6 gün önceki bir haber: Yargıtay, 28 Şubat davasında cezaları onadı! Çevik Bir ile Çetin Doğan’ın da aralarında olduğu 14 sanığın hapis cezalarını ve 34 sanık hakkındaki beraat kararını onadı. “28 Şubat’ın darbe olduğu yüksek mahkeme kararıyla onaylandığına göre bu durumda, 28 Şubat darbesinin sivil kanadının, siyasi işbirlikçilerinin, medyadaki destekçilerinin de yeni açılacak darbe dosyasına dahil edilmesi hukukun gereğidir.”
Bugün 15 Temmuz’un 5. Yılı. “Yurtta Sulh Konseyi” adı verilen, ön yüzünde FETÖ, arka yüzünde ABD, ara yüzünde NATO’nun olduğu, CIA’nın planladığı darbe girişimi, halkın sokaklara çıkması ile başarısızlıkla sonuçlandı. Asker polis çatışması yaşandı, Meclis bombalandı, sivillere ateş açıldı. O günlerde açılan davalar ve başlatılan operasyonlar hâlâ devam ediyor.
Bugüne kadar 100.000 kişiye yakın asker ve kamu personeli gözaltına alınmış. Bunların bir kısmı tutuklanmış ve bir kısmı yurtdışına kaçmış. OHAL ilan edildi. Bugün 15 Temmuz hâlâ tartışılmaya devam ediyor. Darbe girişiminin uluslararası ayağı, sermaye, media ayağı, YÖK ayağı hâlâ yeterince soruşturulmadı. En çok ByLock, ankesörlü telefon, FETÖ Borsası tartışıldı ama mesela kimse Raspberry Pi konusunu konuşmadı.
Operasyonda 8651 asker (1676’sı astsubay) 1214 askeri akademi öğrencisi, 3992 hafif silah, 246 zırhlı araç, 74 tank, 37 helikopter, 24 F-16, 11 uçak kullanılmış. Ama hâlâ bilmediğimiz birçok şey var. Mesela Semih Terzi ile ilgili yeterli bilgi yok. Neydi, niye geliyordu?
Darbe olacağı belliydi, niçin tedbir alınmadı. Öğle vakti MİT’in haberi olmuştu. Hâlâ yargılama devam ediyor ama, bugün FETÖ’nün önemli birtakım adamları dışarıda, ama dolaylı ilişkisi olan birileri mahkeme kapılarında. Bunu anlayabiliyor musunuz! ABD’de ikiz kulelerde ne olduğunu öğrenebildik mi, ya da içeride Eşref Bitlis, Cem Ersever, Uğur Mumcu, Hrant Dink, Özal suikastı, Muhsin Yazıcıoğlu, Hablemitoğlu suikastının gerçeğini bütün yönleri ile öğrenebildik mi?
Şüphesiz din gününde bütün bunların gerçeği ortaya çıkacak ve bu işin hesabı sorulacak. 27 Mayıs’ta 12 yaşındaydım. O zaman resmi yaşım 14’tü ve İmam Hatip 2. sınıftaydım. 12 Mart’ta MNP davasında mahkum oldum ama 74 affı ile kurtuldum. Aynı gün de zaten Yargıtay kararı bozmuştu. 12 Eylül’de Erbakan’ın danışmanıydım. 28 Şubat’ta el ele eyleminde de vardım, Sincan toplantısının hazırlığında da yer aldım. 15 Temmuz’da Köyceğiz’deydim, Marmaris’e 20 Km mesafede saat 20:30 gibi “Fetullah Gülen ve darbe söylentileri” üzerine konuşma yapıyordum. Konuşmaya yeni başlamıştım ki, darbe haberi geldi. 15 Temmuz; 28 Şubat’ı saymazsak, 12 Eylül 1980 askerî darbesinden 36 yıl sonra gerçekleştirilen ilk askerî darbe teşebbüsü oldu.
28 Şubat’ı niye saymayacağız? Çünkü 28 Şubat 1997’de olağanüstü toplanan MGK irticaya karşı, ordu ve bürokrasi merkezli bir süreç başlattı. Sincan’da Kudüs gecesi (31 Ocak 1997) bahanesiyle tanklar yürütüldü, 3 Kasım 1996’da saat 19:25 sularında Balıkesir-Bursa karayolunda Susurluk ilçesi Çatalceviz mevkiinde bir kaza yaşanmıştı, Muhtıralar/Bildiriler yayınlandı Erbakan istifa etti ve yeni bir hükümet kuruldu. Darbeler tarihine “Postmodern bir darbe” olarak geçti. Bütün darbelerde Atatürkçülük, Laiklik, Demokrasi, İrticadan söz edilir. Darbelerden sonra kurulan ilk ara rejim hükümetlerindeki üyelerin hemen hemen üçte ikisi masonlardan oluşur. 28 Şubat ve 12 Eylül’de “Kudüs” vurgusu öne çıktı. 12 Eylül’de Konya mitingi, 28 Şubat’ta Sincan’daki Kudüs gecesi. Batıya verilen mesaj, “biz Kudüs’te, Filistin’de Mescid-i Aksa’yı savunanlara karşı darbe yaptık, bizi tanıyın, anlayın ve destekleyin” mesajı idi. Her darbede, TBMM, partiler dahil, tüm odalar, STK’lar kapatılırken, kapatılmayan tek dernek vardır, o da Mason Localarıdır. Hiçbir darbe bütün olarak aydınlatılamamıştır. Bütün darbeciler birbirine benzer. Hepsi yalancı, ahlaksız, hırsız, haysiyet ve şeref yoksunudur. Siyasi emellerini emperyalistlerin çıkarları ile şahsi menfaatlerini yerli ve yabancı kapitalistlerle tevhid eden işbirlikçilerdir. Bu gerçek apaçık ortada iken kendilerini “vatan kurtaran aslan” olarak takdim ederler.
15 Temmuz göz göre göre geldi.
FETÖ’cüler aslında her yere hakimdi. Türkçe olimpiyatları yarı resmi hale gelmişti. AK Parti ile adeta bütünleşmişlerdi. Parti üst yönetimi ve tabanının dörtte üçü bu yapı ile birlikte hareket ediyordu. Dörtte birinin yarısını FETÖ’cüler kendileri istemez, diğer yarısı da FETÖ’cüleri istemeyen, hatta bir kısmı çıkar çatışması yaşayan grublardı neredeyse. AK Parti yönetimi de tabanı da bu yeni dindarlığı çok sevmişlerdi.
FETÖ sadece 15 Temmuz gecesi kötü değildi. Başından beri öyleydi. Dinin özü ile oynaması, çıkar ilişkileri, karşıtlarına kumpas kurmaları ile baş belası bir örgüttü. Sahi 15 Temmuz başarılsaydı, kimler vali, emniyet müdürü, belediye başkanı olacaktı, bakanlar kurulu, geçici meclis kimlerden oluşacaktı, ilk etapta kimler tutuklanacaktı. Tutuklananlar kimler olacaktı. Neyle sorgulanacaktılar? Hangi şirketlere, hangi gazetelere el konulacaktı. O yurtta sulh konseyinde askerler dışında kimler olacaktı. Darbe sonrası ilk 72 saat, bir hafta neler yapılacaktı. Bu senaryoda görev alıp da operasyona katılmayanların çoğu hâlâ aramızda olabilir mi? Peki bütün bu planlar yapılırken MİT, Emniyet istihbarat, askeri istihbarat ne yapıyordu! Hani bir derin devlet vardı, onlar uyuyor mu idi. Neden “dostlarımız” bize haber vermediler (!) bu durumu. Putin’in adamı Dugin bir gün önce Ankara’da idi, sonra Antalya’ya gitti.
Darbe olacağı yazılıp çiziliyordu. Herkes biliyordu. Sadece ne zaman ve nasıl olacağı belli değildi. Yoksa adamlar davul çalarak geliyordu. Zaten darbecilerin nereye kaçtıklarına bakınca, darbenin arkasında hangi ülkelerin / örgütlerin olduğu belli değil mi?
ABD, NATO, AB.. Terörün arkasında, terör örgütlerinin arkasında da aynı yapı yok mu? Darbeler hep böyle olmadı mı zaten. Aslında kara para trafiğinin de mafya dediğiniz örgütün arkasında da, aynı derin gerçek var ve bunlar her yerdeler. Kadrolarında Şeyhler de var, Fahişeler de! Olmayan yok, sağ-sol, Alevi-Sünni. Laik-İslamcı, Milliyetçi- Globalist, herkes var. Birileri aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine servet ve iktidar üretiyorlar. Biz FETÖ ile PKK/PYD, DAEŞ, DHKP-C ile mücadele ediyoruz değil mi? Bunların kim olduklarını, kimler tarafından nasıl örgütlendiklerini biliyor muyuz?
Nasıl darbelerin gerçeğini hiçbir zaman tam öğrenemedi isek, bu gidişle bu işin gerçeğini de öğrenemeyeceğiz. Bu işin sırrı 40. Odada gizli. Bu kafa ile öğrenemeyiz. Bunun en son örneği CoVID! CoVID de global bir darbe. İnsanların çok büyük bir bölümü sanki ipnoz edilmiş ve korkutulmuş gibi gözüküyor. Bazı gerçekleri anlatamıyorsunuz! Artırılmış sanal gerçeklik karşısında, Deepfake kurgular toplum hafızasında tersyüz oluyor. O zaman yargılamalar, terörler, kınamalar övgü ve sövgüler arasında, seçilmiş günah keçileri üzerinden birileri cezalandırılarak olayların üstü örtülüyor.
Bu illüzyondan ne zaman ve nasıl uyanacağız bilmiyorum. Hele bir de kafamıza Chip taktıktan sonra bu iş daha da zor olabilir. Ne olur, kafamızı kiraya vermeyelim. Kafalarını kiraya verenler biyonik robotlara, sistematik geri zekalılara dönüşüyor sonuçta. Akletme melekelerini kaybediyorlar, sürekli bir kurtarıcı bekliyorlar. Aşk ve öfke arasında, gerçek bilgi gizlenince zan ve vehimle ömür tüketiyorlar. Bu derin uykudan uyanalım. Yoksa bu ifritten sualin kılını bu akılla çekemeyeceğiz. Bir darbeden çıkacak, yeni bir darbe için geri saymaya başlayacağız. Selâm ve dua ile.
NOT: İsmail Nacar aradı. Dünkü yazımla ilgili bir düzeltme söz konusu: 21 Eylül 1995 tarihli Milliyet gazetesinde, ‘Aydınlar, Güneydoğu Sorununu Çözmeye Yetmez!’ başlıklı yazının doğru tarihi, 8 Ağustos 1996.