Abdurrahman Dilipak
Selam, Tevhid, Kudüs Ordusu, Tahşiye vs..
Geçenlerde Tahşiye hareketinin önde gelen isimleri ile bir aradaydık.. Cemaat bir ara da “Tahşiye” adı altında bir örgüt icad etmeye çalışıyordu.. Tv dizilerinde buna gönderme yapıyordu..
Tahşiye aslında bir yayınevi. Risale-i Nur’a haşiye yapıyorlar. Onu zamanın ihtiyaçlarına göre yeniden yorumluyorlar.. Zaten kendileri Risale-i Nur geleneğinden geliyor, onu kendi metotlarına göre, ilmen ve mecazi, esatir anlamları ile açıklamaya çalışıyorlar.. Bir yayınevinden bir örgüt çıkmış olamaz mı, çıkabilir, elbette, ama o yayınevinin çevresindeki herkesi o örgütle ilişkilendirmeye bahane olmaz. Ha! Bir örgüt, bir gazeteyi paravan olarak kullanamaz mı? Yine de eğer öyle bir paravan olma sözkonusu ise, eğer bu açık bir gerçek değilse, orada çalışan herkesi örgüte sokamazsınız..
Mustafa Kaplan da orada idi.. Geçen gün sözünü ettiğim, “ilmen ve seyfen” konusunu gündeme getirdim. Oradaki arkadaşların dedikleri şu, “Bizim işimiz ilmen. Seyfen ise adaletin kılıcı ve devletin güvenlik güçlerinin eliyle bu iş olacak, Allahu alem, dedik, bu da zaten bugün zuhur etti” Ali Doğan hoca da orada idi. Muş’tan gelmiş. Bu örgüt işini şiddetle reddediyor.. “Biz Müslümanlardanız” diyor. “Risale-i Nur metodu ile insanları Kur’an’a çağırıyoruz” diyor. Kimse insanları, liderine, örgütüne, şeyhine değil, Allah’a, Resulü’ne ve kitaba çağırsın” diyor.. Herkes kendine değil, kendi metodu ise Kitaba!
Epey konuştuk. Müslümanların tevhid ve vahdeti öncelikli mesela.. Cemaat yapılarının ıslahı acil bir mesele.. Cemaat denen yapılar artık herkes insanları kendine çağırarak ümmetin birliğinin önünde engel oluşturuyor. Hatta Ehli sünnet ve Şia kavramları bile politize edildi. Onun için Ehli Hak kelimesini kullanıyor ve zekat, fitre gibi dini vergilerin toplanması ve tasarrufuna bir çekidüzen verilmesi gerektiğini söylüyor.. İstişare ve şûranın ihmal edildiğinden şikayetçi.. Müslümanların maslahatını gözeten bir grubun aradaki sorunların çözülmesi, ümmetin birlikte hareket etmesi için rehberlik etmesi gerektiğini söylüyor.
Mehdi ve Mesih’in bir gün zuhur edeceğini, ama zamanının bilinmediği, dolayısı ile insanların bunu konuşarak bunu beklemek bahanesi ile vakit kaybetmemesi gerektiğini söylüyor..
Kitapları ortada.. Ne dedikleri, ne yaptıkları da. Katılırsınız, katılmazsınız, ama böyle bir yapıdan bir örgüt çıkartamazsınız. Ama birileri çıkarttı. Mustafa Kaplan ve daha birçok kişi aylarca hapis yattı.. Şimdi, işe bakın ki, Tahşiye örgüt, MİT’e operasyon çeken, Başbakanın eline kelepçe takıp içeri atmaya çalışan paralel yapı örgüt değil..
Kardeşim biz Müslümanlardanız, sözü dinler doğrusuna tabi olur, yanlışına karşı çıkarız. Hiç kimse masum değildir.. İnsanlar suçlu da olsa hakları vardır.. İşi ehline verecek, mazlumdan yana olacağız.. Bir topluluğa olan düşmanlığımız bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmeyecek..
Şimdi başımıza bir de Selam, Tevhid, Kudüs Ordusu örgütü çıktı..
Selam gazetesinde ben de yazdım.. Tevhid grubu da vardı, evet. Kavram olarak Tevhid’e karşı çıkan var mı? Bir de Kudüs Ordusu eklediler sonuna.. Hadi bir de “Muhammed’in Ordusu” örgütü çıkartın; hani gençler Filistin gösterilerinden slogan olarak atıyorlar ya.. 12 Eylül’de “İKO İstanbul Kültür Ocağı”ndan “İKO İslam Kurtuluş Ordusu” diye bir örgüt icad etmişlerdi.. 12 Eylül’den önce “Seriyye” diye bir dergi çıkarttık, hemen örgüt adı diye ilan ettiler..
Tamam, aramızda İran’ın ajanları yok mu? Olmaz olur mu? Hükümete de sızmış olabilirler, Mediaya da, piyasaya da.. İşleri bu! Mossad ya da Muhaberat, CIA ajanı da vardır. Hem de daha fazla.. Daha etkili konuma, daha dokunulmaz pozisyonda.. Ama her İran sempatizanı ajan değil ki. Her Türk MİT ajanı mı? Her İranlı da İran ajanı değil! Bu hareketlerin içine sızan İran ajanları da olabilir. Bunlardan birileri İranla bir şekilde bu şekilde ilişki kurmuş da olabilir..
Selam, Tevhid, Kudüs Ordusu diye bir örgüt yok. Böyle bir örgüt iddiası ancak İsrail’in emeline hizmet eder. Böyle bir komplo, İran’dan çok Türkiye’yi hedef alır..
Bir taşla, akıllarına göre 3 kuş vuracaklar. Selam, Tevhid ve Kudüs..
İran ajanları Türkiye’de dün vardı. Bugün de var, yarın da olacak.
1 Mayıs’ta, o zaman Şah döneminde İran’ın SAVAK’ından getirilen ajanların kullanıldığı iddiasını da yabana atmamak gerek.. Bu örgüt bir sürü cinayet işlemiş. Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, hızlarını alamamışlar, Ocak 1990’da Muammer Aksoy’un tabancayla öldürülmesi. Ekim 1990’da Bahriye Üçok’un bombalı paketle öldürülmesi hepsi bu Selam, Tevhid, Kudüs Ordusu’nun işi!.. Bu cinayetlerin MOSSAD işi olması daha akla yakın. En azından çok daha ciddi başka iddialar var.. Cemaat bu iddiaları ile aslında İsrail’in taşeronluğunu yapmış olmuyor mu, tıpkı, Adana, Hatay’daki TIR operasyonlarında yaptığı gibi..
Ben bunların nasıl yalancılar olduklarını, bana yaptıkları iftiralardan bilirim..
Ya hu, Sincan’daki Kudüs toplantısı ile Selam Tevhid örgütünün ne alakası var. Parti ile de alakası yoktu o toplantının, Selam, Tevhid, Kudüs Ordusu dediklerinizle de. Zaten öyle bir örgüt yoktu. Ben gidemedim, Nureddin Şirin gitti.. Aniden gelişen bir durum Şirin’in sürece müdahalesi. İran’a yakın arkadaşların orada öne çıkması, bu işi bir örgüt yaptı anlamına gelmez ki..
Bir kadın kocasının İran ajanı olduğunu söylemiş, soruşturma oradan başlamış.. Kadın da kocasının başka kadınla kendini aldatmasından şüphelenmiş ve sonra kocasını takip etmeye başlamış.. Anlaşılan bir Mut’a ilişkisine dayalı bir kıskançlık hikayesi üzerine bina edilmiş bir senaryo söz konusu..
Şu var, İran Türkiye’de ciddi anlamda etki ajanlarına da sahip. Bunlardan bazıları iktidar içinde bazıları, iktidarın karşısında.. Bu tezgahta kimin eli, kimin cebinde belli değil.. Bir casusluk soruşturması yapılacaksa, böyle yapılmaz.. Bu şekildeki bir komplo ile sapla saman birbirine karışır, sureti haktan gözükerek bu işlerle alakası olmayan insanlar sanık sandalyesine oturtulur, cadı avı başlatılır, bu iş sonunda İsrail’in işine yarar.. Selâm ve dua ile..
yeniakit