Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Seçim havası

Şubat’ın ortasına geldik neredeyse, seçime 45 gün gibi bir zaman kaldı, ama henüz sokakta seçim havası yok. Partilerin karizması adayların karizmasından yüksek. Öte yandan seçim kampanyasında kullanılan sloganlar ve söylem çok zayıf. “Ettik, yaptık, yapacağız” gibi söylemler yerine, özellikle gençler bu olaya bir şekilde katılmak, kendi dünyalarına yönelik basit taleplerin, öncelikle de sorunlarının çözümünü istiyorlar. Suali mukadderlerine cevap arıyorlar. Sanırım dilde bir sorun var. “Kalplerine dokunmak”tan söz ediyorsunuz ama bazıları geçmişleri ile tavırları ile seçmenin sinirine dokunuyor. Aday belirlerken de, seçim kampanyası hazırlanırken de sanırım bazı yanlışlar yapıldı. Herkes partiden çok “Erdoğan” adını kullanıyor. Kendini Erdoğan’a nisbet ediyor, kendi sözlerini Erdoğan’ın söz ve davranışları ile temellendirmeye çalışıyor. Ama bu durum ister istemez Erdoğan’ın adını yıpratıyor. Bana kalırsa kamuoyu anketlerine fazla itibar etmeyin. İnsanların kafası karışık ve aleyhte konuşmak istemeyince yuvarlak sözlerle geçiştirme yoluna gideceklerdir.

Söylenen söz kadar, söyleyen de önemli. Kim, ne söylüyor. Asıl sorumlu olan konuşmuyor, susuyorsa, ya da konuşmasında yuvarlak sözlerle, halkın duymak istediği sözler yerine yuvarlak laflarla konuyu geçiştiriyorsa, bundan hayırlı bir sonuç çıkmaz!

Troller konusu “Keskin sirke” örneğindeki gibi küpüne zarar vermeye başladı. Bunları kullanıcılarının başına bela olacaklar. Bumerang gibi fırlattıkları taş gelip kendi başlarına çarpacak. Unutmamak gerekir ki “Haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yok eder”. Her eleştireni kazanmak yerine aşağılar ve hedefe koyarsanız size destek olacak kimse kalmaz sonra çevrenizde. 

Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” Ali İmran 159. A.Tekin bu ayeti şöyle yorumlar: “O vakit, Allah’ın lütfettiği rahmet peygamberliği icabı onlara yumuşak davrandın. Eğer kötü huylu, sert mizaçlı, katı yürekli olsaydın, akılsızca davransaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onlara af ile muamele yap. Bağışlanmalarını, koruma kalkanına alınmalarını dile. Devlet, ekonomi, savunma ve sosyal hayat ile ilgili planlama, kamu düzeni ve yönetimle ilgili kararları mü’minlerle istişare ederek al, yönetime katılmalarını sağla. Kararını verdiğin zaman da, Allah’a dayanıp güvenerek, sonuçlarını O’na havale ederek hemen icra et. Allah tevekkül sahibi Müslümanları, kendisine güvenip dayananları sever.

AK Parti medyası diye bir medya yok bana kalırsa. Yani CHP’nin Halk TV’si gibi bir TV’si, gazetesi yok. AK Parti üzerinden çıkar hesabı yapan grupların medyası var. Ya da AK Parti içinde güç sahibi olmak, AK Parti tabanını kontrol etmek ve böylece kendi siyasi geleceğini garanti altına almak isteyen, kendi dışındakilerin merkeze yaklaşması ve inisiyatif sahibi olmasını istemeyen bir medyaları var. Büyük kısmı samimiyetsiz, ucuz bir profesyonel meddahlık derdinde. Tek ses ya da koro halinde uygun adım bir yürüyüş kolu oluşturma derdindeler.

Kurşun askerlere benzeyen, toplumda karşılığı olmayan metin yazarları ile kamuoyu oluşturmazsınız! Parti ciddi bir kimlik erozyonu yaşar. Medya ve STK’ların parti ile ilişkileri çıkar ilişkisine dönüşür. Siyasi topluluk sivil toplumu satın alırsa sonuçta kazandığınızı zannettiğiniz noktada kaybettiğinizi anlarsınız. Bu akılla kaçtığınızı sandığınız şeye doğru koşmuş olursunuz.

Ötekileri parti ve liderlerinin açığını bulmak ve hesap sormakta herkes çok mahir. Ama bakıyorum da, o kesimden birilerini kazanmak değil de hedef, mahkûm etmeye yönelik bir dil kullanılıyor. CHP’nin ve liderinin özellikle geçmişe ilişkin söz ve filleri zaten onların başının belası! AK Partiye yakın medya da bunu kullanıyor. Bugün için, tekrarlanan sözler, yukarıdan gelen mesajlarının yüzeysel yorumları, tek boyutlu müzakereler insanları bıktırdı. AK Partinin geldiği yer başka, bugünkü sözcüleri, ekran yüzleri, vitrindekiler başka! AK Partinin STK, medya ve kanaat önderleri ile teması profesyonel, şekli, dostlar alışverişte görsün kabilinden kurgulanmış toplantılar. Merkezde ya da teşkilatlarda kendilerini Erdoğan’a nisbet edenler, çok buyurganlar, söz dinlemek yerine talimat vermek için konuşuyorlar sanki. Hep aceleleri var. Sözleri bitince gitmeleri gerek. Zaten bazıları bağını kopardı da, hâlâ kapıda bekleyenleri dinlerseniz bu sözlerin haklı olduğunu göreceksiniz.

Parti yöneticileri sanki kendi unvan verdiği adamların o konudaki uzmanlığının tartışılmaz olduğunu mu düşünüyorlar bilmiyorum. Onlar da akıllı. Kimin ne diyeceğini tahmin edip, kafalarına yatmayan adreslere zaten kapıyı kapatıyorlar. “İşadamlığı” kimliği politik kimliğinin önüne geçmiş birileri ise, herkesi satın alacağını, ya da gücüne güvenen birileri, karşı çıkan herkesi susturup, köşeye sıkıştıracağını mı sanıyor. En azından bu mahallede böyle bir kanaatin giderek yaygınlaştığını hatırlatmak isterim. Birileri böyle devam ederse, sonuç hüsran olur. Sükutu hayale uğrarlar. Evet, CHP çok daha kötü gidiyor. Ama AK Parti’nin başkanlık kaybı değil, oy kaybı ile ciddi bir sorun olur. Bu defa “Halkın verdiği mesajı aldığınızı” söylediğinizde vakit çok geç olabilir.

Seçime 1,5 ay gibi bir zaman kaldı. Tamam, bu seçim bir yerel yönetim seçimi. Ama taşıdığı konjonktürel değer bu gerçeğin önüne geçiyor. N’olur, siyasetin dilini yumuşatın. Polemik yerine, bilgi ve hikmetten söz edin. Güzel sözler söyleyin. Siyaset gemisi su alıyor. Halk siyasetten soğuyor. İnsanlara “birlik olmak”tan söz ediyorsunuz da, onlar nasıl birlik olacaklarını bilmiyorlar. Daha doğrusu herkes kendi lideri, şeyhi, örgütü, hizbi etrafında birlik olsun istiyor. Onların suali mukadderlerine / Beklentilerine cevap verin. Politikacılar kendileri çalıp, kendileri oynuyorlar sanki. Halkın gündeminden çok kendi özel gündemlerini halka kabul ettirmeye çalışıyorlar.

Politikacılar ne söyledikleri kadar, söylediklerinin toplumda nasıl anlaşılacağı ve nasıl kullanılabileceği konusunda daha ihtiyatlı olmak zorunda.

Panik yok! Panik havası felaket olur. Bana kalırsa sebze-meyve fiyatları ile ilgili süreç iyi yönetilmiyor. Son konuşacak kişiler, ilk konuşan olursa, hatalı ya da evdeki hesaba uymayan bir söz ya da eylemi düzeltecek kimse de kalmaz. Yanlış bir hesap başımıza iş açar. İmar affı konusundaki süreçte yaşananlar ders olsun! Politikacı, söz verdiğinde sözünde durmalı. Sözünün sonucunu takip etmeli. Yoksa inandırıcılığını kaybeder. Teenni ile hareket etmeli. Öfkeyle kalkan, zararla oturur. Sabırlı olmalı. Tedrici, ıslah edici bir yol izlemeli. 5 yapacağım der 4 yaparsa başarılı olur. Bugün 2 yapabiliriz der, 3 yaparsa başarılı olur. Kulağa hoş gelen afaki beyanlar bazen evdeki hesap çarşıya uymayınca inandırıcılığı kaybeder. Getirdiğinden daha fazlasını götürür.

Aman, sakın, her şeyi para ile yapacağını sanan insanlara yakanızı kaptırmayın.  Zaten onlar yüzünden değil mi, başımıza gelenler. Ve onlar sadece bugün değil, yarın da başınızın belası olurlar. Öbür dünyada da. Çünkü onlar “Kaz gelecek yerden tavuk esirgemeyen”, kaşığı belinde dolaşanlardır!

Fazla zaman kalmadı. Son pişmanlık fayda sağlamaz. Hani derler ya, dost acı söyler! Benden söylemesi. Hem zaten benim sözüm herkese! Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 791 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar