"Seçimin komik ekonomisi!
Ülkemizde seçim var. Bazı ekonomik içerikli vaatler ise mizah ötesi durumda." diyen Deniz Gökçe, "Seçimin komik ekonomisi!"ni yazdı. Gökçe'den ince göndermeler var:
Akşam gazetesi yazarı Deniz Gökçe'nin seçimdeki ekonomi vaatleri ile ilgili yazısı...
"Seçimin komik ekonomisi!
Ülkemizde seçim var. Bazı ekonomik içerikli seçim vaatleri ise mizah ötesi durumda. Bu yazılıp, çizilip, söylenip, vaat edilenlere bir kere bakan, politikacıların vatandaşların ahmak ve salak olduğunu düşündüğünü düşünür!
Ancak bu haftaki The Economist dergisinde 52"nci sayfada aktarıldığı gibi G. Mason Üniversitesi Profesörü Bryan Caplan, Nisan 2007 tarihinde çıkan kitabında, "Seçmenlerin ekonomik konularda rasyonel olmadıkları" şeklinde bir tez ile durumu "daha kibarca" izah etmeye çalışmış. Bu teze göre demokrasilerde politikacılar "rasyonel" davranarak "irrasyonel" seçmenlere istediklerini, saçma da olsa, verirlermiş.
Profesör B. Caplan seçmenlerin tercihlerinde dört adet rasyonel olmayan sistematik yanılgı unsuru (bias) olduğunu söylüyor. Bu dört unsur aşağıda.
Birincisi, seçmenler sürekli kendilerini daha kötü duruma düşürecek politikalara oy verirlermiş. Bunun nedeni ise piyasaya karşı bir anlayış içinde olmaları. Seçmenlerin büyük çoğunluğunun bir kişinin kendi kârını kovalamasının çoğu zaman toplumsal açıdan iyi sonuçlar ürettiğini anlamamaları. Mesela seçmenler petrol fiyatlarının petrol firmalarının açgözlülüğü nedeni ile arttığını düşünürler. İktisatçılar ise petrol fiyatlarının çoklukla arz ve talep nedeni ile yükseldiğini düşünürler. Ancak eğer petrol firmaları açgözlü olsa idiler, o zaman bazen petrol fiyatları neden düşsün ki? 1998 yılında petrol fiyatları varili on dolara indiğinde, fiyatlar, arz ve talep gündemde olmasa, neden düşmüştü ki?
İkincisi, seçmenler çoklukla yabancılar ile ekonomik ilişkiye girmenin karşıtı bir yaklaşım içinde olurlarmış. Mesela ABD vatandaşları, bir balyoz gerektiği zaman bunu başka bir kasabadaki dükkandan satın almanın kendilerinin balyoz yapmasından daha iyi olduğu konusunda görüş verirlermiş ama, yabancı ülkeden daha iyi ve ucuz balyoz ithalatı yapıldığı zaman ise, ülkenin işleri dışarıya kaçıyor diye feryadı basarlarmış. Göçmenler konusundaki göç karşıtı tutumları da benzer şekilde irrasyonel imiş. Ülkemizde yaygın olan gavurlar evlerimizi, arsalarımızı, bankalarımızı, şirketlerimizi satın aldılar tezi böyle bir karşıtlık değil mi?
Üçüncüsü, seçmenler refahı, üretim ile değil, istihdam ile açıklamaya çalışırlarmış. Bu konu da hoş bir hikaye ile anlatılıyor. Mao döneminde Çin"i ziyaret eden bir iktisatçı bir baraj inşaatında kazma kürek ile çalışıldığını görünce, bu işi neden bir inşaat makinesi ile daha çabuk yapmadıklarını sormuş. Ustabaşı "Bu insanları işsiz bırakırdı!" demiş. O zaman da iktisatçı, "Üretim değil de istihdam istiyorsanız, insanları kürekle değil, kaşık ile çalıştırın, daha çok istihdam kazanırsınız!" cevabını vermiş. Kişi açısından bir iş sahibi olmak çok önemlidir. Ama toplum açısından o işin nasıl yapıldığı önemlidir. Üretim ne kadar verimli yapılır ve ne kadar çok artarsa, toplum o kadar refaha kavuşur. Ama tabii mesela verimlilik mabedi ABD"nin, Oregon eyaletinde bile olduğu gibi "self service", yani şoför kişinin benzini kendisinin pompaladığı benzinciler de yasak edilebilir. Bizdeki bakkal-organize perakende tartışması da benzer bir konu değil mi?
Dördüncüsü, seçmenlerin çoğu ekonomik şartların çok kötü olduğunu düşünür, sürekli kötümserlik pazarlarlarmış. Bu bağlamda mesela yeni işlerin eski işlerden daha düşük ücret sağladığı, çocuklarının kendilerinden daha düşük standartta yaşayacakları gibi tezler ortaya atarlar ve sürekli toplumun çok kötüye gittiğini gündeme getirirlermiş. Batı"daki iktisatçılar ise bu tür görüşe katılmazlarmış (bizdeki iktisatçılar farklı, onlar daha çok vatandaş gibi galiba)! Ama politikacılar ise sık sık denge arar, işlerin şu anda felaket olduğunu söyler, ama kendileri seçilince işlerin düzeleceğini kuvvetle belirtirlermiş. Akla hemen Genç Parti gelmekte!
The Economist, Bay Caplan"ın kitabının müthiş olduğunu, ama kendisinin hiçbir zaman bir seçim kazanamayacağını belirtiyor."