Ahmet Taşgetiren
Seçimler bitti arkadaşlar
Seçimler bitti arkadaşlar. “Bizim arkadaşlar” Mahallemiz.
Seçimler bitti. Seçimlerde taraf olmak vardı, taraf olunca işi “siyah – beyaz”a “Dost – Düşman”a indirmek vardı ve onu yapınca da işler kolaydı.
Seçim bitince ve sonunda, 20 yıldır olduğu gibi memleketin yükü bizim omuzlarımızda kalınca, artık taraftarlık yetmiyor. Adı sayın Cumhurbaşkanı’nın ifadesiyle “şahlanma” dönemiyse bunun, “şahlanmak” daha ötede “memleketi şahlandırmak” lazım.
20 yılda pek çok alanda şahlanma gerçekleşmediği görüldü. Mesela ekonomide eskiden gönderdiğimiz birisini yeniden çağırmak zorunda kaldık, o da ilk söz olarak “rasyonele dönmekten başka çare yok” dedi ama biz onun “akıl dışı işlerin zamanı doldu” demek istediğini anlıyoruz.
Acaba bizler de seyir terasında “Ekonomide akıl dışı işler yapılıyor” gibi bir endişeye kapılmış mıydık?
Yoksa, “Yapılanda bir hikmet vardır, vardır büyüklerimizin bir bildiği” tesellisi içimizi rahatlatmış mıydı?
Belli ki ekonominin başına getirilen kişi, dünkü günlerde “Ne yapıyor bunlar, böyle yapılır mı, ülke ekonomisi duvara toslayacak” gibi endişeler yaşamıştı.
Aslında “Gidişat”ı izlerken böyle kaygılar yaşamak, “iyi vatandaş” olmanın gereğidir ve iyidir. Böyle durumlarda uyarıda bulunmak ise “daha iyi vatandaş” olmanın gereğidir.
Ancak çoğu zaman yapılmaz bu, yapılamaz. Uzun süre farkında olunmadığı için yapılmaz. Yapılması yukardakileri kızdıracağı için, onlar kızınca birtakım bedeller ödeteceği ve sonuçta bu bedeller göze alınamadığı için yapılmaz. Daha ötede de “Bizimkiler yıpranmasın” diye yapılmaz.
Oysa uyarmak iyidir. Uyarmak yukardakiler için de faydalıdır, duvara toslamaktansa bir noktada durmak, durdurmak evlâdır.
Kimsenin aklına gelmedi mi, faize batmış küresel ekonomi içinde “Nas var nas” demenin “Kur’an nassı”nı bir kalemde harcamaktan başka bir anlam taşımadığı? Kim söyledi bunu?
Alın işte, döviz tırmanıyor, bunun böyle olacağı belli değil mi idi? Kimsenin aklına gelmedi mi “Duvara toslayacağız, dikkat!” demek…
Seçimler bitti. Gene dost – düşman ikliminde yaşamak isteyen yaşayabilir. O da bir heyecandır çünkü.
Ama “rasyonel olan” yani daha dobra dobra söylenirse “aklın gerektirdiği”, sorunları görmek ve çözüm aramaktır.
Denebilir ki, “Reis seçildi, yeni kabinesini kurdu, eee, acar adamlar da getirdi, onlar yapacak her şeyi…”
Öyle midir?
Hani “sivil toplum” diye bir şey var. Bizde onun yerini “islâmî stk’lar” ve “Cemaatler” tutuyor deniliyor. O alandaki akademik tartışmaları önemsiyorum. Evet, epeyce bir “islâmî stk” ve çok yaygın bir “cemaat alanı” var ve bunların, son seçimde çok etkili olduğu da görüldü.
“Sivil toplum” dünyada, destek de verir, denetleme de yapar. Ben onu öteden beri “Destek ve murakabe” diye anlatıyorum.
Yukardakiler, kendilerine yönetim sorumluluğu verilenler, demokratik bir toplumda sivil toplumun desteğini almak için uğraşır, murakabesini önemser, murakabeye maruz kalacak işler yapmamaya çalışırlar.
Bu sivil kurumların bir kısmı kendi alanlarında “sosyal sorumluluk projeleri” ile meşgul olurlar. Ortaya koydukları sosyal sorumluluk projelerinin ülkenin geleceği için etkinliği ölçüsünde saygınlıkları artar.
Ne dersiniz, bizde, son siyasi süreçte etkin rol oynayan cemaatlerin mesela “denetim – murakabe” diye yönetimin de önemsediği, dikkate alma gereği duyduğu, yükselmesinden endişe ettiği bir fonksiyonlarından söz edilebilir mi, bir, sosyal sorumluluk anlamında ortaya koydukları projelerin ülke geleceğine etkisi nedir, iki.
Mesela o mahfillerde, ülkenin sorunlarına ilişkin bir “sorunlar listesi” hazırlanıp da “Biz bu sorunlardan şu alanı inşa, ihya etmeye talibiz” denilmiş midir? Buna uygun bir insan kaynağı oluşturmak, diyelim kontrol edilen maddi birikimleri en rasyonel biçimde tasarruf etmek ve “şu takvimde şunu gerçekleştireceğiz” gibi bir gelecek tasarımında bulunulmuş mudur?
Önemli bir konu daha: Tüm bu gelecek tasarımının, ülkenin genel bütünlüğüne nasıl monte edileceği öngörülmüş müdür?
Mesela eğer bu yapılar, bir “insan profili”nin inşasını öngörüyorlar ise, “Nasıl bir insan?” sorusunun içini nasıl doldurmuşlardır?
Çocuk ise nasıl bir çocuk, gençlik ise nasıl bir gençlik, kadın ise nasıl bir kadın, nasıl bir aile, nasıl bir iş hayatı vs… Tabii en kökte nasıl bir eğitim?
“İslam’dan yola çıkılıyor tabii ki… O yetmiyor mu?”
Hangi İslam’dan?
Bir ara Diyanet, bu işlerdeki karmaşayı gördüğü için, Osmanlı’daki “Meclis-i Meşayih”ten yola çıkarak bir “Denetim Kurulu” oluşturmaya çalıştı, akim kaldı. Herkes bildiği gibi ilerliyor.
“Yukardan” bir denetimin ya da biçimlendirmenin özgürlükler noktasında nasıl sıkıntılar çıkaracağını bilmiyor değilim. Ama “Başına buyruk” bir alanın da hele “Teslimiyet”in en net eğitim amacı olduğu bir ortamda dini bakımdan bile nasıl travmatik sorunlara yol açacağı biliniyor.
Ben diyorum: “Bu yapılar bir düğmeye basınca on binlerce insanın hayatının etkileneceği yapılardır. Onun için doğru düğmeye basmak son derece hayatidir. Nasıl basılacak doğru düğmeye?”
“Bizim büyüğümüzün doğru düğmeye basmama gibi bir durumu olamaz.”
Oluyor be kardeşim.
Necip Fazıl “Hohlaya hohlaya buz dağını erittik, şimdi ortalık balçıktan geçilmiyor” sözünü boşuna söylemedi.
“Seçimler bitti” dedik, nereden nereye geldik. Bence şu Dolar tırmanışına bir bakmak lâzım arkadaşlar. İstiflenmiş dolarlarınız varsa bilmem, ama vatandaş yanıyor, bilesiniz. Yanan insanların yüreklerinden ne kopacağını tahmin etmek de zor değil.