Hasan Karakaya
Şehir Tiyatroları'nda dönen "entrika"lar ve İŞTİSAN!
Dün "çok önemli olaylar" yaşandı ama ben bugün yine "Şehir Tiyatroları'ndaki istifalar"a değinmek istiyorum...
Dünkü gazetelerde yer alan haberleri görmüşsünüzdür... Tiyatro sanatçıları, İstanbul Şehir Tiyatroları'nda yapılan "yönetmelik değişikliği"ni, Türkiye'nin çeşitli vilâyetlerinde düzenledikleri "yürüyüş" ve okudukları "bildiri"lerle protesto etmişler...
Eylem yapmak, elbette "demokratik bir hak"tır ve herkes bu hakkını kullanmakta sonuna kadar özgürdür.
EHLİLEŞMEK HAYVANLAR İÇİN!
Yalnız, sanatçıların okuduğu bildirilerde geçen bir ifade, çok dikkatimi çekti...
Meselâ, demişler ki;
"Dünyada ilk kez bir tiyatro, tiyatro insanlarından arındırılıyor."
Doğrudur, yanlıştır; şimdilik işin o tarafına girmiyorum...
Ama, cümledeki "insan" ifadesinden de anlaşılıyor ki, tiyatro, bir "insan" işidir!..
Mâlûm, "insan"lar da, "eğitim" ve "öğretim"e tabi tutulurlar...
Ama asla "ehlileştirilmez"ler!.. Çünkü, "ehlileştirme" tabiri insanlar için değil, "yabanî hayvanlar" için kullanılır...
Yani, ancak "hayvanlar ehlileştirilir"ler!
Gelin, görün ki;
Tiyatro sanatçılarımızın "öfke"den gözleri iyice kararmış olmalı ki, lâfın ucunun nereye varacağına bakmadan, bildiriye şu ifadeyi de koymuşlar:
"İstanbul Şehir Tiyatrosu, göz göre göre EHLİLEŞTİRİLMEYE çalışılıyor!"
Dedim ya;
Ancak hayvanlar ehlileştirilir!..
İnsanlar değil!..
Tiyatro sanatçılarının kafaları hayli karışık olmalı ki, bir yerde "tiyatro insanı" ifadesi kullanmışlar, bir yerde de "İstanbul Şehir Tiyatrosu'nun ehlileştirilmesi" ifadesini!..
Demek oluyor ki;
"İstifa" eden tiyatrocuları "ehlileştirilmeyi" reddeden "yabanî hayvan" olarak görüyorlar!.. Öyle ya, sadece "yabanî hayvan"lar ehlileştirilir!.. "İnsan"lar değil!..
İŞTİSAN DENİLEN DERNEK
"Protesto eylemi"yle ilgili haberleri okurken, eylemin; "İstanbul Şehir Tiyatrosu Sanatçıları Derneği"nin, yani kısaltılmış haliyle İŞTİSAN'ın öncülüğünde gerçekleştirildiğini öğrendim...
Ve, merak ettim;
Nedir bu İŞTİSAN?..
Araştırınca gördüm ki;
İŞTİSAN denilen bu derneğin kuruluşu bile "ideolojik bir temel"e ve "entrika"lara oturuyor.
Efendim, Tayyip Bey; "Belediye Başkanlığı koltuğu"na oturmazdan bir gün önce, yani 26 Mart 1994'te, sadece "Cumhuriyet gazetesi"nde yayınlanan bir haberle kuruluşlarını duyuran bu derneğin temeli; Şehir Tiyatroları'ndan ayrılan ve bir kısmı da "1402'lik" olan sanatçılar tarafından atılmış!..
Bir kuruluş amacı da;
Dönemin İstanbul Belediye Başkanı Nurettin Sözen tarafından Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni yapılan Gencay Gürün'ü devirip, yerine Başar Sabuncu'yu getirmekmiş!..
Yani; hedef "tiyatro oyunu" değil, "ayak oyunu!"
Ne var ki;
Seçimlerin hiç beklemedikleri şekilde sonuçlanması üzerine başlamışlar Gencay Gürün'e yalakalık yapmaya!..
İŞTİSAN'IN KAFA YAPISI
İŞTİSAN'ın ilk "omurgasızlık" örneği budur.
Malûm, 27 Mart 1994'te Tayyip Erdoğan oturur Belediye Başkanlığı koltuğuna... Tayyip Bey "dindar"dır, "muhafazakâr"dır ya; Belediye'deki "saltanat" ve "rant"larının tehlikeye gireceği "paranoya"sına kapılan İŞTİSAN'cılar, derhal "saldırı metodları" geliştirmeye başlar.
Ama, görürler ki;
Tayyip Erdoğan, hiçbirinin kılına bile dokunmaz... Hesapları alt-üst olur... "Kavga" üzerine kurulan derneğin "kuruluş amaçları" büyük ölçüde ortadan kalkınca, dernekten istifalar başlar.
"Büyük güç kaybı" yaşarlar.
Öyle bir güç kaybı ki;
Şehir Tiyatroları'nda görevli "600 sanatçı"dan 560'ı dernekten istifa eder ve sadece "40 üye" kalır!..
Öyle ya;
"İstismar" mevzuu kalmamıştır... O halde "dernekçilik" oynamaya ne gerek var?
Bu vesileyle; İŞTİSAN'a sahip olan "kafa yapısı"nı da aktarmak istiyorum... Bu "kafa yapısı"nı bilmeden Şehir Tiyatroları'na hakim olan "ideoloji"yi anlamak mümkün değildir.
Efendim, biraz önce de dediğim gibi, 26 Mart 1994'te kurulan İŞTİSAN'ın ilk başkanı Hamit Akınlı'dır...
Kimdir bu Hamit Akınlı?..
Son "yönetmelik değişikliği"nin ardından, "görüşlerini" soran Milliyet muhabirine, "Kadir Topbaş ve ekibi" için der ki;
"Söyleyecek bir şeyim yok!.. Bu adamları kesmek lâzım!!!"
İnanmayan, 20 Nisan 2012 tarihli Milliyet'e bakar ve görür bu "kafa yapısı"nı!..
Bildirilerinde "özgür düşünce"den, "çok seslilik"ten dem vuran adamların kafa yapısını görüyor musunuz?..
"Bu adamları kesmek lâzım!"
Allah; "kurucu başkan"ları böyle olan bir derneğin "üye"lerinden herkesi korusun!
KENAN IŞIK'A DAİR
Efendim, "geçmiş"lerini kurcaladığımız derneğin "son eylem"lerine de bir bakalım mı?..
İŞTİSAN'ın organize ettiği önceki günkü eyleme şu sanatçılar katılmış:
Halil Ergün, Genco Erkal, Fikret Kuşkan, Altan Erkekli, Zeliha Berksoy, Rutkay Aziz, Tarık Akan, Enver Aysever, Berkun Oya, Meltem Cumbul, Hasibe Eren, Sevinç Erbulak, Füsun Erbulak, Levent Tülek, Mustafa Alabora ve Mehmet Ali Alabora...
Peki niye yürüdüler?..
"Belediye'yi protesto" için!..
İyi de, protestonun sebebi ne?..
Tek sebep şu:
İstanbul Şehir Tiyatroları'nda "repertuarı belirleme" yetkisi Genel Sanat Yönetmeni olan Ayşenil Şamlıoğlu'ndan alınarak "ikisi bürokrat 7 kişilik bir kurul"a verilmiş...
Gördüğünüz gibi;
2'ye karşı 5 kişi!..
"İstedikleri oyunu oynatmakta tek söz sahibi" olan amcamlar ve teyzemler, işte bu "yetki bölüşümü"ne isyan etmişler..
Bunlar var ya;
Güya "tek tipçiliğe" karşıdırlar ama "tek söz sahibi" olmaya bayılırlar!..
"Saltanat"ları yıkılınca da, başladılar "istifa" etmeye... Malûm, son olarak da Kadir Topbaş'ın Sanat Danışmanı Kenan Işık istifa etti...
Kenan Işık; 1996-2000 yılları arasında Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği yapmış, 19 Kasım 2007'de de Başkan Topbaş'ın sanat danışmanlığı görevine getirilmişti... Işık, son olaydan sonra Başkan Topbaş'ı telefonla arayarak, "Sizi seviyorum ancak yaşananlardan sonra istifa etmek zorundayım" demiş...
Kenan Işık'tan söz açmışken, geçmişte yaşanan bir olaydan bahsetmeden geçmek olmaz... Bu İŞTİSAN'cılar var ya; Kenan Işık 1996'da "Genel Sanat Yönetmenliği"ne getirildiğinde de kazan kaldırmışlar... "Akşam sofrası" kaynaklı bir dizi dedikoduyu gazete sayfalarında yayınlatmaya başlatmışlar... Kenan Işık da, kendisine atılan "çamur"lara sezon sonunda cevap vermiş... Çünkü Şehir Tiyatroları, o yıl "yerli ve nitelikli oyunlar"la tam "379 bin gibi rekor bir seyirci"ye ulaşmış.
Ama, İŞTİSAN'cılar Işık'ın bu başarısını konuşmak yerine, "kuyu kazmaya" devam etmişler... O yıl da; Füsun Akatlı ve Can Başak'ın, hem de yıllık görev sürelerinin dolmasından sonra görevlerine son verilmesini köpürtmüşler.
Kenan Işık, 23 Haziran 1997'de Zaman'da yayınlanan röportajında, bu "istemezükçü"lerle ilgili olarak şöyle demiş:
"Atamalar, tamamen yasal... Şehir Tiyatroları'nda yakalanan başarı gölgelenmek isteniyor. Üstelik, Belediye Başkanı'nın bu üyeleri her an görevinden alma yetkisi var... Oysa, Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, bunu da yapmıyor, yasal süresi dolunca görevden alıyor... Sayın Başkan, tiyatroyu tamamen tiyatroculara bırakmış durumda... Yönetmelikteki hükme göre; Belediye Başkanı, bu üyeleri hemen görevden alabilir. İkincisi, Genel Sanat Yönetmeni'nin seçeceği adamları bir ya da iki sene içerisinde görevinden alabilir diye bir yönetmelik maddesi var."
15-16 yıl önce "yönetmelik maddesi"ni savunan Kenan Işık'ın, bugün "İŞTİSAN'cıların dolmuşu"na binmesini anlamak mümkün değil!..
HEM DE KISKANÇLAR!
Size bir şey söyleyeyim mi;
Yazının burasına geldim ve şunu anladım: Bu Şehir Tiyatroları var ya; burası "dibi görünmez bir kuyu"dan farksızmış... Bu kadar yazdığım halde; daha "kıskançlık" konusuna gelemedim.
Efendim, olay şu:
8 Mart 2000 tarihinde, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından verilen "Hizmet ve Onur Ödülleri", Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda düzenlenen bir törenle, sanatçılar Nejat Uygur, Tevfik Gelenbe, Ayla Algan, Nevra Serezli ve Tolon Karacaoğlu'na takdim edilir...
Ödülleri, Kültür Bakanı verir...
Sen misin o ödülleri alan?..
İŞTİSAN'daki "sansasyon"cular başlar "iftira kazanı"nı kaynatmaya... Ama, ödül alan sanatçılar derler ki; "Tiyatro sahnelerinde ömür tüketmiş bizleri hatırlamayan, birileri hatırladığında da çamur atan İŞTİSAN, bıraksın sansasyon çıkarmayı da, işine baksın!"
SAHNE Mİ, GENELEV Mİ?
Bunu da ifade ettikten sonra, gelelim şu "ideolojik ve müstehcen oyunlar" meselesine... Şehir Tiyatroları'ndaki yönetmelik değişikliğini, bildirilerinde; "Sanat ve sanatçı ile halkın arasına nifak sokmak" olarak yorumlayan İŞTİSAN'cılara sormak lâzım;
"Oynadığınız oyunlarla, bu halka ne verdiniz ki; halk ile sizin aranıza nifak sokulmuş olsun?.. Yoksa siz, halk derken; Türk halkını değil de İzlanda halkını mı kastediyorsunuz?"
Öyle ya; İzlandalı yazar Svava Jakobsdottir'in yazdığı "Beş Kadının Hikâyesi" adlı oyunda, "müstehcenlik"ten başka ne vardı Allah aşkına?..
Ya, "Mutfak Söyleşileri"ne ne demeli?.. "+16" ibaresiyle gösterime giren bu oyun, ne kazandırdı bu halka?.. "Ahlâk" desen, yerlerde!.. "Viski ve şarap" desen ellerde!.. Ehh, "küfür" de dillerde!..
