Resepsiyon notları... “Fitneci”lere rağmen, düşman çatlatan görüntüler

“Seçilmiş ilk Cumhurbaşkanımız” olan Tayyip Erdoğan’ın önceki gün, “Abdullah Gül’ün veda resepsiyonu”nda sarfettiği sözler, “durumun özeti” mahiyetindeydi:

“Siyaset boşluk kabul etmez... 

27 Ağustos’taki Kongre’de parti yönetimi değil, sadece Genel Başkan değişecek... Çünkü, olağanüstü kongre; tek gündemle, genel başkanlık seçimi için toplanacak...

Siyaseti biliyorsunuz;

Boşluk kabul etmez.

Bir de, tabiî; partinin başında ayrı kişi, Başbakanlık’ta ayrı kişi, bu yanlış bir olaydır, yanlış bir süreçtir.

Abdullah Bey’in; devir-teslimden sonra partiye, partimize dönmesinde hiçbir mani yok... Bundan daha doğal hiçbir şey olamaz... 

Böyle bir adımı atması gayet doğaldır... Gelecek noktasında, partide taşlar yerine oturacaktır.”

“Seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı” Erdoğan’ın bu sözleri, gayet net ve açık!.. 

27 Ağustos’ta kongre yapılacak ve “Başbakan” seçilecek ki, “28 Ağustos’taki devir-teslim”den sonra, “boşluk” olmasın, ülke “Başbakansız” kalmasın!..

FİTNE KAZANI KAYNIYOR!

“Fitneciler” diyor ki;

“Erdoğan, Gül’ün partiye dönmesini bile beklemeden kongre yaptırdı!”

İyi de kongre; “Gül döndükten sonra” yapılsa ne değişir ki?..

Ne yani;

Kongre, Abdullah Gül döndükten sonra yapılınca, Gül “Başbakan” mı seçilecekti?

Akıl var, mantık var;

Gül, “milletvekili” değil ki!..

Milletvekili olmayınca da;

“Başbakanlık” yapması mümkün değil!..

Hadi “Başbakan” olamadı, peki “Genel Başkan” olamaz mıydı?..

Ne diyor Erdoğan;

“Genel Başkan ayrı, Başbakan ayrı; bu yanlış bir olaydır.”

Öyle değil mi; o zaman da, “çift başlılık” olmaz mı?.. “Bir mahallede iki muhtar” olurdu ki, işler sarpa sarardı.

Doğrusu budur.

27 Ağustos’taki “Olağanüstü Kongre”de seçilecek olan “Genel Başkan”, aynı zamanda “Başbakan” olacaktır.

Ve, bu durum;

“2015 seçimlerine kadar” devam edecek; “Abdullah Gül, ancak 2015 seçimlerinden sonra, denkleme dahil olacak”tır.

O zamana kadar;

Artık Mehmet Ali Şahin mi olur, Binali Yıldırım mı olur, yoksa Ahmet Davutoğlu veya “bir başkası” mı olur, hem “Genel Başkan”lığı, hem “Başbakan”lığı birlikte yürütecektir.

Dolayısıyla;

“2015’e kadar Abdullah Gül’süz formül”de tartışılacak bir taraf yoktur... Bundan “fitne-fesat” çıkarmaya da mahal yoktur.

DÜŞMAN ÇATLATTILAR

Kaldı ki;

Abdullah Gül’ün de bu “formül”den dolayı bir “sıkıntı” yaşadığını, bir “rahatsızlık” duyduğunu görmedim, böyle bir “izlenim” edinmedim.

Evet, görmedim...

Önceki akşam, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrunnisa Hanımefendi’nin verdiği “Veda Resepsiyonu”na davetliydim...

Sayın Abdullah Gül ve eşinin salona gelişinden, gidişine kadar yanında ve çok yakınındaydım... “Seçilmiş Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Hanımefendi”nin de yanında ya da çok yakınındaydım...

Neler konuştuklarını da duydum, nasıl bir fotoğraf verdiklerini de gördüm...

Zaman zaman “sohbet”ler yaptık, “samimi diyaloglarımız” oldu!..

Demek istiyorum ki;

“Fitneciler”in yazıp-söylediklerinin aksine, “Tayyip-Emine Erdoğan çifti” de, “Abdullah-Hayrunnisa Gül çifti” de, “son derece sıcak, son derece samimi bir diyalog” içindeydi.

Tek kelimeyle;

“Düşmanları çatlattılar,

Dostları sevindirdiler.”

Ve bir daha gösterdiler ki;

“İki yol arkadaşı”nın arasında “makam-mevki çekişmesi” olmaz, olamaz...

Biri iner, biri çıkar...

Aralarında “problem” çıkmaz...

ERDOĞAN KARİZMASI

Fotoğrafa bir de şöyle bakalım:

Abdullah Gül, “AK Parti’nin kurucuları” arasındadır ve daha “yola çıktıkları günler”de yaptığımız sohbetlerden de gayet iyi biliyorum ki, onlar bir “dâvâ arkadaşı”dır ve birliktelikleri “menfaat beraberliği” değildir.

Abdullah Gül, “partinin kurucusu” olmanın ötesinde; bu iktidarın “Başbakan”lığını yapmış, “Dışişleri Bakanlığı” görevini üstlenmiş ve nihayetinde, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “tarihi tercihi” ile, yani “Bizim Cumhurbaşkanı adayımız Abdullah Gül kardeşimdir” demesiyle “Cumhurbaşkanı” seçilmiştir.

Dolayısıyla;

Bir zamanlar, yine “Fitneciler”in yaydığı ve adeta “kampanya” haline dönüştürdüğü; “Köşk’ten ayrılınca ayrı parti kuracak” dedikodularına rağmen, Abdullah Gül’ün tercihi, “AK Parti’ye dönmek” olmuştur ki, sadece bu bile, “dâvâ arkadaşlığının devam ettiğinin göstergesi”dir...

Gayet tabiîdir ki;

“Gül’ün yeri AK Parti’dir.”

Bunun dışında bir formül, “akla ziyan”dır, “siyaseti bilmemek”tir.

Ama, şu gerçeğin altını kalın çizgilerle çizmekte de yarar vardır:

“Denklem”in içinde kim olursa olsun..

Yani kim “Genel Başkan” ve “Başbakan” olursa olsun; bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da, “AK Parti’nin dizaynı”nda ve çizilecek “hedef”lerde “Erdoğan faktörü” etkili ve belirleyici olacaktır.

Ki, “millet” de böyle olmasını arzu etmiş ve Erdoğan’a “9. defa vize” vermiş, onu “Cumhurbaşkanlığı”na lâyık görmüştür.

Gerisi, lâf-ı güzaf!..

BU NE PİŞKİNLİK?!

“Resepsiyon”dan bir anekdot daha:

Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan arasına “nifak” sokmak, “AK Parti’de fitne çıkarmak” isteyenler; hemen herkes biliyor ki, “Paralelci”lerdir.

“Abdullah Gül’ün ayrı parti kuracağını” söyleyenler de onlardır, “Kongre’nin 27 Ağustos’ta yapılması ile Abdullah Gül’ün devre dışı bırakılmak istendiğini” yazanlar da onlardır!..

Ve hatta,

Erdoğan’ın; 

“Hesaplar üzerinde bir hesap vardır” sözleri üzerine “tweet”ler atıp; “Bekleyin!.. Aceleci olmayın... Bakın neler olacak?.. Burası Ankara!” deyip, “kaos hesapları” yapanlar da onlardır.

Ama Abdullah Gül’ün şu “nezaket”ine, şu “insanlığı”na, Paralelciler’in ise, şu “yüzsüzlüğüne” bakın ki, Abdullah Gül; karınları “fitne ve fesat” dolu bu “Paralel medya”nın temsilcilerini “resepsiyon”a davet etmiş, onlar da “büyük bir pişkinlik ve yüzsüzlük” örneği sergileyerek resepsiyona katılmışlardır.

Dahası, o “tweet”leri atan vatandaş, “Tayyip Erdoğan’ın tam arkasında” idi, iyi mi?!?..

Bu ne pişkinlik,

Bu ne yüzsüzlük!..

Şu hâle bakın;

Tayyip Erdoğan, gerek “Başbakanlık” döneminde, gerek “Cumhurbaşkanı” seçildikten sonra yaptığı konuşmalarda; “Paralel Yapı’nın devlet için bir tehlike” olduğunu, “Paralel Yapı ile mücadeleye bundan sonra da devam edeceğini” söylüyor ve Kongre’de “Başbakan” seçilecek kişinin “Paralel’le mücadele edecek bir kişi” olacağının ipuçlarını veriyor ama, Abdullah Gül, resepsiyona; Cihan’ından Bugün’üne, Zaman’ından Samanyolu’na varıncaya kadar, bütün “Paralel medya temsilcileri”ni de davet ediyor!.. Onlar da, “yüzsüzlük” yapıp, geliyor!..

Abdullah Gül için; bu, elbette bir “risk”tir... Tayyip Erdoğan olsa, onları davet eder miydi acaba?..

Ama, öyle sanıyorum ki;

Daha önce “Köşk muhabirleri”ni, önceki gün de “siyasi”leri, “bürokrat”ları ve “askerler” ile “medya mensuplarının bir kısmı”nı davet eden Gül, herhalde bir “Türkiye fotoğrafı” vermek istedi.

“Türkiye fotoğrafı”nda da;

Maalesef “Paralelciler” de var.

Onlar; “Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ı dinleseler” de, “Hükümet’e birçok darbe girişimi”nde bulunsalar ve Tayyip Erdoğan’ı tutuklayıp, “Eski Başbakan” olarak yargılamak isteseler de, “Türkiye fotoğrafında maalesef var”lar!..

Gül de, bunu düşünmüş olmalı ki, resepsiyona onları da davet etmiş!..

Dedim ya;

Tayyip Erdoğan olsa, “Paralel medya temsilcileri”ni herhalde davet etmezdi!..

İyi olan tarafı şu:

Onlar, bütün Türkiye’de “yalnız” kaldıkları ve kendilerine “hiç kimse yüz vermediği” gibi, önceki gece de “yalnız”dılar ve sadece “birbirleriyle” sohbet ettiler!..

Bari bunu anlayabilseler!..

NİYE ÜMMET LİDERİ?

Madem bir “fotoğraf” koyduk ortaya... O halde devam edelim...

Hani, önceki günkü Akit’in manşetinde, Tayyip Erdoğan için “Ümmetin lideri” ifadesini kullandık ya; bir defa daha gördük ki, boşuna “ümmetin lideri” olunmuyor.

Resepsiyonda tanıklık ettim ki;

“Asya’sından Afrika’sına, İslâm coğrafyası”nın bütün büyükelçileri ve temsilcileri, “Erdoğan’a yoğun ilgi” gösterdiler ve “zaferini tebrik” ettiler.

Erdoğan, sadece “tebrik”leri kabul etmekle kalmadı, büyükelçilere, kendi ülkelerindeki “havaalanları”nın ne durumda olduğunu, “filanca yatırımın ne safhaya geldiğini” tek tek sordu...

Gördüm ki;

Erdoğan, sadece “Türkiye’nin” değil, aynı zamanda “ümmetin lideri”dir, bir “dünya lideri”dir!..

PARALEL!.. PARALEL!.. PARALEL!

“Gül’ün veda resepsiyonu” ile ilgili yazacak, daha çok şey var... 

Ama, bunların çoğu “özel sohbet” olduğu için, elbette bana kalacak.

Yalnız, gördüğüm o ki;

“Paralel’le mücadele” aynı kararlılıkla devam edecek... 

27 Ağustos’ta seçilen “AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan” olacak isim de; kesinlikle “Paralel Yapı ile mücadelede kesin kararlı” biri olacak...

Abdullah Gül’ün; “Seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı” diyerek kutladığı Tayyip Erdoğan’ı ve onun “yol arkadaşlarından biri” olan Abdullah Gül’ü; bugüne kadarki çalışmalarından ve bundan sonraki görevlerinden dolayı bir defa daha tebrik ediyor ve “Allah, yollarını açık etsin” diyorum...

Ömürler biter,

Bu “yolculuk” bitmez...

Çünkü bu yol;

Bir “dâvâ yolu”dur...

“Yol arkadaşları”nın,

“Yolları açık olsun!”

 *********************************************************

CHP’de “Kılıç”lar çekildi, bir gün gelir “Kılıç-daroğlu” da çekilir!

Tayyip Erdoğan, önceki günkü resepsiyonda “gazetecilerle sohbet” ederken; AK Parti’de bir problem yaşanmadığını, asıl problemin CHP ve MHP’de yaşandığını söyleyip; “Gidin, onlarla uğraşın” dedi...

Gerçekten de, CHP ve MHP’de; artık “cadı kazanı” değil, “Çatı kazanı” kaynıyor...

Öyle ya; “Devlet Bahçeli, 6 Temmuz 1997’den bu yana MHP Genel Başkanı”dır, Kemal Kılıçdaroğlu da, “kaset artığı” bir CHP Genel Başkanı’dır ama, her ikisi de “ruh ikizi” olma sıfatlarının yanına “hezimet ikizi” olma sıfatlarını eklemişlerdir...

Zira; her ikisi de “girdikleri bütün seçimleri kaybetmişler”dir... 

Dolayısıyla, özellikle CHP’de “kılıçlar çekilmiş” ve Kılıçdaroğlu’na; “Tıpış tıpış git” tepkileri artarak devam etmektedir.

Peki, “Kılıçdaroğlu” gider mi?..

Deniz Baykal’ın da içinde bulunduğu “parti içi muhalefet” tarafından “Kılıç”lar “çekildiğine” göre; bir gün gelir, “Kılıç-daroğlu” da “çekilir” ve CHP kurtulur!.. 

Yoksa, bu “Çatı”nın altında politika yapılmaz!..

yeniakit

Bu yazı toplam 599 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar