Rusya'nın İslam korkusu artıyor

Rusya'nın İslam korkusu artıyor

Rusya'da bölünme korkusuyla birçok bölgelerde Müslümanlara baskılar arttırılıyor ve Moskova'da cami yapımına müsaade edilmiyor

Rusya'nın Stavropol bölgesinde Müslümanların tesettür yasağına karşı çıkması ile başlayan mahkeme süreci Rusya Federasyonu Yüksek Mahkemesi tarafından yasağa destek açıklamasından sonra yeni bir boyut kazanmıştı. Ülke genelinde yasağın uygulanmasına karşı çıkan Müslümanlara yönelik baskılar mahkeme heyetinin açıklamasından sonra daha da artmıştı. Son olarak ise tesettürlü olduğu için eğitimine devam edemeyen bir öğrencinin babası haklkında dava açıldı.

Otuz yaşındaki Magomed Gazimagomedov, kızının eğitiminin devam etmesi ve tesettür yasağının kaldırılması için savcılığa şikayet dilekçesi göndermişti. Onun şikayeti ile beraber mahkeme süreci başlamış Magomed haksız bulunmuştu. Mahkeme babanın cezalandırılmasına karar vermiş ve evinde kimliği belirsiz özel tim temsilcileri tarafından arama yapılmıştı. Aramalar sonucunda hiçbir yasa dışı belge ve kitap bulunmamasına rağmen Magomed'in uyuşturucu ve silah bulundurduğu öne sürülerek gözaltına alındı.

Bölge emniyet birim temsilcileri Magomed'in akrabalarının şikayetlerine cevap vererek konunun kendilerini aştığını ve "yüksek mercilerin" talebiyle gerçekleştiğini ifade etti. Fiziksel özrü de bulunan Magomed Gazimagomedov'a işkence yapıldığı ve hapis cezası ile cezalandırılabileceği ifade edildi. Bu olayla beraber Putin Rusya'sının Müslümanlar üzerindeki baskılarda sınır tanımadığı ve her türlü "önlemi" meşru gördüğü bir daha ortaya çıkmış oldu.

BÖLÜNME KORKUSU

Bölge uzmanları Kremlin Sarayı'nın Müslümanlara yönelik baskıları arttırmasının en önemli nedeni olarak bölünme korkusunu gösteriyor. 1994 yılından sonra Kuzey Kafkasya'da iki büyük savaş yaşandı ve bu savaşların etkisi hala devam ediyor. Kremlin sarayı devasa yatırımlara rağmen bölge kontrolünü tam manasıyla elinde tutamıyor. 1996 yılından sonra sadece Moskova'da düzenlenen saldırılar sonucunda 600'den fazla insan hayatını kaybetti, 900'dan fazla insan ise yaralandı. "2020-Ulusal Güvenlik Stratejisi" belgesine de bu endişe yansıdı. Rusya siyasi yönetimi aşırı milliyetçilik, ksenofobi, bölünme isteği ve dini radikalizmin ulusal çıkarları tehdit ettiğini açık bir dille belgelemiş oldu.

2010 yılında açıklanan Rusya askeri doktrininde ise dış tehditler sıralanıyor ve bu sıralamada 'aşırı dini akımların' rolünün altı çiziliyordu. Böylece 2003 yılında Gürcistan'da, 2004'de Ukrayna'da, 2005 ve 2010 yıllarında ise Kırgızistan'da yaşanan olayların Moskova'ya da yansıyabileceğine dair endişelerin bulunduğu ortaya çıkmış oluyordu.

SAVAŞ ÜLKE DIŞINA ÇIKARILMAYA ÇALIŞILIYOR

SSCB sonrasında Azerbaycan, Gürcistan gibi ülkelerde yapay savaş sorununun çıkarılmasına, Moldova'nın toprak bütünlüğünün tehdit altında bırakılmasına rağmen Rusya küresel aktör rolünü önemli ölçüde kaybetti. Bu rolün tekrar elde edilmesi ve uluslararası krizlere müdahil olunması maksadıyla kurulan Kolektif Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatının (KGAÖ) silahlı kanadının bölgesel savaşlara katılabileceği yüksek sesle gündeme taşındı. Rusya Genelkurmay Başkanlığına yakınlığı ile bilinen askeri yetkililerinin açıklamaları incelendiği zaman Kremlin sarayının "Arap baharının" yaşanmasından korkuya düşmüş durumda olduğu görülüyor. Olayların eski SSCB içerisinde devam etmesi halinde Rusya'da da yaşanması ihtimali üzerinde duruluyor. 2011 sonrasında KGAÖ askeri tatbikatlarında üye ülkelerin içerisinde bu durumların yaşanması durumunda müdahil olunacağına dair açık mesajlar verilmiş oldu.

İÇ SAVAŞIN YAYILMA ENDİŞESİ

Kremlin Sarayı'nın İslam dini ve Müslümanlarla ilişkisi üç bölgede kendini gösteriyor. Birincisi Kuzey Kafkasya bölgesi. Çeçenistan'da başlayan bağımsızlık savaşı zamanla dini özellik kazandı ve etrafa da yayıldı. 20 yıl içerisinde askeri müdahale, yöneticilerin satın alınması, mali kaynak aktarılması gibi önlemlerin alınmasına rağmen sonuç elde edilmedi. En büyük korku ve endişe ise savaşın Rusya'nın içine doğru ilerlemesi. Nitekim Putin 2000 yılında yaptığı konuşmada bu riske dikkat çekmişti.

Kuzey Kafkasya'dan sonra ikinci sırada Volga-Ural bölgesi yer alıyor. Tataristan ve Başkırtistan gibi gelişmiş ve zengin kaynaklara sahip iki cumhuriyetin Volga-Ural dairesinde bulunmasının yanı sıra nüfusunun 8 milyon olması endişelerin artmasına neden oluyor. Tatarlar ve Başkirlerin çoğunluğunun Müslüman olduğu unutulmamalı. Bölge, Rusya Federasyonu'nun merkezinde bulunuyor, ülkenin Sibirya ve Uzak Doğu gibi eyaletlerine buradan ulaşılıyor. Sibirya ve Uzak Doğu'yu Moskova'ya birleştiren oto ve demiryolları Tataristan ve Başkırtistan'dan geçiyor. Gerilimin buraya taşınması durumunda bölünme kaçınılmaz olurdu. Bu konuda bölge yönetimleri de zaman zaman bağımsızlık düşüncelerini kamuoyu ile paylaşabiliyor ve Kremlin sarayına gözdağı veriyor. 2012 yılının Aralık ayında düzenlenen Dünya Tatarları Kongresi'nde Tataristan'ın BM'de gözlemci ülke statüsü alması teklif edilmişti.

2012 yılının yaz aylarında Kazan'da Tataristan müftüsü uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Bu saldırı dini sorunun bölgeye de taşınabileceğini gösterdi. Aralık ayında ise komşu Başkırtistan'da içişleri bakanlığına bağlı özel askeri merkez kuruldu. Merkezin görevi "milli çetelere" karşı savaşmaktı. Kremlin sarayı burada da İslamlaşmanın Kuzey Kafkasya'da olduğu gibi bölünme talebi ile sonuçlanacağını düşünüyor. Burada dindar Müslümanların sayısı Kuzey Kafkasya ile kıyaslandığı zaman fazla olmasa da Kremlin'in endişeleri ortadan kalkmıyor.

Kremlin, belki de en önemli sorunu Moskova'da yaşayabilir. Her ne kadar İslam dini ile ilişkiler konusunda başkent üçüncü sırada yer alsa da burada Müslümanların sayısının merkez açısından endişe verici boyutlarda olduğu rahatlıkla söylenebilir. 2010 yılında açıklanan rakamlara göre Moskova'da toplam 13 milyon nüfus var ve bunun 2,5 milyonu Müslümanlardan oluşuyor. Müslümanların önemli bir kısmı laik hayat tarzını tercih etse de endişeleri gidermek için yeterli olmuyor. Başkentte sadece beş caminin bulunması ve dindar Müslümanların taleplerinin göz ardı edilmesi endişelerin boyutunu yansıtıyor.

RUS ORTADOKS KİLİSESİ'NİN ETKİSİ

SSCB sonrasında Kremlin sarayı vatanseverlik duygusunu arttırmak maksadıyla üç alanda önemli siyasi hamleler yaptı. İlk olarak Federal Merkezin bölgeler üzerindeki etkisi en üst düzeye çıkarıldı. İkinci olarak ise ülkenin askeri gücünün kuvvetlenmesine büyük mali kaynaklar aktarıldı. İdeolojik olarak da ateizm düşüncesinin yerine Ortadoks Hıristiyan düşüncesi getirildi.

Kremlin'in Rus milli kimliğini öne çıkarması, Rusça ve Rus kültürünün hakim güç olarak devamını sağlama isteği bölgeler tarafından tepki ile karşılanıyor. Burada en önemli sorun Ortadoks Kilisesi'nin devlet politikalarının belirlenmesinde etkin konuma getirilmesi. Müslüman kökenli vatandaşların yanı sıra İslam ile tanışmaya başlayan ve İslami öğretilere sempati ile yaklaşan aydınların sayısının büyük bir hızla arttığı düşünüldüğü zaman Kremlin Sarayı'nın orta ve uzun vadede yeni bir ideolojik başarısızlıkla karşı karşıya kalabileceği söylenebilir.

Ortadoğu ülkelerinde yaşanan halk ayaklanmaları, eski SSCB içerisindeki iktidar değişimleri, küresel mali kriz endişesi, tek kutuplu dünya düzeninin sona yaklaşması, Türkiye ve İran gibi Müslüman ülkelerin bölgesel güç olmaktan çıkarak küresel güce dönüşmeleri, Çin'in ve Japonya'nın Rusya'dan toprak talep etmesi, etnik kökeni Rus olanların sayısının büyük bir hızla azalması, ülke genelinde SSCB'nin yıkılması ile başlayan beyin göçünün alınan tüm önlemlere rağmen hala durdurulamaması ve diğer nedenler göz önünde tutulduğu zaman Kremlin Sarayı'nın önümüzdeki 10 yıllık süreçte yeni dünya şartlarına boyun eğmesi ve Müslümanların taleplerini ciddiye alması beklenebilir.