Bu millet "koyun" mu ki, bu "müptezellik"lere "Oyun" desin!..
Daha; "Morion ile Muhammed"den, "Tecavüzcüler"den ve "Yedi Tepeli Aşk"tan söz etmedim... Bu "müstehcen" oyunlara usta tiyatrocu Zihni Göktay bile isyan etmiş, meslektaşlarını "manevî değerleri bozmak ve yozlaşmadan pay kapmak"la suçlamıştı iyi mi?.. O günlerde, Kenan Işık da şöyle diyordu:
"Tiyatro seyircisinin böyle bir şey görmek için tiyatroya gideceğine inanmıyorum. Bunu görmek için tiyatroya giden biri varsa o da tiyatro seyircisi değildir, yanlış yer seçmiştir."
Herhalde, şöyle demek istiyordu:
Bunları seyretmek için, insanlar "tiyatro"ya değil, "genelev"e giderler!..
Ben böyle anladım.
DİN DÜŞMANLIĞI!
İşte bu adamlar, şimdi kalkmışlar, bir de "Halk" diyorlar...
Oysa, halkın "kültür"üne, "tarih"ine ve "inanç"larına öyle düşmanlar ki; Yahya Kemal'in şiirini, bir yerinde "İslâm" kelimesi geçiyor diye "sansür" etmişlerdi.
Yıl, Nisan 2009...
Yahya Kemal'in anısına sahnelenen ve usta şairin hayatından ve eserlerinden kesitlerden oluşan "Kendi Gök Kubbemiz" adlı eserin gala gecesinde, Genel Sanat Yönetmeni Orhan Alkaya'nın emriyle, Yahya Kemal'in 26 Ağustos adlı dörtlüğü yasaklanmıştı, iyi mi?..
Yasaklanan dörtlük aynen şöyleydi:
"Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabbi,
Senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi,
Ta ki, yükselen ezanlarla müeyyed namın
Galib et, çünkü bu son ordusudur İslâm'ın."
Şimdi kalkmışlar; "Bizi halkın gözünden düşüremezsiniz" diyorlar...
Siz, halkın gözüne hiç girmediniz ki, düşürülesiniz!..
Dilerim Belediye, kararından dönmez...
Siz de;
"Entrika"larınızda boğulursunuz!..
Örgüt çok olunca!
Öyle bir "operasyon yağmuru" altındayız ki, artık karıştırmaya başladık... Kim "Ergenekon Terör Örgütü" sanığıdır, kim Balyoz'dan tutuklanmıştır, kim "ıslak imza"dan içeridedir ve kim "28 Şubat"tan!..
Hepsi birbirine karıştı... Aslında "örgüt"ler ve "isim"ler karışık değil de, galiba biz karıştırıyoruz... Öyle ya, bunların hepsi, "ahtapotun kolları" gibi, "Ergenekon'un kolları"ndan!.. Hepsinin de ortak amacı "hükümetleri devirmek" ve yönetime el koymak!.. Bunun için de hem "darbe plânları" yaptırmışlar, hem de "cinayet" işletmişler.
Meselâ, dün "Danıştay Cinayeti"nin öncesinde ve sonrasındaki "görüntü"leri kaydeden "kamera"ların birden bire "arızalanması"(!) üzerine başlatılan soruşturmanın ardından hazırlanan "iddianame"de; "delilleri karartmak"la suçlanan "OYAK güvenlikçileri"nin bazılarına "müebbet hapis cezası" talep edilmiş.
Peki, aynı zamanda "Danıştay Cinayeti'ni örtbas etmek"le de suçlanan OYAK'çıların başında "tepe yönetici" olarak kim var?..
Evet, emekli Korgeneral Yıldırım Türker var...
Kendisi, "OYAK Yönetim Kurulu Başkanı" olur... Aynı Yıldırım Türker, dün, "28 Şubat Soruşturması"ndan gözaltına alındı iyi mi?..
Bu durumda; insan, ister istemez karıştırıyor tabii.. "28 Şubat'tan gözaltına alınan bir generalin, "Danıştay Cinayeti"nde ne işi olabilir ki?!?..
Ama dedim ya, "örgüt" çok olunca, karıştırıyor insan!
yeniakit