Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Seçim mi? Geçim mi?

Derin Gerçekler

Siyaset bizim geleneğimizde maslahat içindir. Asli görevi de 5’tir: Mal, can, namus, akıl-inanç ve nesil emniyeti. İslam toplumunda devlet üç temel üzerinde yükselir: Mekke’deki Hilful Fudul, Medine’deki “Toplum sözleşme” ve Kudüs’te, Hz. Ömer döneminde emanet/koruma altına alınan eminlik (emanname) beyannamesi. Müslümanlar kendilerini evrensel anlamda, tüm dünyadan sorumlu sayarlar. Çünkü onlar “alemlere rahmet olarak gönderilen ahir zaman peygamberi”nin ümmetidirler.

Bilmem bilir misiniz, 600 yıldır Mudurnu’da hala her Cuma “Ahi evran / evrensel kardeşlik” duası okudur, bütün Mudurnu halkının katılımı ile. Bizim Şeriatımız herkes için adalet, herkes için barış ve herkes için hürriyet vadeder. Bütün insanlığın hayrına olmayan bir çözüm önerisi bizim önerimiz olmayacaktır. Ve biz inanırız ki, adalet yoksa barış da yoktur. Adalet olmadığı halde barışın varlığından söz ediliyorsa, o gerçek bir barış değil, teslimiyettir. Kilitlenmiş çeneler, kölelerin sessizliğinin işaretidir. Adalet ve barış yoksa bir ülkede, orada hiçbir özgürlük güvende değil demektir.

Evet, siz hep geçimden söz ediyorsunuz da, bir ülkede adalet, barış, hürriyet yoksa geçim de olmaz. Bir ülkede insanlar kendi emekleri ile karınlarını doyurabiliyorlarsa, haksızlığa uğradıklarında haklarını arayabiliyor ve alabiliyorlarsa, kazandıkları mallarını ve paralarının değerini koruyabiliyorlarsa, kimlikleri, gittikleri ülkelerde kendilerine güven ve koruma sağlıyorsa, o insanları kovsanız da gitmezler. Bunlar yoksa, babanızın oğlu da olsa, bağlasan da durmazlar.

Bir ülkede en çok konuşulan konu güvenlik sorunu ise, mafya tipi yapılanmalar dokunulmazlarsa, gücü ele geçiren Media, STK ve iktidarı ele geçiriyorsa, siyasetçi, bürokrat ve iş adamları kendi aralarında kumpas kurup kamu malına çöküyorlarsa o ülkenin vay haline. Hele din adamları takımı da bunlarla birlik olmuşsa, o ülkenin başına herşey gelebilir.
Bir ülkenin öncelikli sorunu güvenlik ve geçim derdi değil, adalet olmalıdır, barış olmalıdır, hürriyet olmalıdır. Her insan inandığı gibi yaşayıp, düşündüğünü özgürce ifade edebilmelidir. Tekrar söylüyorum, bunlar olmadan geçim olmaz. Geçim dediğiniz şey ya gasb’a ya da atıfet’e dönüşür. Ehliyet ve liyakat, fırsat eşitliği, adil üretim ve adil paylaşım yoksa geçim olmaz.

Gasp ekonomilerinde iş “selam verdim rüşvet değildir deyu almadılar” noktasına gelir. Birileri çıkar “devletin malı deniz, yemeyen domuz” der, Domuzların ağzı ile. Sahi kamu malını yetim malı olarak gören anlayışımıza ne oldu. Hani ayet öyle diyordu “vay o namaz kılanların haline ki” diye başlayan ayet ne diyordu. Onların namazlarını da kabul etmeyecektir Allah!

Siz namaz kılıp kılmadığına bakmadan önce kamu malını haksız bir şekilde yeyip yemediğine bakın. Eğer biri ibadetini, zulmünü, hırsızlığını, fuhşiyatını gizlemek için perde olarak kullanıyorsa, onların yaptığı fasıkların ve inkarcıların yaptıklarından daha eşedtir.

Niye şöyle düşünmez Müslümanlar?
Bizim Allah'ın takdir ettiği kaderimiz, rızgımız ve ecelimiz var. Niçin onunla yetinmiyoruz da helali, mübahı bırakıp harama sapıyoruz?
“İman ettik demekle yakamız bırakılıvermeyecek”ti hani? Ne oldu da bu hallere düştük. Hani bir kavime olan düşmanlığımız bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmeyecekti de, bunu kendi din kardeşlerimize yapar hale geldik. “Bu ifritten sualin kılını çekmez akıl”.. Haram para ile saadet olmaz. Haram paranın bereketi olmaz. Bir şekilde o sizin burnunuzdan gelir.

Her zaman, sık sık, tekrar tekrar söylüyorum: Allah servet ve iktidarı, halklar ve ülkeler, kişiler arasında evirir çevirir. Allah cc bizleri, mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Bizim parmak uçlarımız gibi farklıyız ve her birimizin ayrı, özel bir kaderi, rızgı ve eceli vardır. Bunun için birilerinin peşine takılmanıza ya da özel törenler yapmanıza gerek yok. Hayır da olsa, şer de olsa, hepsi Allah'ın iradesi, bilgisi içindedir. Onun ipine tutunursanız kurtuluşa ereceksiniz. Allah cc hepimizi, tek tek görmekte, duymakta, bilmekte, aklımızdan ve kalbimizden geçenlerin farkındadır. Kurtuluş Allah'ın rızasındadır. ''Hasbunallah'' diye zikrederken ya da “iyya kenağbüdü ve iyya kenestaiyn” derken ne diyoruz? Bu anlamda din ve devlet büyüklerinizi İlah ve Rab edinmeyin, onlardan Medet ummayın. Evet “herkes için ancak yaptığının karşılığı vardır”

Emtia, daha doğrusu alınıp-satılan şeyler üzerinden siyasi pazarlık bizim siyasetimizin fıkhına ve ahlakına uymaz. Aslolan maslahattır. Onun temeli de adalettir. Malın, canın, namusun, aklın-inancın ve neslin-fıtratın korunmasıdır. Adalet olmazsa barış da olmaz. Adalet ve barış yoksa orada Hürriyet de olmaz. Allah kimseyi devletsiz bırakmasın ve kendi devletini kendi halkın başına bela etmesin, çünkü bu gerçekten büyük bir beladır. Devletin başına zalimleri, fasıkları, cahilleri, müstekbirleri, hırsızları, münafık ve münkirleri getirecek olursanız sonuç bellidir!
En büyük devlet sıhhattır. Yoksa siyaset çok güçlü olursa alimleri de halkı da ezer, yasalar Hakk'ı korumaz, adaleti kendi eline geçirir ve yargıçları kendi kontrolüne alacak olursa, o ülkenin halkının başka bir düşmana ihtiyacı yoktur. O zaman o ülkede insanları bağlasanız da durmazlar. Peygamberlerin hemen hemen hepsi mazlum halkların zalim iktidarlara, hükümdarlara karşı yükselen sesi olmuştur. Üstün olan Hak’dır.

Seçimde tercihiniz ham hayallerin beslediği umutlar ya da vehimlerin beslediği korkular değil, Hakk'ın ikamesi olmalıdır. Bu seçim günde 24 saat, yılda 365 gün için de böyle olmalıdır. Bu ömür boyu böyle devam eder. Çünkü bu seçimler bizim imtihanımızdır. Hakk'ın hatırı Halkın hatırından alidir. Velev ki, bir topluluğa olan düşmanlığımız bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmemeli. Hatta bu dünyevi ve beşeri anlamda anne-babamız, kardeşlerimiz ve çocuklarımız, ortaklarımız, hemşehrilerimiz aleyhine olsa da. Şimdi tercihinizi buna göre yapın, değilse siz bilirsiniz!?

Size, ''adaletin hali ne bu böyle?'' diyenlere, ''şehir hastahaneleri yapıyoruz, yolsuzluk ne olacak?'' diyenlere, ''akıllı şehirler kuruyoruz'', ''aile dağılıyor!'' diyenlere, ''şehir parkları, hava alanları, yollar, köprüler, tüneller yapıyoruz ya'' diye cevap veremezsiniz. Cevabını bekleyen o kadar çok suali mukadder var ki, ''eğitim nereye gidiyor?'' diyene ''güzel okul binaları yapıyoruz'' demek beklenen cevap değil. Hepsi ihale ile yapılacak işler, 25 yıllık yap işlet devret modeli ile, birilerine ihale ediliyor, vatandaş da bunun parasını ödüyor, devlet de garantörü ve kefili oluyor bu işin. O kadar. Zaten iktidar oluyorsanız, bu kadar bakanlık varsa bunların görevi bu. Belediyelerin görevi bu. ''Ben doktorum'' dedikten sonra reçete yazmak nasıl bir şey ise bu işler de öyle. Kim olursa olsun yapması gerek. Yapmayana ''niye yapmıyorsun?'' diye sorumak, yapmıyorsa görevden alınması gerek.

Bütün bunları düşünerek bir karar verelim. Kararımız Allah’ın rızasına uymuyorsa ve karar verirken, usul ve esas açısından gerekli dikkati göstermemişsek, niyetimiz halis değilse hesabını verecek olan da sizsiniz/biziz. ve o zaman bekleyin/bekleyelim, olacakları göreceksiniz/göreceğiz.
Şöyle soralım: ''İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allahım!?''
Bu dünyada tartışıp durduğumuz şeylerin hakikatinin bize gösterileceği bir gün var!
Ne mutlu o gün defteri sağdan verilenlere.

Selam ve dua ile..

Bu yazı toplam 380 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar