Selâhaddin Çakırgil
‘Senin Hayatî Derdin, Onlar İçin Oyunun Bir Parçası..’
Rusya lideri Vladimir Putin, Kırım Yarımadası’nın Rusya’ya iltihakının 1. Yıldönümü dolayısiyle, geçen hafta yaptığı konuşmada, Kırım’ın Rusya’nın ayrılmaz bir parçasıolduğunu tekrarlıyor ve ama, o günlerde Batı dünyasının kendilerine karşı gürültülü bir düşmanlık kampanyası yürütüldüğünü hatırlatarak, ‘Bizim için vatan olan, onlar için oyunun bir parçasıydı.. Ve bu ise, elbette kabul edilemezdi..’ diyor ve onların o gürültülerine karşı orduya alarm emri vererek savaşa hazır durumda olmalarını sağladığının söylüyordu.
Putin daha önce de, 1990’larda Sovyetler Birliği’nin çöküşü sırasında Kırım’ın Rusya’nın elinden çıkışına yutkunarak seyirci kaldıklarını ve kabullenmeseler de, o zamanki şartlarda bir şey yapabilmek durumunda olmadıklarını söylemişti.
Putin’in Kırım üzerine söyledikleri üzerinde durmaya gerek yok. Çünkü, asırlarca Tatar Hanlarının, Giray’ların, 150 yıl kadar da Osmanlı’nın hâkimiyetinde kalan Kırım,
1699- Karlofça Andlaşması’nın imzalanmasını gerektiren bir dizi yenilgiler zincir sonunda Rusya’ya bırakılmıştı. Rusya da, zaafa uğradığı bir sırada, 1990’larda topraklarının nasıl bölündüğünü gördü ve yutkunarak da olsa o acı neticeyi kabullendi.
Putin şimdi kendisini güçlü hissediyor ve Sovyetler’in çöküşü sırasında 19 Ağustos 1990’da imzalamak zorunda kaldığı (Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Andlaşması) AKKA’dan çekildiğini açıklıyor.
İlginç olan şu ki, Putin kendi ülkesi sözkonusu olunca, ‘Bu bizim için vatan mes’elesiydi, başkaları için ise uluslararası oyunun bir parçası..’ şeklinde doğru bir tesbit yaparken, kendilerinin başka cograflalarda yaptıklarını da gerçekte uluslararası oyunun bir parçası olarak değerlendirdiğini ve öyle değerlendirilmesi gerektiğini bir kez daha itiraf etmiş oluyordu.
Sözgelimi, kendilerinin de bugünkü buhranın devam etmesini taa başından beri planladığı bilinen Suriye konusu, bölgenin müslüman halkları için hayatî bir vatan konusu olurken, dışardan gazel okuyan nice güç odakları ve devletlerden birisi olan Rusya için de‘uluslararası oyunun bir parçası..’
Ve o kadar bir oyun ki.. Başka konularda, kendi güçlerini yok sayıldığı durumlarda hemen ayağa kalkan ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü garanti alan anlaşmalardan doğan yükümlülüklerini yerine getirmekten söz eden Putin Rusyası, Suriye hava sahasını IŞİD/ DAİŞ’i yoketmek aruzusuyla delik deşen eden Amerikan emperyalizminin öncülüğünde hareket eden Yeni Zelanda ve Avustralya’dan Kanada’ya kadar yığınla devletlerin müslüman coğrafyalarında giriştikler ağır hava bombardımanları ve diğer saldırganlıkları karşısında sessizliğini koruyor. Çünkü, uluslararası oyun ve şeytanî entrikalar bunu gerektiriyor.
*
Amerikan Dışbakanı John Kerry’nin, geçen hafta Suriye Buhranı’nın halli için Beşşar Esed ile görüşmelerde bulunmak gerektiğini söylemesi de aynı oyunun bir diğer yansıması.. O Amerikan emperyalizmi ki, bu işin başından beri nasıl bir entrika içinde olduğunu zâten hissettiriyor ve çok yönlü oyunları tezgahlıyor ve bu yolda da, önce NATO’yu kendi hedefinde bir sivri mızrak olarak kullanmak istiyor ve Türkiye’yi devreye sokmaya çalışıyordu. Ama, Türkiye NATO üyesi olmasına rağmen, bu oyunlara yine de NATO tarafından istenilen şekilde sürüklenmemekte bir hayli çaba gösterdi. Bu da, onun hareket kabiliyetini büyük çapta engelledi, elbette.. Nitekim, bölgenin güçlü bir kaç ülkesinden birisi olarak kabul edildiği halde, Irak ve Suriye coğrafyaları üzerinde oynanan büyük oyunun resmen en dışında kalan, en inisiyatifsiz durumda bırakılan bölge ülkesi Türkiye.. Ona bedel ödettirilmek isteniyor, ‘bölgede herkes cirit atarken, Türkiye dışlandı veya etkisiz..’ diye bir takım iç çevreler tahrik edilmek isteniyor, başta Batı medyası olmak üzere çeşitli odaklarca..
Bir takım odaklar, Suriye ve Irak’da olup biten üzerine ama, en azından istediği şekilde hareket edemese bile, başkalarının istediği şekilde hareket etmek noktasına gelmedi.
Hatırlıyalım, Amerikan güçlerinin Irak’a Türkiye üzerinden geçmesine izin verilemesini öngören ve Ecevit’in başbakanlığı zamanında alt-yapısı hazırlanan meşhuur ‘tezkere’ 1 Mart 2003 tarihinde Türkiye Meclisi’nde reddedilince, Amerikan emperyalizminin duygularını, düşüncelerini, kin ve tahakküm hırslarını yansıtan en güçlü medya borazanı durumundakiNew York Times (NTY) gazetesi, o reddin hemen ertesi günü (müteveffâ) başyazarı William Safire’in başyazısının başlığı olan ve de Türkiye’yle ilgili gelecekteki siyasetin genel çerçevesini de belirleyen bir cümle olarak dile getiriliyordu:
‘Affet; ama, unutma!’
*
Daha sonraki hemen bütün gelişmelerin bu destura göre şekillendiği görülüyor.
Yine, USA eski Savunma Bakanı Robert Gates’in 8-10 ay kadar önce yayınlanan hâtırâtında yazdıklarını hatırlıyalım..
Gates, Türkiye’nin Kuzey Irak’daki Kandil Dağı’nda karargâh kuran PKK’ya karşı yapacağı her operasyon için B. Amerika’ya önceden bilgi vereceğini taahhüd ettiğini ve yıllarca da buna riayet ettiğini söylüyor ve ekliyordu:
‘Ama, 2008 Şubat- 20008 başında yaptığı bir operasyonu önce başlattı, sonra bize haber verdi.. Derhal arka arkaya üç ültimatom verdik.. Ama, pek aldırmadılar, ancak dördüncü ültimatomumuz üzerine derhal geri çekildiler. Geri çekilmeselerdi, TSK ile Amerikan askerleri karşı karşıya gelecekti..’
Evet, Türkiye’nin kimler ve hangi güç odakları veya hangi taşeronlar eliyle frenlenmek istendiğinin bir ilginç itirafı..
Emperyalist dünyanın lideri, o oyunlarından el çekmiyecekti, elbette.. Çünkü güçlenen bir Türkiye, Birinci Dünya Savaşı sonunda yeni statülere kavuşan bir çok ülkeye bir öncü olabilirdi. Ama, ona böyle bir inisiyatif bırakılamazdı.
Hele de Ortadoğu müslüman coğrafyalarında inisiyatifin belirlenmesi ancak emperyalist güç odaklarının elinde olabilirdi.
Nitekim, John Kerry geçen hafta bu durumu ifşa ediverdi ve Türkiye’yi kendi istedikleri noktaya çekemeyince, onu daha bir devre dışı bırakmak için, Irak ve Suriye’de yeni müttefikleri sahneye daha bir sürüverdi.
Kerry, ‘ker’ değil elbette.. (Ker, kürdçede eşek mânâsına gelir.)
Ne yaptığını, ne yapmak istediğini biliyor.
Müstakil/ bağımsız bir siyaset izlemek isteyen bir kimse veya ülke olmasın karşılarında..
*
Kerry şimdi ortalığı kırıp dökmeden, gülücüklerini yine etrafına saçmaya devam ediyor.
Ama, Başbakan Davudoğlu son deree büyük bir hayal kırıklığı yaşamışlık tepkisi verdi..
Halbuki Amerikan emperyalizminin bu tutumunda hiç de şaşılası bir durum yok..
‘Şîr’in dahi kasdetmesi cana, gülerektir..’ dememiş miydi, Ziyâ Paşâ, 150 yıl öncelerde..
Davudoğlu, 17 Mart günü partisinin Meclis Grup Toplantısı’nda Kerry’nin sözleri karşısında o kadar kızgındı ki.. ‘Bazı aykırı sesler duyuyoruz. İnsanlık vicdanını isyan ettiren sesler duyuyoruz Batı’dan.. Esed'le müzakere edilmeliymiş. Bütün bu katliâmlardan sonra, kırmızı çizgi diye çektiğiniz kimyasal silahlara rağmen Esed'in oturup elini sıkarsanız, o hareketiniz tarihten silinmeyecektir.
Ha Karacic'in, ha Saddam'ın, ha Esed'in eli sıkılmış.
Hitler, Polonya'ya girdiğinde sessiz kalınması nasıl savaşa yol açmışsa, büyük acılar yaşanmışsa, bugün Esed'in elini sıkmak isteyenler de Ortadoğu'da olacak her türlü zulmün vebalini omuzlarında taşırlar.
Biri zulüm yaparsa, kendi halkının üzerine kimyasal silahlarla giderse dur deriz. gücümüz yettiğince dur deriz, sesimizi yükseltiriz. Ama hiçbir zaman zâlimin yanında yer almadık, almayacağız.
Gerçi yalanladılar ABD dışişleri bakanının ifadesini. O yalanlamayı memnuniyetle karşılıyoruz. Buradan Avrupa'ya ve ABD'ye sesleniyorum, insan hakları söz konusu olduğunda bunu onların doğal hakkı olarak görüp, mısır suriye halkı demokrasi istediğinde, siz hele bekleyin, onların hakkı değildir deyip, suriye mısır rejimiyle işbirliğine kalkarsanız dünyada samimiyetiniz kalmaz.’
Davudoğlu böyle söylüyor ve yalanlanıyormuş gibi yapılan açıklamalardan memnuniyetini dile getiriyor, ama, tesbitleri yerinde olsa bile, tepkisi hiç de diplomatik de sayılmamalıdır herhalde..
Ve Kerry, daha şimdiden Esed’in kanlı-irinli elini sıkmıştır.. Daha nice kaatillerin elllerini sıktıkları gibi.. Ve yarın siz de , Kerry’yle istemesiniz bile el sıkışacaksınız.. O zaman ne yapacaksınız? Bu zamana kadar ellerini sıktıklarınızdan nicelerinin ellerini sıktığınızı ve bundan sonra da sıkacağınızı unutmayınız..
Böyle hissî, duygusal tepkilerin diplomaside yeri yoktur; maalesef, ahlâk’ın da yerinin olmaması gibi..
haksöz