Nureddin Şirin
Saadet Partisi'ne Kayyum Operasyonu ve Onarılamayacak Büyük Kırılma
Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesi"nin kararıyla, kayyum olarak Hasan Bitmez, Şerafettin Kılıç ve Mustafa Kamalak"tan oluşan üçlü ekibe devredilmesinin, Milli Görüş siyasi partiler tarihinde yaşanan böylesi bir durumun ortaya çıkmasının, Milli Görüş siyasi geleneğine, mirasına ve itibarına indirilmiş ağır bir darbe olduğunun altını çizmeliyiz öncelikle.
Milli Görüş camiası içinde Numan Kurtulmuş muhalifi olan bazı kardeşlerimiz alınan bu karardan dolayı sevinmekte ve tekbir getirmektedir. Eğer mesele Numan Kurtulmuş ve ekibinin Saadet Partisi yönetiminden bir şekilde indirilmesi ve uzaklaştırılması olsa, bu hedefin bir noktada gerçekleştirilmiş olması, sonuçta bir başarı ve zafer olarak telakki edilebilir. Evet görünen o ki, Numan Kurtulmuş ve ekibi ve aynı zamanda Saadet partisi yöneticileri ve delegelerinden oluşan bir grup partiden ayrılma durumuna gelmişlerdir; belki yeni bir parti kurulacak, beli bazıları siyasetten çekilecek, belki de belli bir bekleme sürecine girilecek. Ancak sonuçta, bundan böyle Numan Kurtulmuş isminin Saadet partisinde olmayacağı kesindir.
Fazilet Partisi sırasında yaşanan ayrışma ve ardından kurulan Ak-Parti süreciyle birlikte, birileri açıkça "gömlek" değiştirdiklerini, değiştiklerini ve yeni bir siyaset dili ve tarzını seçtiklerini ilan etmişlerdi. Geride kalanlar ise, ilkelere, değerlere ve hedeflere sadakat noktasında Saadet Partisi çatısı altında siyasete devam etmekteydiler.
Sayın Numan Kurtulmuş"in İstanbul İl Başkanlığı"ndan Genel Başkan yardımcılığına ve oradan da Genel Başkanlığa geçen süreç içerisinde dost ve düşmanın gözleri önünde ortaya koyduğu kesin bir duruş vardı; Sayın Kurtulmuş"un ilkelerden, değerlerden ve hedeflerden kopmaksızın, yeni gerçeklikler ve ihtiyaçlar ışığında etkin, dinamik, saygın bir siyaset ortaya koymaya çalıştığı ve bunu da salt birey eksenli bir çıkış ile değil, yeni bir kadro ve ekip ile yapmaya çalıştığı ortada idi.
Dolayısıyla Sayın Kurtulmuş"un milli görüşün ilke ve hedeflerinden, davanın temel değerlerinden kopma ve uzaklaşma gibi bir durumu söz konusu değildi. Eğer mesele, Sayın Kurtulmuş ile birlikte Partiye katılan yeni isimlerin kimler olduğu, hangi fikri-siyasi bir temele dayandıkları sorusu ise, bu kişileri tek tek ortaya koyup tahlil etmek mümkün. Kısacası ortada Numan Kurtulmuş ile Milli Görüş"ün değerlerinden kopma ve sapma gibi bir durum söz konusu değildi. Belki, söylem ve üslup noktasındaki bazı farklılıklar, bu değerler ve hedefleri güncelleştirerek hayatın etkin ve belirleyici öğesi haline getirmesi çabasıydı söz konusu olan.
Ancak Milli Görüş içinde etkin bazı şahsiyetler sürekli bir "sapma sendromu" oluşturdular; partinin yeni bir sapmaya ve bölünmeye doğru sürüklendiği, ikinci Tayyib vakasının yaşanacağı ve Milli Görüş"ün kimliğinin imha edileceği korkusu, diğer bir ifadeyle paranoyası öylesine oluşturuldu ki, parti camiasından delegelerine kadar bir çok kişi bu manipülasyonun etkisi altında kaldı. Camiada haklı olarak bir gerilim ve stres meydana geldi; hatta bu stres "fay hattı" misali belli kırılmaları, sarsıntıları, iftar baskınlarına varan hiç de tasvip edilmeyecek tavırları üretti.
Bu süreçte en ağır yara alan ve sonuçta saygınlığı gölgelenen isim, Milli Görüş lideri Prof. Dr. Necmeddin Erbakan hoca olmuştur. Bazıları, Numan Kurtulmuş"un başkanlığındaki yönetimin Saadet"ten ayrılma durumuna gelmesinin Erbakan Hoca"yı sevindirdiğini dillendirmektedir. Zira kendisini dinlemeyen, sözüne itaat etmeyen biri, parti yönetiminden indirilmiş olmaktadır.
