Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Savunma itiraz, iddia

Ak Partiden ayrılarak parti kuranların önünde olmazsa olmaz üç iş bulunuyor: Savunma, itiraz, iddia.

Savunmadan başlayalım. Şöyle bir suçlama dolaşıma sokuluyor muhafazakâr camia zemininde: Onlar sıfırdılar, yoktular, hiçtiler, (hareketin lideri olarak) Tayyip Erdoğan onlara görev verdi, var oldularsa ancak bu sayede var oldular, bir anlamda – haşa- yoktan var edildiler. Sonra da o görevden alınca nefislerine uyup davaya ihanet diye nitelenebilecek bir işe giriştiler. Ayrı parti kurdular. Davanın lidere itaati gerektirdiğini, bunun bir bayrak yarışı olduğunu, “Dâvâ”nın  büyük badireler atlatarak bugünlere geldiğini, yaptıkları işin bir kişiyle hesaplaşma değil, dâvâyı zarara uğratacak riskler taşıdığını görmediler. 

Bu suçlamada kuşkusuz herhangi bir insanın aklı selimle hemen cevaplayabileceği hususlar var, bilgi eksikliği yüzünden kuşku duyulacak olanlar var, bilgi – kanaat yanlışı yüzünden epeyce emek verilerek cevaplandırılması gerekenler var. Ama muhafazakâr camia da içinde bulunulması, dışlanılmaması, en azından ulaşılması gereken toplum alanı halinde ise her halü kârda cevaplanması gerekiyor. 

İtiraz’dan kasıt “Neden yollar ayrıldı?”nın gerekçeleridir. Parti iktidarda. Bir “Davâ” için yola çıkılmış. Çok zor yollardan geçilmiş. Badireler atlatılmış. Kendilerine bakanlık hatta başbakanlık verilmiş. Bir gün gelmiş, yerlerine başkaları getirilmiş. Razı olsalardı. “İtaat” etselerdi. “Sadakat” gösterselerdi. Öyle davransaydılar “Lider” bir gün onları “Bir şekilde” değerlendirirdi. Yönetim kurulu üyelikleri, politika kurulları, bakan danışmanlıkları vs. ile görevlendirilenler yok mu?  En azından kenara çekilip, ana mecradan bir – iki puan tırtıklayarak “Dâvâya ihanet” gibi bir konuma düşmeselerdi. Gerçekten neye “İtiraz” ediyorlar birlikte yola çıktıkları arkadaşlarına karşı? “Dava”ya ihanet gibi bir niyetleri yoksa, yapılanların yola çıkış hedeflerinden kopuşa mı “İtiraz” olduğunu açıklamalılar. Birlikte yürürken “İtiraz” edip etmediklerini açıklamalılar. Hangi “Hayati” konuda “İtiraz”larının bulunduğunu, şu anda Ak Parti bünyesinde bunların tedavi edilemeyecek olduğunu açıklamalılar. İçerde itiraz imkanı bulamamışlarsa, şu anda itirazlarını çok net olarak ortaya koymalılar. Bu en azından Ak Parti tabanının önemli bir kesimi ile iletişim kurabilmek için olmazsa olmaz nitelikte gözüküyor. 

Bir de “İddia” var şüphesiz. Parti kurmak için yola çıkmak bir “İddia”yı gerektirir. Ülkeyi yönetmeye talip olmak demektir parti kurmak. Diğerlerinden farklılaşmak ve kendi çizgisinin – oluşumunun olmazsa olmaz olduğuna inanmak demektir. Çetin bir iştir. İşin ne kadar çetin olduğunu, en azından bu iki yeni partinin kurucu kadrolarından bir kısmı bizzat yaşayarak görmüşlerdir. Burada bir “Ana mecra” ya da “Büyük yapı”dan ayrılarak partileşmek söz konusudur. Bağlılıkları, oy verme alışkanlıklarını değiştirmek söz konusudur. Devleti yöneten güçle karşı karşıya gelmeyi göze almak gerekiyor. Daha ilk adımda “İhanet” suçlamaları ile karşı karşıya kalınacağı görülmüştür. Siyaset kapışması söz konusu olduğunda “Kur’an sayfalarının istismarı” gibi işlerin de icra edilebildiği bir “negatif ahlak” zemini vardır. 

Bunlara rağmen öyle bir “İddia”nız olmalı ki, yola çıkmalısınız. İçinden çıktığınız yapıdan “Farklı” ne vereceksiniz ülkeye? Nedir olmazsa olmazlarınız? Türkiye için olmazsa olmaz nedir ki sizi çağırıyor? Devlette ne yanlış gidiyor ki, siz onu düzelteceksiniz? Burada iki farklı oluşumun hangi “Farklı iddialar”la yola çıktığı sorusunu da görmemek olmaz. Şu ana kadar her iki hareketin öncülerine “Bin kere” bu sorunun sorulduğunu var sayabiliriz. Bu soru soruluyor, çünkü, bu sorunun “Ak Parti’den ayrılış” da dahil farklı partileşmenin “Büyük iddialar”la mı yoksa “Kişisel davranışlar”la mı alakası bulunduğuna dair bir boyutu var. 

Davutoğlu ve Babacan, buldukları mecralarda meramlarını anlatmaya çalışıyorlar. Zorlu bir yolculuk bu. En büyük avantajları eskilerin “Temiz nasıye” dedikleri şey, yani alınlarının ak olması. Kimse onlar için akçeli konularda şaibeden söz etmiyor. Bu Türkiye için önemli bir referans. Gerisi fırtınalı iletişim deryasını yarıp, gönüllere ulaşmaya kalıyor.  

RAHMET DİLİYORUM: Tanınmış – tanınmamış insanlarımız Kovit-19 salgınında ecelle buluşuyor. Ömer Döngeloğlu hoca da da ebediyyet yolculuğuna çıktı. Yüreği yangılı bir insandı. İslam’ın coşkulu bir davetçisiydi. Herkes bir gün o yolculuğa çıkacak. “İnna lillah!” Allah’tan tüm hayatını kaybedenlere rahmet, geride kalanlara sabır diliyorum. 

Bu yazı toplam 1266 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar