegül Jale Saraç’la da bir “röportaj” yapmıştı...

Ayşegül Hanım; 11 Mart’ta Akit’te yayınlanan o röportajda; “Paralel Yapı’ya müsaade yok” filan demiş ama “Akit okurları”ndan tepkiler yağmaya başlamıştı!.. Okurlarımız, “O kadın Paralelci!.. Akit, nasıl olur da bu kadının takiyyelerine alet olur?” diyorlardı!..

Gerek “mail” gönderen, gerek “telefon” eden okurlarıma; “İddialarınızı araştıracağım... En yakın zamanda, bu konuda bir yazı yazacağım” demiş ve ilk bilgileri de Fahrettin Dede’den almıştım... Daha sonraki araştırmalarımda, “Dicle Üniversitesi’ndeki seçim”in nasıl yapıldığını, kimin ne kadar oy aldığını, Ayşegül Jale Saraç’ın nasıl “rektör” olduğunu öğrenmiştim...

Durum şuydu:

2008’de, üniversitedeki rektörlük seçimlerinde, 550 oydan 6’sının boş çıktığı seçimde Naime Canoruç 148, Fazıl Hüsnü Erdem 136, Ayşegül Jale Saraç 112, Talip Gül 77, Recep Işık 70, Ömer Satıcı 1 oy almış.

Oylamada birinci olan Naime Canoruç, 2000-2008 aralığında iki dönem rektörlük yapan kişinin eşi olması sebebiyle, YÖK tarafından elenmiş ve bu eleme sebebiyle Cumhurbaşkanı’na gönderilen listede; ikinci olması gerekirken ilk sıraya Ayşegül Jale Saraç’ın ve birinci sırada olması gerekirken ikinci sıraya Fazıl Hüsnü Erdem’in ismi yerleştirilmiş.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise, devletin yeni devinimine uygun şekilde ya da Paralel Yapı’nın Cumhurbaşkanı’nın kararını etkileyebilen uzantısı marifetiyle 3. sıradaki Ayşegül Jale Saraç’ı rektör olarak atamış.

2008’de 550 olan öğretim üyesinden 80’i rektörlüğün baskıları sonucu istifa etmiş... Şu anki öğretim görevlisi sayısı ise 850 civarında.

Yeni yönetimin çoğu Cemaat üyesi...

Yaptığım “araştırma”dan ve gelen “bilgi”lerden elde ettiğim “tablo” buydu...

Araya “Paralel Yapı” ve “seçim”le ilgili yazılar girince, maalesef “Dicle Üniversitesi ile ilgili yazı”yı yazmaya fırsatım olmadı...

Geç kaldım...

CUMA İÇTEN DÜĞMEYE BASTI!

Bugün yazarım, yarın yazarım derken, AK Parti Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten, dün “bomba”yı patlattı ve üniversitedeki “kirli çamaşır”ları, gözler önüne serdi...

Ben de, “yazmakta olduğum yazı”yı çöpe atıp, “Cuma İçten’in açıklamaları”na kulak vermeyi tercih ettim...

Efendim;

Cuma İçten, dün Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti’nde düzenlediği basın toplantısında demiş ki;

“17 Aralık; çözüm sürecine vurulmuş bir darbedir. Birileri ülkenin büyümesinden ve gelişmesinden ciddi rahatsızlık duymuşlardır...

Hepsiyle mücadele edeceğiz... Diyarbakır milletvekili olarak Dicle Üniversitesi ile başlıyorum... Korkumuz yok. Kimsenin şahsi ve özel hayatıyla sorunumuz yok... Üniversitede, yolsuzluk ve usulsüzlük yapılmıştır...

Rektör, rektör yardımcısı ve üniversite yönetimini istifaya davet ediyorum... Bütün güvenirliklerini yitirmişlerdir. Elimizde belgelerimiz var. İki yıldır bu konuda çalışma yürütüyorum. Sayın Başbakanımızın da bu bilgilerden haberi var. Ben onların o pisliklerine göz yummayacağım. Önümüzdeki süreçte Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunacağım.” 

Görünen o ki;

Cuma İçten, düğmeye basmış!..

Bundan sonra, ortaya ne gibi “pislik”ler çıkar, herhalde ona da “yargı” karar verecektir.

SELAHADDİN EYYUBİ’YE DİKKAT!

Yalnız, okurlarım; 

Diyarbakır’daki Selahaddin Eyyubi’nin adını taşıyan “Vakıf Üniversitesi” ile ilgili bilgiler de veriyor ve diyorlardı ki; “O üniversite, Paralelcilerin üniversitesidir... Dicle Üniversitesi’ndeki illegal faaliyetleri deşifre olan öğretim üyeleri, sanki Dicle ile ilişkileri kesilmiş gibi, kapağı oraya atmaktadırlar!..”

Hangi isimlerin Selahaddin Eyyubi’ye transfer edildiklerini araştırıyordum ki, Cuma İçten, dün bu konuya da temas edip, demiş ki;

“Derin güçlerle, Türkiye düşmanlarıyla işbirliği içerisinde olan F tipi örgütün, Haşhaşilerin, Gülenizm önderliğinde kurulan bu vakfın açtığı üniversitenin isminin Selahaddin Eyyübi olmasını istemiyorum. 

Sivil toplum kuruluşları bu konuyla ilgili kamuoyu oluşturmalı.”

“Selahaddin Eyyubi” adının değiştirilmesi ne işe yarar ki?.. Bence, bu “üniversite”ye de el atılmalı ve orada görevli “öğretim üyeleri”nin “kirli işler”e karışıp karışmadıkları tesbit edilmelidir...

AĞIR SUÇLAMALAR!

Cuma İçten, dünkü basın toplantısında, “Dicle Üniversitesi Yönetimi”nin cevaplaması talebiyle “64 soru” yöneltmiş...

İşte o sorulardan bazıları:

• Üniversitede yapılan ihalelerde yönetmeliğe uyuldu mu? İhalelerin yüzde 80’i davetiye ve teklif usulüyle yapılmışsa orada bir soru işareti vardır. İhaleler hangi şirkete verilmiştir ve o şirketin sahibi kimdir?

 Devletin üniversiteye tahsis ettiği araziler kimlere satılmıştır? O araziler kimlere peşkeş çekilmiştir. Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye Bakanlığı’nca tahsis edilen idari kadrolar, kimlere peşkeş çekildi. 

 Ayşegül Jale Saraç hanım, o göreve gelmeden önce üniversitenin öğrenci ve öğretim elemanı sayısı kaçtır, çalışan sayısı kaçtır? Şimdi kaç olmuştur? Yüzde 200 bir artış olabilir mi? YÖK’ün tahsis ettiği akademik kadrolar nasıl ve ne şekilde kimlere verildi?

 Gelen yeni kadroların aldıkları maaşların yüzde 10 ila yüzde 20’si F tipi örgüte haraç olarak verildi mi? 

 Rektör Ayşegül Jale Saraç hanım, gazetelere parayla haber yaptırıp, eski bakanlarımızdan, şu an genel başkan yardımcımız olan Hüseyin Çelik’in kendisine 4-5 yıl önce vermiş olduğu plaketi reklam olarak koyup, ‘Ben Haşhaşi değilim, üniversitede paralel yapı yok, ben paralelci değilim’ diye parayla ilan veriyor. Sen Haşhaşi değilsen, paralelci değilsen niye rahatsızsın?

 Üniversitenin genel sekreterini Sabri Eyigün olarak biliyordum... Öyle değilmiş. O göreve asaleten bakan biri olmasına rağmen; Eyigün, vekaleten bakan kişiymiş... Korsan sekreterlik yapıyor. Bu koltukta asaleten oturan biri varken, hangi hukuk normlarına göre vekaleten biri atanıyor?.. Asıl genel sekreter hiçbir evrağa imza atmazken, vekaleten bakan Eyigün, bütün evraklara imza atıyor. Ey YÖK nerdesin? Uyuyor musun? Bu kabul edilir bir şey değil. Yasalara aykırı bir durum... Ama adamlar zaten ülkeyi ele geçirmiş!.. Hakim ondan, savcı ondan, emniyet müdürü ondan. Mahkemeye kim giderse gitsin her zaman DÜ lehine karar çıkar. Kararların yüzde 80-90’ı üniversitenin lehine çıkıyor.

 Akademik kadrolar dağıtılırken yapılan sınavlar öncesinde sınava girecek kendi elemanlarına sınavdan bir-iki gün önce sınav sorularının cevapları dağıtılıp, bilgiler verildi mi?

 Üniversite; F tipi örgüt lideri olan zatın vakıflarına kaç defa finansör oldu?.. Selçuk Üniversitesi’nin yaklaşık 100 bin öğrencisi var. Yaklaşık 5 bin personel hizmet veriyor. Dicle Üniversitesi’nin 26 bin öğrencisi var, 5 binin üzerinde personel ile hizmet veriliyor. DÜ adama göre iş veriyor, işe göre adam değil. Akademik personel olan ve derslere girdi gibi gösterilen, evrak üzerinde görev yapıyor gibi gözüküp fiili olarak çalışmadığı halde bankamatik memuru olan kaç öğretim elemanı var? 

 ÖSYM ve Açık Öğretim Fakültesi sınavlarında görev verilen personeller üniversiteden olması gerekirken kurumun dışında üniversite ile ilgisi olmayan ve hatta kamu görevlisi olmayan kişilere görev verildi mi? Bunlar kimdir? Kimlerin referansı ile bu görevler verilmiştir?.. Acaba bunlar sınava girenlere cevapları dağıtmak için mi görev aldılar?

 Rektör Ayşegül Jale Saraç; rektör seçilmeden önce AK Parti’nin milletvekili adayı idi... Rektörlük seçiminde 112 oy alarak 3. olmuş, bunlara rağmen AK Parti’nin kurucusu olan ve şu an bu ülkede Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül tarafından atanıyor. Göreve geldiğinden bu yana 500 öğretim üyesi ithal etmiş, gelenlere de kendisine oy verme şartı koşarak ikinci seçimlerde en yüksek oyu bu şekilde almıştır. Nitekim kendisine oy vermeyenleri de fişleyerek üniversiteden uzaklaştırmıştır. 

 Rektör Saraç ve onun Pensilvanya’dan emir alanları, seçim günü ithal ettiği öğretim elemanlarına mesaj atarak, “Oyunuzu AK Parti dışında bir partiye verdirterek, verdiğiniz oyun resmini çekip isminizi yazarak şu mail adresine yollayın” dedi mi? 

 2007 dönemine ait üniversite hesaplarını Sayıştay incelemeye aldı, sonuç olarak birçok kalemde yaklaşık 200 milyon lira yolsuzluk tespit etti. Sayıştay kamu zararının giderilmesi ile ilgili mevcut şu anki yönetime ilgililer hakkında gerekli adli ve idari işlerin yapılmasını raporda istediği halde bu konu hakkında neden bir işlem yapılmadı?

 Çözüm sürecinde üniversitede öğrenciler arasında olan çatışmalarda ve Türkiye’ye sıçrayan olaylarda üniversite yönetimin katkısı var mı? Çözüm sürecinde 900 ağaç kimler tarafından seçim sürecine girerken maksatlı olarak kesildi, amaçları neydi?

 DÜ Yabancı Diller Merkezi’nde yapılan Uluslararası İngilizce Sınav Sistemi’nde (IELTS) yaklaşık 48 kişi sınava girmiş, bunlardan 45’in üzeri sınavı kazanmıştır... YÖK, Türkiye’de bu örnekler arttı diye dikkat ediyor ve bunların sınavlarını kabul ettikten sonra sıkıntı var diyerek sınavı kaldırıyor. YDS’de DÜ’de yüksek puan alan kaç öğretim elemanı vardır?.. Bunlar yarın bir sözlü sınav yapıldığında gerçekte bu dilleri biliyorlar mı? 

 Haşhaşi olduklarını iddia ettiğimiz zatlar; Diyarbakır’da haftalık, aylık sözde cemaat toplantılarına iştirak etmişler mi? Bu toplantılar kendi evlerinde yapıldı mı? Diyarbakır halkının dahi içeriye alınmadığı kampüs içlerine milletvekillerinde dahi olmayan özel giriş kartları bazı hakim ve savcılara neden verildi?..

NİYE ÖRTÜNDÜ?

Gelelim, “zurnanın zırt dediği” noktaya... Dicle Üniversitesi Rektörü Ayşegül Jale Saraç’ın, 11 Nisan Cuma günkü gazetelerde; “Türkiye’de ilk başörtülü rektör” başlıklarıyla yayınlanan “başörtülü fotoğrafı” hakkında ne düşündüğü sorulan Cuma İçten, bu konuda da demiş ki;

“Maşallah diyoruz... Allah hayırlı uğurlu etsin... Ben niyetleri sorgulamam. Bizim başörtüsünü takanlarla derdimiz olur ama başörtüsüyle derdimiz olmaz. Birinin dindar olması, başını örtmesi, farklı ideolojilere sahip olması o insanın dört dörtlük olduğu, hata yapmayacağı anlamına gelmez... Dolayısıyla sapla samanı birbirinden ayırt etmek lazım... Bu onun özel hayatıdır. Hayırlı olsun, Allah daim etsin.”

Cuma İçten bunları söylemiş ama, acaba bugünkü Zaman ve Bugün gazeteleri ya da “Paralel Taraf”ta yer alan gazete ne diyecek?..

Herhalde şöyle diyeceklerdir:

“Hükümet, Başörtülü Rektör’e Operasyon için düğmeye bastı!”

Ya da;

“Başörtülü Rektör’e bile tahammül edemediler!.. Bunlar, başörtüsü düşmanı!”

ÖRTÜ, ÖRTBAS ARACI MI?

Yine “itiraf” edeyim ki;

Okurlarım, 11 Nisan Cuma günü, bu konuda da beni uyarmışlar ve “Paralel Yapı’ya operasyonlar başlayınca, Rektör Hanım’ın, birden bire örtündüğüne” dikkat çekip demişlerdi ki;

“Rektör Hanımefendi, birdenbire örtünmekle, kendisine yönelik bir operasyon yapılmasını engellemeye çalışıyor... Eğer operasyon yapılırsa da; bu operasyonun kendisine değil, başındaki örtüye yapıldığı gibi bir algı oluşturmak istiyor!..

Lütfen bu oyuna gelmeyin!..

Çok ciddi ve tehlikeli bir yapı ile karşı karşıyayız... Bunlarda, hedeflerine ulaşmak için her yol mübah!.. Amaçlarına ulaşmak için; yeri gelir başlarını açarlar, yeri gelir başlarını örterler!.. Her kılığa girerler, her şeyi alet ederler!..”

Ne yalan söyleyeyim;

“Bu kadar da olmaz” diyordum ki; Cuma İçten’in, dün açıkladığı “yolsuzluk ve usulsüzlük” iddiaları geldi gündeme!..

Şimdi düşünüyorum da;

Rektör Hanım, acaba; kendi “Paralelci”liğini ve üniversitedeki “Paralel Örgütlenme”yi “örtmek” için mi örttü o “başörtüsü”nü?..

Hem “Paralel Yapı’yla ilgimiz yok” iddiasında bulunan, hem de “Paralelcileri sahiplenen” ve savunan Zaman ve Bugün gazetelerinin bugünkü manşetlerini çok merak ediyorum!..

İşin kokusu, Zaman’la ortaya çıkar!..

****************************************************************************** 

Moody’s, Türkiye’nin kredi görünümünü niye “negatif”e çevirdi?

Sürekli “felâket tellallığı” yapan ve Türkiye’ye dair hiçbir “olumlu” haber vermeyen “paralel medya” ve “müttefik”leri; Moody’s adlı “kredi derecelendirme kuruluşu”nun, Türkiye’nin kredi notunu “durağan”dan “negatif”e çevirmesi karşısında, neredeyse “zil” takıp, “göbek” attı!..

O kadar “vatansever”(!)ler ki; “Türkiye aleyhindeki” her şey, bunları “orgazm” derecesinde mutlu ediyor!.. 

Yalnız; o “şehvet” halinde, “akıl”larını ve “mantık”larını kaybettikleri için, bir türlü “Niye” diye sormayı düşünemediler...

Behey geri zekâlılar, behey aptallar; azıcık düşünsenize; Moody’s adlı “kredisini sıfırlayan” bu kredi değerlendirme kuruluşu; “niye” aldı o kararı, asıl önemlisi “ne zaman” aldı?..

“Türkiye aleyhindeki karar” açıklandıktan az sonra, İstanbul’da; “Uluslararası Yatırım Zirvesi” toplanacak ve “S. Arabistan ile Körfez Sermayesi” Türkiye’de yatırım yapma kararlarını açıklayacaktı...

Moody’s, işte bu kararın açıklanmasını engellemek ve “yatırımların önünü kesmek” için, Türkiye’nin görünümünü “negatif”e çeviren o açıklamayı yaptı... Çünkü, istiyordu ki; “Suudi Arabistan ve Körfez sermayesi Türkiye’ye değil de, Avrupa ve ABD’ye gelsin!”

Durum bu... Ne var ki; “Hükümet’e nefret”leri gözlerini kör eden “Paralelci”ler, bu ayrıntıyı göremediler!..

yeniakit

Bu yazı toplam 532 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar