Abdurrahman Dilipak
Savunma işbirliğinden önce..
Kazakistan konusu tekrar İslam dünyası, Türk dünyası arasında bir savunma paktının gerekliliği konusunu gündeme getirdi. Ama önce soralım; İslam ülkeleri yöneticileri ne kadar İslam ahlakına ve İslami duyarlılığa sahip? Ya da o ülke halkları ne kadar İslam ahlakına bağlı? Yani bizim önce yeniden Müslüman olmamız gerek.
Aslında bu konu kulağa hoş geliyor! Batının örgütlediği BM, NATO, AB, UNESCO, FAO, WHO gibi örgütlerin başına İslam yazdınız mı bu iş tamammış gibi geliyor. İslam Birleşmiş Milletleri, İslam NATO’su, İslam Birliği. Tamam da bu sadece bir isimden ibaret değil. D8’in hali ortada. Endonezya, Malezya, Bangladeş, Pakistan, İran, Türkiye, Mısır, Nijerya. İlk iki Malay grubunda, sonraki 2’li Hind grubunda, Sonraki ikili Türki grubda. İki Malay kendi içinde uyumlu değil. Hindistan ayrılan Pakistan ve Bangladeş kendi içinde uyumlu değil. Türkiye’den sonra en büyük devlet İran’la Türkiye uyumlu değil. Hiç biri Mısır’la uyumlu değil. Nijerya Afrika’da bir Frankofon ülke. Nasıl olacak bu iş.
Bakın CoVID’in ilk günlerinde toplumsal olayları kontrol altına almak için bir NATO ülkesi olan İtalya, Fransa ve Almanya’dan değil de, Ortodoks ve sol gelenekten gelen, Sovyetlerin devamı olan NATO dışı bir ülkeden yardım istedi ve Rusya, İtalya’ya asker gönderdi, ama Türkiye Kazakistan’a asker de gönderemedi, Jandarma da. Oysa Wilhelm, 18.4.1901’de Çin’de çıkan Boxor isyanını bastırmak için Abdulhamid’den askeri destek ve Çinli Türki ve Hui Müslümanlarının isyana destek vermemesi için Halife olarak sürece müdahil olmasını istemişti. Ecevit’in dedesinin de yer aldığı heyet bu maksatla Çin’e gitmişti. Heyet başkanı kimdi dersiniz: Mirliva Enver Paşa.. Bu zat Nazım Hikmet’in dedesi olup; bu zatın babası Konstantin Borzecki ise 1848 ihtilalinde Türkiye’ye sığınıp, Mustafa Celaleddin Paşa adını alan kişidir. Hay Allah, Nazım’ın dedesi Çin’e giden Hilafet heyetinin başkanı.
Bu heyetteki Mustafa Şükrü efendi, (Dadaylı Mustafa Şükrü) Bülent Ecevit’in dedesidir. Nazım Hikmet’in dedesi, heyet başkanı Mirliva Enver Paşa’nın evlendiği bayan ise, Alman kökenli Osmanlı generali Mehmet Ali Paşa’nın (İhtida’dan önceki adı Karl Detroit) kızıdır ve adı Leyla hanım olarak geçmektedir. Leyla hanım ise Nazım Hikmetin dedesi Enver Paşa ile evlenmeden, daha doğrusu Müslüman olmadan önce matmazel Hortans adını taşıyordu. Bizim Hilafet heyeti Çin’e varana kadar, bir milyona yakın Çinlinin öldürülmesinin ardından isyan bastırıldı ve bizim heyete de iş kalmadı. Onlar da Kore üzerinden, Moskova’ya oradan İstanbul’a döndüler. Giderken bekar olan Miralay Enver Paşa (Bu bilinen Enver Paşa değil) Matmazel Leyla hanımla evlenip dönmüşlerdi.
Biz 1900’lerin başında Çin’e gittik ama, bugün Kazakistan’a gidemedik. Kazakistan’ın, daha doğrusu bölgenin pamuk ve buğdayı çok kaliteli, ama Kazakistan’dan biz buğday bile alamıyoruz. Gulutenli buğdayımız ABD’den, mercimek Kanada’dan, ekmeğimizin tipi Fransız!
Malezya, Pakistan, Türkiye bir araya gelse, biz uzaya mekik de göndeririz, savaş uçağı da, füze de yapabiliriz. Yapabiliriz de yapamıyoruz işte. Malezya da Pakistan da Çin grubunda, biz Batı grubundayız. Bir F35 konusunu bile çözemedik, S400 konusunu çözemedik. Herkesin teknolojisi farklı. Gelin biz büyük hedefe doğru, küçük bir adımla başlayalım işe ve İslam Barış Gücü oluşturalım. Tabii afet ve kargaşa bölgelerinde barışı sağlamak üzere bir güçten söz ediyorum. Bu güç sadece İslam coğrafyasında değil, İslami bir kimlikle tüm dünyada tabii afet bölgelerinde, insani yardıma ihtiyaç duyan her yerde görev üstlenebilir. Bu yapı içinde asker, polis, Jandarma, özel kuvvet elemanları, zabıtalar yanında gönüllüler de görev üstlenebilir. İslam ülkelerindeki bütün Kızılay ve insani yardım kuruluşları sisteme entegre edilebilir.
Daha biz Doğu Roma’nın ne olduğunu bilmiyoruz, “Kahbe Bizans”, “Bizans Entrikaları” hikayeleri ile uyutuluyoruz. Saray olan her yerde, eğer denetim yoksa ve adil yönetim yoksa orada entrika eksik olmaz. Ortodoks birliğinden, Osmanlı Milletler Topluluğundan söz edemezsiniz. Bol bol mefahir pompalar, geleceğe dair hayal üretirsiniz! Hele hele Hilafete bağlı Müslüman toplulukların bir katipliğinden bize söz edemezsiniz.
AB’nin adı daha önce AET idi. Onun öncesinde “Kömür”, “Demir Çelik Birliği” vardı. Büyük hedeflere küçük adımlarla ilerlediler.
Bizim daha ortak bir bankamız bile yok. Hadi, TMSF’ye devredilen, şu bugünkü adı Ticaret Bankası olan Osmanlı döneminde ilk Riba’sız banka olarak Sakarya’da kurulan İslam Ticaret Bankasını D8 Bankası yapalım. Buna paralel sigorta, kredi kartı, diğer finansal enstrümanlar, ortak yatırım fonları, ticari krediler, borsalar arasında bir network, ortak bir kredi kartı, bir barter şirketi yapalım.
D8 Ülkeleri arasında bir media havuzu oluşturalım. Ortak bir kripto para oluşturalım. Bir perakende ve toptan satış networkü oluşturalım. Türkiye’den Halkbank, KOSGEB, PTT Kargo TOBB’un işin içinde olacağı, Ali Baba örneği bir ticari market oluşturabiliriz. Elimizi tutan kim? Zaten D8 Dakar zirvesinde bu yönde karar alınmıştı. D8 yeni genel sekreteri de bu yılbaşında göreve başladı. Giden Malezyalı idi, gelen Nijeryalı. Buyurun 3 kıtada, üye devletler olarak 1.2 milyarlık bir nüfusa hitap edecek, domine ettikleri ülkelerle 2 milyarlık bir nüfusa hitap edecek şu birliği hayata geçirelim. Bu işlere bir ucundan başlamamız gerekiyor. Siyaset olmadan bu iş olmaz, ama bu iş tek başına siyasetle de olmaz. Mevzuat ve bürokrasi kolaylaştırıcı değilse, piyasaya mafya hakimse, adalet mekanizması hızlı ve doğru çalışmıyorsa bu işlerin hiç biri olmaz. Bu bütün ülkeler için geçerli.
STK’lar da bu iş destek vermeli akademi de. Madem “İslam Birliği”ne giden bir yolda ilerleyeceğiz, Diyanet ve dini kuruluşlar da destek vermeli. STK, Media, sanat dünyası, iş dünyası da. Yani hep birlikte başarılacak bir iş bu! İktidarı ile muhalefeti ile övünmeyi-dövünmeyi bırakıp ciddi işler üzerinde yoğunlaşmamız gerek. Birbirimizle bu kadar kavgalı iken, dünyanın başka yerlerindeki insanlarla nasıl barışçı ilişkiler gerçekleştireceğiz. Yani bizim de kendimizi değiştirmemiz gerek. Biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir.
Selâm ve dua ile.