Meseleye bu açıdan bakmak düz mantıktır; bir de acaba Hoca, "beni böylesi bir durumun ve seçeneğin içine niçin sürüklediniz, beni olmayacağım noktalara niçin götürdünüz?" diye hayıflanmıyor mudur, diye düşünmek gerekir.
Çünkü Hoca, yapılan son kongre sonrasında, muayyen bir taraf ile özdeşleştirilerek, birileri onun nezdinde ısrarla "öteki"leştirilmeye çalışıldı; öyle ki, bu ötekileştirilenlerin büyük bir kısmı da hocanın eğitiminden, terbiyesinden geçenlerdi. Bunlar, kendilerini Hoca"nın gösterdiği yol ve hedefler uğruna adayan insanlardı; bu kardeşlerimizden bazılarını tanıyoruz. Bu kişiler bir gün gelip de kendilerinin Erbakan hoca"nın karşısındaymış gibi sunulacaklarını hayal bile etmezlerdi. Ve bunlar çok ağır hakaretlere, hatta tehditlere maruz kaldılar. Geçtiğimiz Cumartesi günü Saadet Partisi İstanbul Gençlik kollarının Sultanahmet"te, Kur"an-ı Kerim"in yakılmasını protesto amacıyla düzenledikleri basın açıklamasının ardından Saadet Partisi organlarında etkin görevler alan bir kardeşimle konuşurken, iki saatlik konuşmasının neredeyse tamamının gözyaşları içinde geçtiğini hiçbir zaman unutamayacağım. Erbakan hocanın misyonunda erimiş olan bu kardeşimize hiç hak etmediği ağır ve tahammul edilemez muamelelerin reva görülmesini acı bir yara olarak hep sinemde taşıyacağım"
Sayın Numan Kurtulmuş"un karşısına çıkan belli siyasi şahsiyetler, Mahkeme"nin "Kayyum" kararı ile zahiren kazanmışlardır, ama bu davaya ne kaybettirdiklerini zamanla hem kendileri hem de başkaları çok daha iye göreceklerdir.
Bu kayyum kararından sonra, birilerinin deyimiyle, "Numan ve taifesi" buharlaşmıyor; ya da her türlü siyasi faaliyetten yasaklanmış duruma düşmüyor. Muhtemelen yeni bir parti ile yollarına devam edecekler. Saadet Partisi de yoluna devam edecek. O zaman, bu iki parti arasındaki fark da kendini gösterecektir. "Saadet Var, Fark Var" şeklinde güzel bir slogan vardı; acaba böylesi bir "kayyum" operasyonu ile Saadet Partisi"ni tekrardan "geri" alanlar topluma "saadet var fark var" sloganını nasıl yansıtacaklar?
Numan Kurtulmuş"a yönelik suçlamaların, temelinde "hoca"ya itaatsizlik" suçlaması yer almaktadır. Bunun haricinde onca zamandır Saadet Partisi"nde görev yapan Sayın Kurtulmuş hakkında Milli Görüş siyasetinin ilke ve hedefleri ölçeğinde bir suçlama getirilmemiştir.
Elbette ki, İslami misyon içerisinde böyle bir suçlama basit bir konu değildir. Davanın asıl sahibi ve liderine itaatsizlik kabul edilebilecek bir durum değil. Avamından havasına, milli Görüş davası içinde yer alan hiçbir kimse böyle bir durumu kabul edemez.
Ancak, buradaki sorun gerçekte Erbakan Hoca"ya itaatsizlik midir? Ya da birilerinin ısrarla vurgulamaya çalıştığı şekliyle, ortada Erbakan Hoca"yı silmek gibi bir operasyon mu söz konusudur? Milli Görüş davası düzleminde Erbakan hoca"yı silmek bir kenara, onu incitmek başlı başına büyük bir cürümdür. O halde, Sayın Kurtulmuş ve onun yanında siyasete devam edenler, Erbakan Hoca"yı silmek veya en azından incitmek gibi bir tercihte mi bulundular? Kongrede yaşanan liste tartışmalarıyla birlikte söz konusu ettiğimiz nokta şu; şimdi birileri kalkıp Sayın Recai Kutan"ın da Erbakan Hoca"yı silme operasyonunun içinde yer aldığını iddia edebilecek mi? Recai Bey, Erbakan hocaya sadakatsizlik gibi bir sapmaya mı sürüklendi; birileri kendisinin ihtiyarının hilafına onu böyle bir duruma cebren mi sürükledi? Ve onun yanı sıra camiada tanınan, itibar edilen daha birçok kişi için de aynı şeyi söylemek mümkün"
Açıkça söylemeliyiz ki, Kurtulmuş ve onunla birlikte hareket edenlerin Erbakan Hoca"yı silmek -ki bu aynı zamanda bir küstahlık ve ahlaksızlıktır- gibi bir işe kalkıştıklarını iddia etmek, atılabilecek en büyük iftiralardandır; zira böyle bir şeyi varsaymak, Sayın Kurtulmuş"tan daha çok Recai Kutan beyi ilzam edecektir. Eğer yürekler ve vicdanlar bunu kaldırabiliyorsa, diyecek bir söz olamaz.
Aslında, birileri sürekli "Erbakan Hoca"ya itaat" argumanını öne çıkararak, Erbakan Hoca üzerinden bir söylem ve tavır geliştirdi; Bu itaat konusu bir "kanlı gömlek"e dönüştürüldü ve camiada hassasiyet ve reaksiyonlar meydana getirildi.
Gerçekte ise, Numan Kurtulmuş ve onunla birlikte siyasete devam edenler ile, Milli görüş camiası içinde Sayın Asıltürk"ün başını çektiği bazı etkin şahsiyetler arasında karşılıklı bir "iktidar kavgası" vardı; ancak bu iktidar kavgası Sayın Kurtulmuş ile başlayan bir süreç değildi, aksine Recai Bey zamanında da kendini gösteriyordu. Erbakan hocaya itaatsizlik yapma itham ve töhmetlerini göğüsleyerek Sayın Kurtulmuş ile siyasete devam edenlerin büyük bir kısmı da aslında bu iktidar kavgasında Numan Beyin yanında yer almayı tercih edenlerdi.
Ancak söylem ve manipülasyonlar, fotoğrafı "Erbakan-Numan karşıtlığı" ekseninde sundu; basın da bu fotoğrafı baz alarak kendine sanal ve yanıltıcı bir gündem oluşturdu; öyle ki, sanki ortada Erbakan Hoca ile Numan Kurtulmuş arasında kıyasıya bir çatışması varmış gibi bir görüntü verildi. Eğer gerçekte durum böyle ise, Milli Görüş camiasındaki insanların tercihleri, Erbakan Hoca"nın yanında durmaktan başka ne olabilirdi ki? Bir Numan Kurtulmuş değil, bin Numan Kurtulmuş da olsa, Erbakan Hoca ile karşıt duruma düşülmesi halinde, bir Milli Görüşçünün Erbakan hocayı terk etmesi düşünülebilir miydi?
Ama bizce mesele böyle değil.
Şöyle ki; eğer birilerinin Erbakan Hoca"ya karşı bir duruşu olacaksa, öncelikle Erbakan Hoca"nın 40 yılı aşkın bir zamandır dillendirdiği, uğruna her türlü bedeli ödeme durumunda kaldığı, her türlü baskı, saldırı, tehdit, engelleme, yasaklama girişimlerine karşın koruyarak, dimdik bugünlere taşıdığı ilke, hedef ve değerlere muhalif bir pozisyonda olmasını gerektirir.
Birileri kalkıp şunu mu diyecek? Numan Kurtulmuş ve ekibi, Erbakan Hoca"nın yıllar boyu yaşattığı bir misyonu etkisizleştirmek, hayatın dışına itmek ve onun yerine batıl ya da batıla bulaştırılmış- bir çizgiyi ikame etmek istiyor!
O halde bu tezi ileri sürenlerin iddialarında ne kadar haklı olduklarını pek yakında görmüş olacağız. Eğer Sayın Kurtulmuş ve onunla birlikte hareket edenler, yarın farklı bir düzlemde siyasi faaliyet kararı alırlarsa, kendilerinin ne kadar bir sapma, savrulma, aldatma ve yanıltma içinde olduklarını da bir şekilde yansıtmış olacaklardır.
Dolayısıyla, bundan böyle Sayın Kurtulmuş ve ekibinin, eğer gizli yüzleri, örtülü hedefleri var ise, gün ışığına çıkarmış olacaklar. Ve eğer iddia edildiği gibi, bu süreçte farklı yüzler kendini gösterirse, ilke, hedef ve değerlerden sapmış bir siyaset tezahür ederse, Numan Kurtulmuş ve ekibi, toplum vicdanında ağır bir yara alacak ve mahkum edileceklerdir. Bizler de gizli oyunları ve hesapları deşifre eden bütün elleri, küçüğünden büyüğüne hürmetle öpeceğiz.
Yok eğer Numan Kurtulmuş ve ekibi, camianın itibar edip benimseyeceği bir çizgide siyaset ortaya koyacaklarsa, o zaman da, "mahkeme kararı" ve "kayyum" yolu ile Saadet Partisi yönetimini geri alanlar bütünüyle kaybetmiş ve ne yazık ki kendileriyle birlikte birçok değer ve saygınlıkları da mezara gömmüş olacaklardır"
O halde, sabırla, hikmetle ve soğukkanlılıkla bekleyelim görelim.