Selman el-Avde'den Ladin'e Mektup
İslam dünyasının tanınmış düşünürlerinden ve Usame bin Ladin'in geçmişteki yakın arkadaşlarından Selman Bin Fahd el-Avde...
İslam dünyasının tanınmış düşünürlerinden ve Usame bin Ladin'in geçmişteki yakın arkadaşlarından Selman Bin Fahd el-Avde, 2 Ramazan 1428 Cuma günü, (14 Eylül 2007) MBC Televizyonunda yayınlanan "Hacerü'z-Zaviye" adlı programda bir izleyicinin sorusu üzerine el-Kaide lideri Usame Bin Ladin'e açık bir mektup gönderdi. Arap dünyasında çok büyük yankı uyandıran bu mektubun tercümesi:
Allah'tan gayesini gerçekleştirmesini niyaz eder hak konusunda ihtilafa düşenleri izniyle doğru yola ulaştırmasını temenni ederiz.
Kardeşim Usame,
Ne kadar kan aktı? Kaç masum insan, çocuk, yaşlı, güçsüz ve kadın "El Kaide" adına öldürüldü, evinden oldu, yurdundan kovuldu?
Yüzbinlerle hatta milyonlarla ifade edilen bu insanları sırtında taşıyarak Yüce Allah'ın(c.c) huzuruna çıkmak hoşuna mı gidiyor?
Şairin ne dediğini hatırlamıyor musun?
Kureyş'ten namaz kılan birini öldürecek değilim başka bir burhan üzere olduğu için
Burhanı onundur günah ta benim. Kan dökenden ve zulmedenden Allah'a sığınırım
Bir Müslüman'ı haksız yere öldürecek miyim? O zaman yaşadığım hayat bana ne fayda sağlar ki?
Peki, Resulullah (sav) ne diyor:
"Kim boş yere bir serçe öldürürse kıyamet günü o serçe Yüce Allah'a gelir ve şöyle der: Rabbim falan adam beni boş yere öldürdü, bir menfaati olmadan canımı aldı."
Kuşların ve hayvanların kanlarının akıtılmasını yasaklayan bu din, sebep ne olurla olsun, hangi gerekçeyle olursa olsun masum insanların öldürülmesini nasıl kabul eder?
Peygamber efendimizin, karıncalarla dolu bir yuvayı yakan peygamberle ilgili söylediklerini okumadın mı? Peygamberimiz (sav) diyor ki:
"Peygamberlerden birisi bir ağacın altına otururken bir karınca gelip onu ısırmış. Bunun üzerine peygamber karıncaların huzuruna getirilmesini emretmiş. Karıncaların yerin altından çıkarılmasını ve yakılmalarını emretmiş. Sonra diyor ki Yüce Allah ona vahiy göndererek başka karınca kaldı mı, diye sormuş."
Bir tek karınca için Yüce Allah bu peygambere vahiy göndererek şöyle diyor: Bir tek karınca için Allah'ı (c.c) tesbih eden karıncalarla dolu köyü nasıl yakıp yıkarsın?
Peki ya beşeri ve insanları yakıp yıkanlar?
Çoğu Müslüman olan gençleri ve ömürlerinin baharında, heyecanlı ve tam sorumluluk alacakları zamandaki delikanlıları, sonunu bilmedikleri hatta kaybolabilecekleri yollara sürükleyenlerin sorumlusu kim?
Kardeşim Usame
İslam'ın imajı bugün hiç de iyi değil. Bütün dünya, Müslümanların bu dine mensup olmayanları katlettiğini konuşuyor. Selefilerin de, selefi olmayan Müslümanları öldürdüklerini söylüyor. Hâlbuki Peygamber efendimiz, haklarında Yüce Allah'ın "onlar cehennemin en alt katında olacaklar" diye haber verdiği münafıkları bile öldürmekten kaçınmıştır. Bunu da şu gerekçeye dayandırmıştır: "İnsanlar, Muhammed arkadaşlarını öldürüyor, diye konuşmalarına izin vermem."
Kardeşim Usame
Gerçekleştiği ilk andan itibaren şiddetle reddettiğimiz 11 Eylül'de olanlar, gerek uçakta gerekse de ikiz kulelerde ölenler, evet tüm olan biten ancak birkaç bin kişinin -belki de üç bin kişiden az- ölmesidir. Oysa adlarını bilmediğimiz tanımadığımız davetçiler vesilesiyle onbinlerce kişi İslam dinini seçerek hidayet buluyorlar. İslam'ın nuruyla nurlanıyorlar. Kalpleri Allah (c.c) sevgisiyle doluyor. Peki öldürenle yaşatan arasındaki farkı idrak etmiyor muyuz? Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: ".... Kim bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık (bu suçların cezâsı) olmaksızın bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim de bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur..." (Maide / 32)
İlimle ve İmanla bir canın sağ bırakılması apaçık bir fetih ve büyük bir sevaptır.
Kardeşim Usame
Afganistan'da olduğu gibi bir halkı tümüyle yok etmek ve onu sefalet ve açlığa mahkum etmek, alt yapıyı tahrip etmek, tüm yaşam koşullarını ve iletişim araçlarını yok etmek, ya da Irak'ta olduğu gibi başka bir halkı yok etmek (–sadece Suriye ve Ürdün'de üç milyondan fazla Iraklı mülteci var, batıda ve doğudaki diğer ülkelere sığınanlar hariç), Afganistan'da ve Irak'ta süren iç savaş, hiç bir Müslüman'ın hoşuna gitmez. Peygamber efendimiz adı "harp" yani savaş olan birisinin ismini değiştirmiştir. Çünkü savaştan hiç hoşlanmıyordu. Yüce Rabbimiz (c.c) şöyle diyor: "Hoşlanmasanız da savaş size farz kılınmıştır." (Bakara / 216)
Savaş nefret edilen bir husustur. Kişi zorunlu olmadıkça ve başka çare kalmadıkça savaşa başvurmaz.
Bir ülkeyi mesela, Fas'ı, Cezayir'i, Lübnan'ı, Suudi Arabistan'ı ya da başka bir ülkeyi, korkunun hâkim olduğu can güvenliğinin olmadığı bir ülkeye dönüştürmek kimin işine yarar? Amaç iktidara gelmek mi? Peki, bu çözüm mü?
Peki, sen iktidara gelmekte ısrarcı mı olacaksın? Binlerce, yüzbinlerce polis, asker, sıradan Müslüman ve öldürüldükleri zaman bunlar niyetleri üzeri dirilecekler denen binlerce ceset üzerinden olsa da mı? Evet, onlar niyetlerine göre dirilecekler. Peki, biz nasıl dirileceğiz? Rabbimizle (c.c) hangi yüzle karşılaşacağız? Bu kadar kan akıtmışken, hangi gerekçeyle olursa olsun gerek isteyerek gerek de istemeyerek mi?
Risaletin insanlara ulaştırılması gayreti, davetin gayreti, başkalarını etkileme gayreti, insanları ezme, insanlara zor ve şiddet uygulama gayretinden daha önemli ve daha büyük bir sevabı vardır. Ömer Bin Abdulaziz'in (r.a) dediği gibi "Yüce Allah elçisi Muhammed'i yol gösterici olarak göndermiştir, bir mal toplayıcı olarak değil."
Kardeşim Usame
Tekfir, tefcir (bombalama) ve öldürme fikirlerinin yaygınlaşmasının sorumlusu kim? Bu fikirler aynı aile fertlerinin içine kadar girmiş öyle ki oğul bazen babasını bazen de kardeşini kâfirlikle suçluyor. Belki de bir yakınını soğukkanlılıkla öldürebiliyor. Müslüman bir aileye huzur, kardeşlik ve iman ruhunu aşılayacağına bu tarz bir tavır seni daha çok mu Allah'a yaklaştırır?
Annelerini acı içinde kıvranırken terk eden bu gençliğin, eşlerini hüzünlü, gözü yaşlı olarak bırakıp giden, çocuklarından evlatlarından vazgeçip "Babam nerede? Babam nerede?" sorusunu sorduranların sorumlusu kim? Anne buna cevap veremiyor. Belki de baba öldürülmüştür. Belki de nereye gittiği belli olmayan kayıplar arasına karışmıştır.
Kim Sorumlu?
Afrika'da batılı hükümetlerin yardım çalışmalarını kovalamalarından, yetimlere ve fakirlere bir lokma ekmeği çok gören, çocukları okula gitmekten, bir parça giysi gibi asgari şeylerden mahrum bırakan kim?
Kim sorumlu?
Birçok Arap ve İslam ülkesinde hapishanelerin gençlerle dolup taşmasının sorumlusu kim? Cezaevlerindeki bu doluluk, tekfir, şiddet, cana kıyma ve toplumdan intikam alma gibi yeni bir dalga yarattı.
Kardeşim Usame
Benim ve senin efendin olan Muhammed (s.a.v) de bulunan hasletlerden sende yok mu? Hani tüm âlemler için rahmet olarak gönderilen peygamberimiz: "Seni ancak âlemlere rahmet olsun diye gönderdik." (Enbiya Suresi / 107)
Savaş lügatinde rahmete yer yoktur.
- İnsanları öldürmenin neresi rahmet/merhamet?
- Bombaları patlatırken nerede rahmet?
- İnsanları hedef seçerken nerede rahmet?
- İslam ülkelerini bir savaş bölgesine dönüştürmenin neresinde rahmet?
Peygamber efendimiz (s.a.v) Arap yarımadasını fethederken tüm ada ona boyun eğerken acaba hiç katliam yaptı mı? Peygamber efendimiz yaşadığı 23 yıl boyunca öldürülenlerin sayısı iki yüzü geçmez. Düşmanlar tarafından öldürülen Müslümanların sayısı çok daha fazladır.
Peki, Cezayir'de yüz genç ne yapabilir? Ya da Lübnan'da bunun bir katı?
Ya da Suudi Arabistan'da bunların daha azı ya da daha çoğu şiddet olaylarına ya da intihar olaylarına giriştiğinde ne yapabilir?
"Göz korkutan", "diş kıran" diye tabir ettiğimiz bu tür olaylar ne bir düşmanı cezalandırır ne de bir av öldürür.
Diyelim ki bunların bir kısmı emir komutayı eline aldı ya da iktidara ulaştı. Peki, söyler misiniz ne yapabilirler? Hâlbuki bunlar işleri ne iyi bir şekilde çekip çevirecek hayat tecrübesine, ne yollarını güçlendirecek yasal bir ilme ne de özel ve tüzel kişilerle geniş ve güçlü ilişkilere de sahipler.
İslam'ı bir atışa, bir kurşuna ve ya bir tüfekten ibaret mi sandık?
Yoksa araç amaca mı dönüştürüldü?
Birçok yerde gençlerin izlediği yol acaba gökten indirilmiş bir vahiy mi ki eleştirilemez ya da tashih edilemez olsun? Yoksa hata barındıran beşeri bir girişim mi? Beşeri bir girişimse o zaman reddedilmeye ya da tahsis edilmeye müsaittir. Ben de diyorum ki:
Kardeşim Usame, Mısır, Cezayir ve diğer İslam ülkelerindeki kardeşlerin bu yolun çıkmaz yol olduğunu ve tehlikelerle dolu olduğunu gördüler; kitaplarla, tv programlarıyla ve internet siteleri aracılığıyla bu yolun yanlış olduğunu, istenen gayeye götürmeyeceğini, dolayısıyla Allah'u Teala'dan olanlardan dolayı mağfiret dilemeleri gerektiği ve pişman olduklarını ilan etme cesaretini gösterdiler. Şairin dediği gibi:
Kalplerdeki cesaret çoktur… Ama akıllı cesuru az gördüm
Hâlbuki kalbi cesur olanların aklı cesur olmaya ne kadar da ihtiyacı vardır.
Âlimlerin, muhlislerin, davetçilerin, müminlerin, seherlerde, gecelerde ibadet edenlerin, Allah'ı çokça zikredenlerin sesini duymayacak mıyız? Onlar ki Peygamber efendimiz, Halid Bin Velid İslam Ordusunun başkomutanı iken hata yaptığında "Allah'ım Halid'in yaptığından sana sığınırım" dediği gibi haykıranlar ve söyleyenlerdir. Peygamber efendimizin bu sözü 1400 senedir dillerden düşmüyor. Bunların çoğu hatta hepsi şöyle diyor: "Allah'ım kardeşim Usame'nin, onun adına ya da onun sancağı altında çalışanların yaptıklarından sana sığınırım."
Efendimiz Muhammed (s.a.v), ismini aldığın Usame Bin Zeyd'i, Cuheyne kabilesinden bir şahsı savaş esnasında "lailaheillallah" dediği halde öldürünce Peygamberimiz tarafından azarlanınca şöyle diyecekti: "Ya Resulullah, korkudan ve kılıçtan kurtulmak için bu sözü söyledi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v) şöyle der: Kıyamet günü geldiğinde "Lailahe illah" ile ne yaparsın? Kendime mağfiret dilerim, dedi. Kıyamet günü geldiğinde "Lailahe illallah" ile ne yaparsın? diye tekrar sordu."
Ey Usame, Kıyamet günü geldiğinde "Lailahe illallah"a ne yapacaksın?
Kardeşim Usame
Hayat sadece tek bir dersten ibaret değildir. Tam tersi hayat birçok dersten oluşmalıdır. Hayat çeşitli derslerden oluşmaktadır.
Şairin dediği gibi:
Her gün akıllı bir kişi doğar… Her gün bir cahil insan kâfir olur
Benim durumum bu ümmetin durumuyla ilgilenen birçok insanın durumu gibidir. Allah'a yemin ederim ki sanatçı, yapıcı, ıslah edici, olumlu düşünen, ilim öğrencisi, icat sahibi ve ümmetleri için lider olmaları gerekirken patlayan bire bombaya dönüşmelerini bugünün dostlarının yarının düşmanlarına dönüşmesini görünce kalbimde şiddetli bir acı ve derin bir sızı hissediyorum. Eğer bunlar için şartlar oluşursa birbirlerine düşmanların davrandığı gibi davranacaklar.
Burada kendine sorman gereken hayati bir soru vardır. Başkaları da bunu sorma hakkına sahiptir: Acı, felaket, gözyaşı ve kurbanlarla dolu bu uzun yıllar bize ne getirdi?
Yüce Allah'tan cümlemizi, hak ve doğru yol üzerinde birleştirmesini ve sevdiği ve razı olduğu yola iletmesini temenni ederim.
Selman Bin Fahd el-Avde
2 Ramazan 1428 / 14 Eylül 2007
Dünya Bülteni