Emperyalizmin, yeni "Soğuk Savaş" kutbu olarak, İslam"ı ve Müslüman coğrafyalarını seçmesi..
"11 Eylûl 2001 Saldırıları" üzerinde kaleme alınmış olan önceki yazının sonunda, bu saldırılar üzerine görüş birliğine varamayanların en çok da müslümanlar olduğuna değinilmişti...
Çünkü, emperyalist dünya bu saldırıları müslümanların üzerine yıkarak, müslüman coğrafyalarını ve bütünüyle İslam inancını hedef edineceğinin işaretlerini , bu saldırılar üzerine hemen başlatınca, müslüman kitlelerin tepkileri çok farklı oldu.. Ve hele de, müslümanlar adına tek bir görüş belirtmek durumunda herhangi bir makam, güç merkezi olmayınca, her kafadan bir ses çıkması da kaçınılmazdı..
Bir kısım müslümanlar, bu gibi saldırılarla hem müslümanların bir ilgisinin olmadığını, hem de bu saldırılar bahane edilerek müslüman coğrafya ve toplumlarına yapılacak bir saldırı halinde, müslüman dünyanın böyle bir saldırıya hazırlıklı olmadığı düşüncesindeydiler..
Bir kısım müslümanlar ise, New York"da, kapitalist emperyalizmin sembolü olan ve Dünya Ticaret Merkezi diye de anılan İkiz Kuleler"in ve Amerikan militarizminin sembolü olan Pentagon"un saldırıya uğramasından dolayı memnun oluyorlar, sevinç gösterileri yapıyorlar ve bu saldırının müslümanlar üzerine yıkılmasından bile, müslümanlar adına bir büyük başarı vehmediyorlar ve "global / küresel cihad başladı" gibi lafların cezbesine kapılmış bulunuyorlardı..
Bu arada, bazı aşırı yorumlarda bulunanlar ise, İkiz Kuleler"de veya düşürülen uçaklarda can veren 3 bin civarındaki sivil -savunmasız insanların trajedisine pek aldırmıyorlar ve "Bir insanı haksız yere öldüren, bütün bir insanlığı öldürmüş gibidir.." diyen bir dinin müntesibleri olduklarını unutuyorlar; emperyalistlerin, zâlim ve istilâcı güçlerin insanları haksız yere öldürdüklerini delil göstererek ve bahane ederek, onların zulmüne mukabil bir zulümle karşı konulabileceğini zımnen kabul ettiklerini sergiliyor; ya da, konuya, "Olacak o kadar.." gibi bir vurdumduymazlık mantığıyla yaklaşıp, İslam"ın asla cevaz vermediği bir savaş anlayışına kaptırıyorlardı, kendilerini..
Emperyalist odaklar ise, dünyayı kendi arzularına göre yönlendirmek isterken, hadise ve gelişmelerin inisiyatifini kendi ellerinde bulundurmaya âzamî dikkati gösteriyorlar, ve zaman, mekan ve şartlarını kendilerinin belirledikleri bir savaşı daha kolay kazanacaklarını düşünüyorlardı..
"Haçlı Seferleri" mantığıyla tepki vermek, şeytanlığı alenîleştiriyordu..
Bu arada, Amerikan militarizminin yeni bir Soğuk Savaş için hazırlıklarını çoktaan tamamlamış olduğunun ve bu saldırılarla ye bu yeni mcüdeleyi başlatmak istediğinin ipuçlarıç da ortaya çıkıyordu.. Nitekim, dönemin Amerikan Başkanı G.W. Bush, "bu saldırılara karşı bir Haçlı Seferi başlatacaklarını" açıkça dile getiriyordu; her ne kadar bu söz daha sonra yakın çevresi ve sözcüleri tarafından te"vil edilmeye ve tarihteki Haçlılar"ın düşünülmediği gibi izahlarda bulunulmaya çalışılsa da..
Böylesine büyük ve global bir dürnya düzenlemesi işine girişecek olan güçlerin, saldırıları için dünya kamuoyunda kendilerine haklılık kazandıracak manipulasyonları harekete geçirmek isteyecekleri, pek düşünülemiyordu.. emperyalist odakların harekete geçirdikleri propagandalar karşısında, bu gibi ihtimalleri gündeme getirmek gücünü çoğu kimse kendisinde bulamıyordu..
*
Halbuki, Amerikan emperyalizmi, yeni bir "Soğuk Savaş"ı ve hattâ küçük çaplı sıcak savaşların planlarını çoktaan yapmıştı..
Hâfızalarını yoklayanlar, bu saldırılardan 15 sene öncelerde 1986 yılında, önemli bir Amerikan emperyalizminin önemli bir stratejisti olarak kabul edilen ve Amerikan eski başkanlarından Richard Nixon"un, "Amerika"nın küçük savaşlara girip, büyük zaferlere kazanması ve savaşsızlığı veya bir yenilginin ise, kendileri için bir felaket olacağını" söylediğini hatırlıyorlardı..
Şimdi de gelişmeler işte bu çizgide gelişiyordu..
Çünkü, komünizmin ideolojik olarak olmasa bile, sosyo-politik, askerî ve ekonomik bir güç olarak devredışı kalması ve Sovyetler Birliği"nin dağılmasından sonra.. Kuveyt"in Ağustos-1990"da Saddam Irakı tarafından işgal ve ilhakını bahane eden Amerikan emperyalizmi, ilk denemeyi Irak karşısında -artık, BM. Güvenlik Konseyi kararları veya vetoları gibi etkenleri bile asla kaale almadan, tek başına dünya jandarmalığına soyunarak- "Yeni Dünya Düzeni" adını verdiği saldırgan siyasetle, 1991 Baharı"nda Irak"a saldırıp, Saddam rejimini ağır bir yenilgiye uğratmış ve bu ülkeyi virâneye çevirmiş ve amma, Saddam rejimini yerinde tutmuştu..
Emperyalizm, kendi iç zaafını gizlemek için, dikkatleri dış tehlikeye çeviriyordu..
Ama bu gelişmelere rağmen, Amerikan emperyalizmi, kendi içinden de derin sosyo-psikolojik buhranların pençesine düşebileceğinin işaretlerini de veriyordu..
Nitekim, Davididan Tarikatı isimli bir hristiyan cemaatinin, Amerikan emperyalizmini içerde ciddî olarak tehdid etmeye başlamıştı; ki, buna karşı Amerikan hükûmetinin giriştiği imha hareketleri dünyaya fazla yansımadı.. Meselâ, bu tarikatın bağlılarının yoğun şekilde yaşadığı Los Angeles"daki bir mahalle tamamen yokedilmiş ve onlarca insan da öldürülmüştü 1993"de ama, bu haber dünyanın dikkatini pek çekmedi.. Hemen arkasından, bu tarikatın liderlerinin Texas"daki bir yazlık evde toplantı yaptıkları sırada çıkan bir yangında, içerde bulunan 90 kadar kişinin yanarak ölmesi ve önce elektrik kontağından çıktığı ileri sürülen bu yangının daha sonra soruuşturulmak istenmesi üzerine, dönemin Amerikan Başkanı Clinton"ın, anayasa"nın kendisine verdiği bir yetkiyi kullanıp, bu konunun araştırılmaması için dosyanın bir daha açılmamak üzere, ebediyyen kapatılmasını emretmesi ve bundan kısa süre sonra da Oklahoma City"deki eyalet binasının havaya uçurulması ve 170 kişinin ölümü gibi hadiseler, Amerikan toplumunun sosyo-psikolojik açıdan derin iç çelişkiler ve problemler içinde olduğunun önemli ipuçlarıydı..
Ama, bu iç zaaflar dışarıya yansıtılmamaya veya arkasında İran gibi bazı dış mihrakların bulunduğu gibi iddialarla gölgelenmeye çalışılıyordu. Halbuki, Amerikan tarihinin o zamana kadar gördüğü en büyük terör hadisesinin iddia olunduğu gibi İran"la hiçbir ilgisinin olmadığı, Amerikan emperyalizmini "Şeytan İmparatorluğu" olarak niteleyen Davidian Tarikatı"nın bir üyesi olan Timothy McVeigh isimli bir eylemci tarafından gerçekleştirildiği anlaşılacaktı..
Ve Timothy McVeigh, 16 Haziran 20o1 tarihinde damarlarına zehir şırınga edilerek idâm ediliyor ve o, öldürülmesi öncesinde de, "Bu Şeytan İmparatorluğu"yla savaşımız devam edecektir.." diyordu..
Yani, içeriden bir büyük tehlike vardı ve bu idâmın üzerinden henüz üç ay geçmemişti ki, 11 Eylûl Saldırıları gerçekleşti..
11 Eyûl Saldırıları"nın, Amerikan içgüvenliğinin ne kadar zayıf ve koordinasyon bozukluğu içinde olduğunu göstermesi elbette ilginçti.. Ama, daha da önemlisi, bu saldırılar, Amerikan gizli şifre sistemlerine girebilen "köstebek"lerin olduğu gerçeğini yansıtmasıydı.. Bu da herhalde en fazla da Amerikan sisteminin içinde olduğu gerçeğini gösteriyordu.. Bu özellikleri de, iddia edildiği gibi yabancıların taşıması son derece zor idi; ama, Amerikan sisteminin içinde olan eylem veya terör odaklarının mensubu amerikan vatandaşlarının bu bilgilere sahib olması, hiç de imkansız değildi..
"Northwood Operasyonu" gerçeğinden, ancak 40 yıl sonrasında haberdar olunmuştu..
Hatırlayalım ki, 1960"lı yılların başında, dönemin Amerikan Başkanı Fohn F. Kennedy, Kuba"da Fidel Castro"nun duruma hâkim olmasını engellemek için, bir saldırı planlamıştı.. Bu saldırı planının en ilginç yönü, Kuba"ya yapılacak bir askerî saldırıyı haklı gösterebilmek için, Amerika içinde meydana getirilecek saldırılar, bombalamalar ve suikasdler tertiblenecek ve bunların Fidel Castro tarafından yaptırıldığının düzmece belgeleri hazırlanacaktı..
"Northwoods Operasyonu" denilen bu projeye göre, bir Amerikan uçağı, yine B. Amerika tarafından düşürülmesi tezgahlanıyordu.. Uçak, Kuba üzerindeyken, uluslararası tehlike frekansında, uçağın Kuba MIG uçaklarının saldırısına uğradığını ifade eden bir "MAY DAY" (İmdad) mesajı gönderecek; "İmdad" çağrısı uçağın imha edilmesiyle birlikte, kesintiye uğrayacaktı.. "
Plan, USA Genelkurmay Başkanlığı"nın onayına, Mart -1962"de sunulmuş. Ancak sivil otorite tarafından reddedilmiş ve ancak, 40 yıl sonra, arşivlerden çıkarılıp kamuoyuna duyurulmuştu.. Hattâ, meşhur astronot John Glenn"in, öldürülüp, suçu Kuba"lılara atmak planı bile hazırlanmıştı..
"İkiz Kuleler"in yıkılışının da bir daha büyük bir hedef için, emperyalist-şeytanî odaklarca tezgahlandığı iddiasını isbatlamak zor olabilir, ama, yalanlamak kolay mıdır sanki?
Nitekim, "İkiz Kuleler"in saplanan ikinci uçağın video görüntüleri incelendiğinde, bu uçağın çamlarının olmadığı, bir yolcu uçağı olmadığı, üzerinde "United Airlines" logosunun da bulunmadığı, bu uçağın USA Ordusu'nda kullanılan Boeing 767 tipi bir yakıt ikmal uçağı olduğu iddiaları çürütülememiştir..
Ve yine hatırlayalım ki, emperyalistler ve şeytanî güçler hedeflerine varmak için, önce uyduruk bir takım saldırılar oluştururlar.. 1930"lardaki Menemen Hadisesi"ni, kanlı kemalist devrimlere karşı çıkan müslüman halk kesimlerini, "irtica" / gericilik suçlamasıyla sindirmek için tezgahlanmış bir düzmece hadise olarak yakın tarihten bir örnek gösterebiliriz.. Yine hatırlayalım ki, Kıbrıs Buhranı"nı bahane ederek, gayrimuslim unsurlara karşı girişilen ve ağır yıkım ve yağmalarla, tahrib ve katl hadiseleriyle İstanbul"un altını üstüne getiren ve arkasından Sıkıyönetim ilanını bile gerektiren, "6-7 Eylûl 1955" karışıklıklarının MİT tarafından başarılı şekilde tezgahlanmış büyük bir operasyon olduğu, ancak hadisenin üzerinden 40 sene geçerken, 1998"lerde itiraf olunabilmişti..
Evet, her şeyi komplo zannetmek de, insanı bir komplonun bir parçası durumuna düşürebilir. Ama, komplo diye bir şey yoktur demek de, her entrikayı doğru kabul etmek gibi bir ahmaklık etiketini kişinin üzerine yapıştırabilir..
"11 Eylûl Saldırıları" içinde de bu gibi manipulasyon ihtimallerinin bulunması mümkündür. Çünkü, henüz saldırganların kimliği bile belirlenmemişken; o uçaklarda yolcu olarak bulunan ve müslüman ismi taşıyan 20 kadar kişi, muhtemel suçlular veya sanıklar olarak bile değil, aslî failler olarak gösterilivermişti.. Evet, o, gerçekten de büyük ve korkunç saldırıların üzerinden henüz 7-8 saat geçmek üzereyken, o büyük saldırılarla zâten yeterince şoke olmuş dünya kamuoyuna, bu müslüman yolcular üzerinden, "Islamic Terror.." lafı zihinlere kazınıyor; dünya kamuoyunu yönlendiren emperyalist-şeytanî odaklar da, bu açıklamaları İslam"ın ve müslümanların üzerine boca ediyordu.. .
Ve kimse, "Hayır, bu eylemde İslam"ın ve müslümanların bir rolü yoktur.." diye karşı iddiada bulunmak mecalinde değildi.. Çünkü, böyle bir iddia, o korkunç saldırıya uğrayanların duygularına saygısızlık ve suçlananların sempatik gösterilmesine yardımcı olmak sayılıyordu
Kapitalist emperyalizim, komünist emperyalizmin bertaraf edilmesinden sonra, yeni bir "Soğuk Savaş" kutbuna muhtaç idi..
Evet, komünizm"in çöküşünden beri dış düşmansız ve Soğuk Savaş"sız kalan kapitalist emperyalizm dünyası ve onun kaptan gemisi durumundaki Amerika, bu saldırılarla, tam da istediği çapta büyük ve yeni bir dış düşman profilini oluşturmakta muvaffak olmuş gözüküyordu..
*
Evet, bu yeni dış düşman, dünya çapında büyük bir güç olan İslam dini ve müslümanlar idi.. Çünkü, dünya sahnesinde müslümanların daha güçlü olarak çıkmaları ihtimali giderek artıyordu.. Küçülen dünyada, müslümanlar dünyanın her bir yanında ve hele de Batı toplumlarının sosyal bünyesinde yüzbinler-milyonlar halinde bulunmaya başladıkça.. Bir İslam korkusu, İslamofobia da gündemde daha bir tutuluyordu..
O halde, "müslüman dünyası ve toplumları" henüz bir birlik ruhu içinde değillerken, bu fırsat iyi değerlendirilmeliydi.. Ve, "11 Eylûl Saldırıları" müslüman eylemcilerin üzerine yıkıldı.. Ki, bu hususta, Amerika"da kendi hukuk düzenleri içinde bile, bir hüküm sâdır edilebilmiş değil..
Keza, hatırlayalım, 11 Eylûl Saldırıları"nın şoku Amerika"yı âdetâ felç etmişken, şarbon mikrobu mes"elesi çıkmıştı ortalığa.. Amerikan Parlamentosu olan Kongre binasına, Beyaz Saray"a ve diğer önemli merkezlere zarf içinde, posta aracılığıyla gönderiliyordu bu şarbon mikrobu..
İddiaya göre, bu mikroplar, Afganistan"da üretilmişti..
Her tarafta yeni bir korku ve hattâ, bir paranoia dalgası yükselmekteydi..
Halbuki, o mikropların üretilebilmesi gerekli laboratuarlar için en az 300 milyon dolara ihtiyaç vardı ve bu para, Afganistan"ın neredeyse bütün hazinesine yakın idi.
Sonra ise.. Bu şarbon viruslerinin Amerikan Ulusal Ziraat Enstitüsü"nün laborutuarlarında ve ileride bir savaşta bir mikrobiolojik savaş silahı olarak kullanılmak üzere, Pentagon tarafından üretildiği ve bu mikropları o laboratuarda çalışan Dr. White adında bir kişi tarafından kaçırıldığı anlaşıldı.. Ama, yakalanan Dr. White"dan da bir haber alınamadı..
*
"Ölüyü bir daha öldürdük ve viraneleri daha bir dümdüz ettik." dercesine, dünyaya gözdağı vermek taktiği..
Bütün bu hususları hatırlattıktan sonra..
11 Eylûl Saldırıları"nı farz-ı muhal, bazı müslümanların yapmış olabileceği iddiası da kabul edilse bile, bu insanların Afganistan"la ne ilgisi vardı?
Usâme bin Laden"in birkaç bin kişiden oluşan fedaîlerini yok etmek adına ve de 11 Eylûl Saldırıları"nda can veren 3 bin kadar insanın intikamının alınması adına, Afganistan"da bir milyondan fazla sivil insanın katledildiği saldırıların nasıl bir mâkul izahı vardır?
Ki, fakirliğin dizboyu olduğu Afganistan, komünist işgal yıllarında zâten yerle bir olmuştu.. Şimdi USA emperyalizmi de, "Ölüyü bir daha öldürdük, viraneleri bir kez daha yıktık.." dercesine, Afganistan"a var gücüyle saldırıyor ve orada, kendi topraklarını savunmaktan başka suçları olmayan insanlardan yüzlercesini Kuba adasının bir köşesinde bulunan Amerikan Üssü Quantanamo"nun zindanlarına kapatıyordu. Ama, aradan 10 yıl geçtiği halde, o kişiler orada yargılanmayı bekliyorlar.. Ve Obama, onları askerî mahkemede değil, sivil mahkemede yargılatacağı sözünü verdiği halde, Amerikan Kongresi, "sivil mahkemelerdeki yargılama ve güvenlik için ek ödeneklerimiz yok.." diyerek, bu talebi bile reddetmişti.
Ve Amerikan emperyalizmi bununla yetinmeyip, 11 Eylûl Saldırıları"nı yaptırdığını iddia ettiği Usâme bin Laden ve onun El"Qaide teşkilatıyla Saddam rejiminin de irtibatı olabileceği gerekçesiyle Irak"a da saldırdı ve Saddam rejimini çökertti, 2003 Baharı"nda..
(Hatırlayalım ki, ingiliz eski başbakanı Tony Blair, Irak"da nükleer silahların bulunduğuna dair fotoğraflı belgeleri Bush"a sunmuş ve bunu Amerikan Dışbakanı Colin Povell da BM. Güvenlik Konseyi"nde bu fotoğrafları göstererek, tehlikenin büyüklüğüne dikkati çekmişti. Amma, daha sonra, bu fotoğrafların 10 yıl öncelerde yapılmış bir akademik çalışmadan aparıldığı isbatlanmış ve Colin Povell, "Dünyanın ve kendimin kandırılmasına âlet edilmiş olmanın utancını, ömrümün sonuna kadar taşıyacağım." demek gibi bir itirafta bulunmuştu.)
Amerikan emperyalizmi, 11 Eylûl"ü bahane ederek, Afganistan ve Irak"ı guyâ özgürleştirecekti, ama, aradan 10 yıl geçtiği halde, her iki ülke de hâlâ kan ve ateş içinde kıvranıyor.
Afganistan"daki yaklaşık 1 milyon insanın katledilmesinden ayrı olarak Irak"da da Amerikan işgali yüzünden öldürülen sivil insanların sayısının iki milyon civarında olduğunu bizzat Amerikan bazı medyasında bile yer alıyor..
Bazıları emperyalizmin maksadının petrol veya diğer yerüstü veya yeraltı zenginliklerine sahib olmak hırsı ile izah etmeye çalışıyorlar..
Bazıları da bu saldırıları, sadece İran"a saldırılabilmesi için, onun iki tarafını da kuşatma altına almak şeklinde değerlendiriyorlar.
Bunların herbirisi de doğru doğru olabilir ve sonuç olarak emperyalistlerin eline geçmiş olabilir, ama, hiçbir yerüstü ve yeraltı zenginliği olmayan çöller de olsa, emperyalist güçler, kendilerine karşı çıkabilecek her kim ve nerede var ise, orayı ezmek isterler ve de, bazen de başka toplumlara da gözdağı vermek için, bu gibi zayıf noktaları ezmekten meded umarlar..
Ama, bugün emperyalistler, onca maddî güçlerine rağmen, korkularını yenememişler, "paranoia"larından vazgeçememişlerdir..
*
Ama, şeytanî güçlerin, emperyalistlerin bir hesabı varsa, Allah"ın da bir hesabı vardır ..Ve O, hesabında asla yanılmayandır..
haksöz