Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Saflar netleşirken

Hangi dostluk ve hangi ittifak. Erdoğan, ABD’ye giderken “Dostumuz ve Müttefikimiz” diyordu ABD için, bugün “ya paramızı geri vereceksiniz, ya da F-35’i diyor ve ekliyor, bizim boşa harcayacak, saçıp savuracak paramız yok”.

ABD bizim dostumuz ya, “dost arzusu bize emirdir”. Fulbright Anlaşması imzalanacaaak, imzala diyorlar imzalıyoruz. Kore’ye asker gönderileceeek, gönder, gönderiyoruz. IMF’ye kurucu olunacaaak, başım gözüm üzere. NATO’ya girileceeek, emriniz olur, İsrail’i tanıyacaksınıııız, hay hay! Başüstüne, DSÖ’ye diplomatik dokunulmazlık vereceksiniz ki, her türlü vergi, denetim muafiyeti olsun. Dilediği kurumla doğrudan ilişki kurabilsin. Yargı muafiyeti olsun! Başka bir arzunuz! CEDAW, İstanbul Sözleşmesi, Lanzarotte, ne lazımsa getirip imzalayalım. Tercümeyi kontrole bile gerek yok, eskiden de böyleydi, tek parti döneminde yasalar gerekçesiz olarak meclise getirilip, müzakeresiz olarak, oybirliği ile kabul ediliyordu, hem de tercüme hataları ile birlikte. Batılılaşıyorduk ya! Bugün de aşıda yapıyorlar ya, hem mecbursun, hem de sorumluluk sana ait. Şapka giyileceeek, giy. Giymek zorundasın, şapka yok, şapka istiyorum, bedelinin maaşımdan kesilmesini kabul ediyorum diye bir de dilekçe veresin ki, sıraya girebilesin, Avrupa’da eski şapkalar toplanıp tamir edilip, temizlenip, ütülenip, gemilerle getirilip hak sahiplerine sıra ile torpille dağıtıldı. Yerli ve milli iftiharımız Vakko böyle doğdu. Neyse şimdi, “Hamidiye” gidip Rize’yi topa tutmuyor ya da birileri çıkıp “fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir” demiyor. O günlerden geliyoruz çünkü!

Bir başkadır benim memleketim. Fransa Yunanistan’a gerek olursa Türkiye’ye karşı kullanılmak üzere 24 Rafale savaş uçağı ve 3 savaş gemisi satıyor. Biz AB’nin aday üyesiyiz değil mi ve NATO da müttefiğimiz aynı zamanda. Aynı tarihlerde İmamoğlu da Atina ziyaretindeydi sanırım. Zaten eskiden de rakıyı içince Yunan’la kardeş olduğumuzu anlıyorduk, her ne kadar kendileri ile Kurtuluş Savaşı’nda karşı karşıya gelsek de. Eee, ne olmuş şimdi İmamoğlu, Yunanistan’da dostluk fotoğrafları çektirip bir de üstüne Fransız Kalkınma Ajansı’ndan 93 milyon Euro’luk kredi alıyorsa!?. İmamoğlu Atina’da Rembetiko dinleyip sirtaki oynamış mıdır?

Ha! Hatırlatalım: Yunanistan silahlanıyor ya, Fransa’dan uçak, Almanya’dan zırhlı araç, İsrail’den füze alıyor, ABD ile ortak tatbikat yapıyor. Eş zamanlı olarak Fransa ile Yunanistan üçüncü ülkelere karşı ortak savunma anlaşması da imzaladı. Bu arada, bir diğer NATO müttefikimiz ve “dostumuz” ABD de, FETÖ ve PKK’ya arka çıktıkları, PYD ile kanka oldukları yetmiyormuş gibi, Temsilciler Meclisi’nde Ülkü Ocaklarının terör örgütü olarak tanımlanması yönünde bir adım atılıyor. Öte yandan; ABD’li diplomat Brett McGurk’a sert sözlerle yüklenen Erdoğan, “Bu adam, PKK / YPG’nin yönetmeni durumundadır. Benim teröristlerle mücadele verdiğim bir bölgede, onlarla kol kola dolaşması, beni ciddi manada rahatsız etmektedir” dedi. Erdoğan, “Benim özellikle üzerinde durduğum bir diğer konu da PKK / YPG’nin Moskova’da olmasıydı. Bunu kendilerine hatırlattım. Aynı şekilde bu örgüt ABD’de de Beyaz Saray’da ağırlandı” dedi. Aslında burası bu işin “bam” noktası. Tabi burada bir de PKK’nın, Komkar ve Rızgari’nin kim tarafından nasıl ve niçin örgütlendiğine bakmak gerek!?

Demek ki, köprünün altından çok sular akmış ve kimse o eski günleri hatırlamak istemiyor.. Oysa soğuk savaşta ilişkiler çok başkaydı. Ruzi Nazar, Enver Altaylı, Özel Harp vs. Devlet Bahçeli, ABD’de alınan bu karara tepkili: “Yunan kökenli bir Demokrat Parti milletvekili tarafından 24 Eylül 2021 tarihinde ABD Temsilciler Meclisi’ne verilen ‘Ülkü Ocakları’nın terörist bir organizasyon olup olmadığının’ araştırılmasıyla ilişkili tasarının kabulü yalnızca skandal değil, aynı şekilde Türkiye’ye karşı takip edilen düşmanca politikaların da bir parçasıdır.”

Bu yıl içinde Rusya ile Türkiye’de “Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey Toplantısı”nın yapılması bekleniyor. Bu, iki tarafın da ilişkileri sürdürme konusunda istekli olduğunu gösteriyor.

Gerçekten yeni bir dünya kuruluyor. Globalistlerin düşündükleri gibi bir dünya olmasa da, eskisi gibi bir dünya olmayacak. Görünen o ki, İslam dünyasında ciddi bir çözülme yaşanacak. Zaten yaşanıyor. Akaid, fıkıh, ahlak temelli bir çözülme. Batıda da hem kendi inanç sistemi, hem siyaseti, ideolojisi, ahlaksızlığı, inançsızlığı alanında bir çözülme yaşanacak gibi gözüküyor. Sonunda batıdaki manevi boşluk, batıda akıl, vicdan, erdem sahibi insanlar İslam’ın aslı ile tanışabilir, yüzleşebilirse batıda İslam’a yöneliş gerçekten bütün hesapları altüst eden bir gelişmeye zemin oluşturabilir. Batıdaki uyanış, İslam dünyasında yeni bir özeleştiriye, sorgulamaya sebep olabilir. Bu da yeni bir ihya ve inşa hareketine kapı aralayabilir. İslam dünyasındaki Müslüman halkın büyük çoğunluğu, ideolojik, politik, sosyolojik, folklorik anlamda geleneğe dayalı kültürel bir Müslümanlık. Bu yapı, İslam’a yöneliş için bir fırsata dönüştürülemedi, aksine Müslümanların yozlaşmasına sebep oldu. Bu yozlaşmış Müslümanlar, diğer insanların İslam’ın hakikati ile yüzleşmesine engel oldu.

Şu Grip’19 süreci aslında Müslümanların nasıl pozitivist, seküler, rasyonalist, pragmatik ve determinist bir akla sahip olduklarını, nasıl bir savruluş yaşadıklarını bize gösterdi.

Bütün bu hercümerç olan süreçte saflar netleşiyor. Bulanmadan durulmayacaktı. Şimdi bulanık bir dönemde yaşıyoruz ve birileri bu bulanık süreçte balık avlamaya çalışıyor. İnşallah, bu trajik süreç, acı ve pahalı bir tecrübeden sonra da olsa, hakikatle yüzleşmemize kapı aralayacak.

Karanlığın en koyu anı, aydınlığa en yakın olduğu zamandır. Görelim Mevla’m neyler, neylerse güzel eyler. Bize hayır gibi gelen şeylerde şer olabileceği gibi, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir.

Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 519 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar