Mehmet GÖKTAŞ

Mehmet GÖKTAŞ

Savaş ve Müslümanca bir hayat

Anlaşılan o ki bölgemizdeki bu savaş genişleyerek devam edeceğe benziyor. Hem de artık örgütler eliyle vekâleten değil, asıl aktörler tarafından doğrudan yapılacak gibi.

Şu anda Suriye'de Amerika, israil, İran, Rusya ve Türkiye doğrudan karşı karşıya gelme durumundalar, yer yer de gelmişlerdir. israil tarafından düşürülen İran insansız hava aracı ve bir takım askeri üsler, ardından düşürülen israil savaş uçağı.

Türkiye'nin Afrin operasyonunun burada bitmeyecek oluşu, Münbiç'le devam ettiği takdirde doğrudan Amerika ile burun buruna gelecek oluşu…

Yani bu ateş çemberi daha da genişleyecek ve bölgeye yayılacak gibi.

Kim bilir belki bu günler tarihe üçüncü dünya savaşının başladığı günler olarak geçecektir.

Şöyle veya böyle herkesi bir çeşit etkileyecektir bu savaş. Cephede olanlar veya savaşın sürdüğü merkezlerde yaşayanlar birinci derecede işin içinde olacaklar.

Bir de bizler gibi cephenin ve savaş merkezlerinin birazcık gerisinde olanlar, herkes bir çeşit bu havayı teneffüs edecek.

Bu esnada kim ne yapacak, kim nasıl bir yükümlülük altında olacak, bunlar ayrı ve uzun konulardır.

 

Böylesi zamanlarda bir anlamda herkes kendi derdine düşer, doğal olan da budur.

Savaş ve benzeri durumlar herkesi değişik şekilde etkiler.

Hz. İsa Aleyhisselam'ın buyurduğu gibi; Hazinen neredeyse yüreğin oradadır.

Herkesin üzerinde titreyeceği şeyleri vardır böylesi zamanlarda. Ticaretle uğraşanlarınki ayrı, sanayi ve üretimle uğraşanların dertleri ayrıdır.

 

Böylesi zamanlarda bizim en büyük derdimizin Müslümanca bir hayat yaşayabilmemiz, yaşıyorsak bunu aksatmadan sürdürebilmemiz olmalıdır.

Ticari ve sanayi hayatımızda savaşla birlikte bir takım olumsuzluklar ortaya çıkacağı gibi, Müslümanca hayatımızı zorlayacak, özellikle ilmi ve ibadi hayatımızı zorlayacak durumlar olabilir.

Bizler Müslümanlar olarak zor günlerde kullanmak üzere Rabbimizin bizlere bir takım ruhsatlar verdiğini biliyoruz. Gerçi bu ruhsatlar doğrudan savaşın içinde olanlara yöneliktir fakat orantılı bir şekilde cephe gerisindekileri de ilgilendirir.

 

Müslümanın savaşı da Müslümanca yaşayabilmek için olacağından bu hayatından asla taviz vermemelidir.

Sözü çok dolaştırdık, bölgemizdeki yoğun siyasi ve askeri hareketliliğe kendimizi kaptırarak ibadet ve ilim hayatımızdan taviz vermememiz gerektiğini söylemek istiyorum.

Amellerimiz bir yana, hamasi duyguların zirve yapacağı bu günlerde itikâdî çizgimize iyice dikkat etmeliyiz.

Allah'ın Dinini hayata hâkim kılma mücadelesi veren Müslümanlar olarak üzerinde yoğunlaşacağımız şeylerimiz olmalıdır.

Deccal'le ilgili rivayetlerde bir konu benim oldukça dikkatimi çekmiştir. Bir çok rivayette Deccal'in dünyada kırk gün kalacağı, birinci gününün bir yıl, ikinci gününün bir ay, üçüncü gününün bir hafta ve diğer günlerinin bizim günlerimiz gibi olacağı belirtilmiştir. Sahabenin dikkat ettiği şeye bakar mısınız? “Ya Rasûlallah, öylesine uzun olacak o günde biz beş vakitle mi yetineceğiz?” diye soruyor. Çünkü onun üzerinde yoğunlaştığı en önemli konu namazdır, Allah'a ibadettir.

Hz. Ali (Kerramallahü vecheh) bir savaş esnasında mükemmel, ta'dili erkanına riayet ederek sakince namaz kılmaktadır. Onu bu şekilde gören arkadaşlarından biri: Ey müminlerin emiri, ne yapıyorsun böyle, savaş esnasında böyle uzunca namaz kılınır mı, diye sorduğunda;

“Biz zaten niçin savaşıyoruz ki, Allah'a kulluğumuzu güzelce yapabilmek için değil mi?” buyurur.

 

Bu yazı toplam 1219 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar