İbadetlerimizde ihlâs, samimiyet, huşû ve hudû; her zaman o ibadetin kabulü için olmazsa olmazıdır. Ramazan mektebinde, bu iç dinamikler doruk noktaya ulaşmalıydı. Kur’an okumalarımız, teravih namazlarımız, yasak savma kabilinden çıkarak, “gerçek ibadet” boyutu kazanmalıydı. “Âdet” olmaktan çıkıp, “ibadete” dönüşmeliydi.
Ramazan ayı “Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden âzâd” ayıdır. Allah’u Teâlâ’nın afv ve mağfiretinin coştuğu, kötülüklerin asgariye indiği, şeytanın iğvasının azaldığı bir aydır. Dokuz ayda gevşeyen manevî hayat iplerinin, bu mübarek üç aylarda, günlerde düğümleri tekrar sağlamlaştırılmalıydı. Bu aylar, şarj olma ayları olarak algılanmalıdır. Normal olarak yaşanan ibadet hayatının bu aylarda biraz daha yoğunlaştırılması gereklidir. Bunun örneğini Rasulullah (sav) bize vermiştir. Bu aylarda diğer aylara oranla Peygamber Efendimiz Rabbine daha çok yönelmiştir. Özellikle Ramazan’ın son on günü Mescidde i’tikafa girerek kendini dış dünyadan soyutlayıp Allah’a ibadete adamıştır.
Ramazan mektebi; namaz, oruç, fıtır sadakası, tefekkür ve Kur’an okuma gibi yoğun ameli dersleriyle ruhu tekâmül ettirmekte, nefsi ise terbiye ve tezkiye etmektedir. Bu yüce mektebin müfredatına gönül vererek geçmiş on bir ayın muhasebesini yapan ve gelecek on bir aya bedenen ve ruhen hazırlanan ve böylece İslam dininin hayat kanunlarını yaşama aşkıyla şarj olan mü’minler, Rasûlullah’ın ifadesiyle “analarından doğdukları gün gibi saf ve günahsız olarak” Yüce Mevlâ’mızdan “rıza” diploması alırlar.
Ramazan mektebinden geçer not alarak mezun olanlar, mezuniyetlerine yakışan bir tavırla Ramazan’da edindikleri iyi alışkanlıklar ve ibadetlere olan düşkünlüklerini hayatlarının devamında da sürdürmelidirler. Sadece Ramazan’da Allah’ın rızasına uygun davranıp, Ramazan’dan sonra heva ve hevesin güdümüne girmeyi, İslam’la uzlaştırmak mümkün değildir. Aslında Müslüman, her ayını Ramazan, her gecesini de Kadir bilerek Rabbine olan kulluk vazifesini sürekli bir şekilde ayakta tutmalıdır.
Müslüman, kulluğunu ihlal edecek her davranıştan ömrü boyunca, bütün zaman dilimlerinde uzak kalıp, Allah’a yaklaştıran her amele koşarak ulaşmak zorundadır. “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?” diyen Rasul’ün (sav) çizgisini kendine rota edinerek, “Rabbe şükreden bir kul” olmayı her an öncelemelidir.
Ömrümüze her yılın Ramazan ayı bir defa gelir ve bizde bazı izler bırakarak mahşere kadar bizden ayrılır. 1438 Hicri yılının Ramazan ayını da ömrümüzden uğurluyoruz. Bu Ramazan’ın da bundan önceki Ramazanlarda olduğu gibi bize güzel hasletler kazandırarak, mahşerde lehimize şahit olacak şekilde bizden ayrılması gerekiyor.
Sonsuzluklar diyarında Rabbimize kavuştuğumuzda anda yaşayacağımız büyük bayramımızın bir provasını daha yaşayacağız. Müslümanlar, hicretin 2. yılından itibaren cennetteki büyük bayramlarının küçük bir tadımlığı olarak yılda iki defa Allah’ın hediyesi olan bayramlarını kutlamaya başlamışlardır. Bugünlerdeki sevincin birlikte yaşanması, beraber yenilip içilmesi için Efendimiz, Ramazan Bayramı’nın birinci gününde, Kurban Bayramı’nın ise tüm günlerinde oruç tutmayı yasaklamıştır.
Bayramlar cennetteki huzur ve mutluluktan dünyaya indirilmiş küçük bir hissedir. Onun için tüm bayramlarımız cennete olan özlemimizi artırmalıdır. İnsan bu dünyadaki geçici olan şeylerle avunmak yerine kalıcı olanı istemeli ve onun için yaşamalıdır. Bir ömrü, cennete duymuş olduğu özlem ile hayatımızın merkezine vahyi alarak yaşamalıyız. Bu şekilde yaşayanların dünya hayatı Ramazan, ahireti ise bayram olur. Dünyamızın Ramazan, ahiretimizin bayram olması duasıyla şimdiden Ülke ve Dünya Müslümanlarının Ramazan Bayramı’nı en kalbi dileklerimle tebrik ediyorum.
Değerli okurlarım: Yaz aylarındaki yoğun hizmet programımız sebebiyle Cuma günleri sizlerle buluşmamıza vesile olan makalelerimize bir süre ara vermek zorunda kaldık. Bugüne kadar bizi ilgiyle takip eden bütün okurlarıma teşekkür eder, bu ayrılıktan dolayı anlayış beklerim.
Selâm ve dua ile Cumanız mübarek, dualarınız makbul olsun…
yeniakit