17 Aralık’ın yıldönümünde, “17 Aralık mimarı”na kıyak mı?

Hasan Karakaya

Bugün, 17 Aralık 2015.

“Hükümeti devirme amaçlı kirli operasyon”un üzerinden 2 yıl geçti, 3. yıla girdik...

Malûmlarınız olduğu üzre;

7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı gözaltına alıp, Hakan Fidan üzerinden dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ı tutuklamak ve “bileklerine kelepçe takmak” isteyen Paralel İhanet Çetesi, bu “kumpas”ta başarılı olamayınca “Taksim’deki Gezi Parkı” üzerinden “Gezi Zekâlı”ları kışkırttı ve “yeni bir darbe girişimi”nde bulundu!..

Hiç kimse laga-luga yapmasın;

Gezi Parkı eylemlerinin kesinlikle “çevre” ile, “ağaç” ile bir ilgisi yoktur...

Tiyatrocu Mehmet Ali Alabora’nın gayet net bir şekilde özetlediği gibi; “Mesele sadece ağaç değil, sen hâlâ anlamadın mı arkadaş?.. Haydi gel!”

Anlayacağınız mesele “kalkışma” idi...

Ve maalesef;

Paralel İhanet Çetesi tarafından kurulan bu “kumpas”ta, kendilerine “Gezi Zekâlı” diyen gençler de “taşeron” ve “piyon” olarak kullanıldı!..

O kadar “salak”tılar ki;

Gezi Parkı’na kurdukları “çadır”ların “paralelci polisler ve zabıtalar tarafından yakıldığını” bile anlamadılar!..

HEDEF TAYYİP ERDOĞAN’DI!

Bu kalkışma; “cephe”ye özellikle sürülen birkaç “Alevi gencin ölmesi” ile Türkiye geneline yayılmak istenmiş olsa da, başarıya ulaşamadı!..

Oysa;

“AK Parti Hükümeti mutlaka devrilmeli, Tayyip Erdoğan ortadan kaldırılmalı ya da tutuklanmalı, bileklerine kelepçe takılıp zindana atılmalıydı!”

Çünkü Erdoğan;

“One minute” demişti!..

Çünkü Erdoğan;

“Dünya 5’ten büyüktür” demişti.

Çünkü Erdoğan;

“IMF’ye olan borçları ödemişti!”

Çünkü Erdoğan;

“1915’lerde bu coğrafyada yapılan ameliyatın dikişleri patlamaya başladı... Biz, bu topraklarda yeni bir ameliyata izin vermeyiz” demişti... 

O halde;

“İcabına bakılmalı”ydı!..

Haçlı-Siyonist İttifakı’nın “taşeron, tetikçi ve piyon” olarak kullandığı Paralel İhanet Çetesi“MİT krizi ve Gezi kalkışması”nda başarılı olamayınca; Erdoğan’ı ortadan kaldırmak için, bu defa “17-25 Aralık operasyonları”nı tezgâhladı!..

İddialarına göre;

“Türkiye’deki yatırımlarda 100 milyar dolarlık yolsuzluk yapılmış, rüşvet alınmıştı!”

Ne var ki, hiç kimse sormadı;

“Ulan salaklar, ulan geri zekâlılar, ulan eblehler, ulan aptallar, ulan dunkoflar; belediyeler de dahil, Türkiye’de yapılan toplam yatırımların tutarı 42 milyar dolardır!.. Nereden çıkardınız 100 milyar doları?..”

Uzatmayalım... “Ayakkabı kutuları... Para sayma makinaları ve bagajlar dolusu klasörler” ile bir “algı operasyonu” yürütüldü!..

Kendilerine o kadar güveniyorlardı ki;

“Erdoğan ya kalp krizinden ölecek ya da yurtdışına kaçacak”tı!.. Ama, hiçbir şekilde, “30 Mart seçimlerini görmeyecek”ti!..

Aradan 2 yıl geçtikten sonra, bugün görüyoruz ki; “yurtdışına kaçan” Erdoğan değil, “Paralel İhanet Çetesi’nin üst düzey yöneticileri” oldu!.. Onlar kaçtı, Erdoğan ise “dimdik” yerinde duruyor!..

YAKUP SAYGILI KİMDİR?

“Gezi Parkı’ndaki çadırları yakarak, Gezi kalkışmasının düğmesine basanlar”, nasıl ki “paralelci polisler ve zabıta memurları”dır, 17 Aralık kumpasını tezgâhlayan, düğmesine basan ve operasyonu yürüten de İstanbul Malî Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ve bu birimin başındaki Yakup Saygılı ile Organize Şube Müdürü Nazmi Ardıç’tır!..

1987 yılında Polis Koleji’ne giren, 1991’de Polis Akademisi’nde öğrenim görmeye başlayan Yakup Saygılı’nın “hızlı yükselmesi” ve sık sık “taltif”ler alması dikkat çekiyor!..

Yakup Saygılı’nın, “her kapıyı açan” bir özelliğe sahip olması acaba “çilingirlik” konusunda uzman olmasından mıdır?.. Çünkü efendim; Yakup Saygılı; “çilingirlik kursu”ndan, “planör kursu”na kadar, oldukça farklı alanlarda eğitim alan bir polis!..

1995’te göreve başladı, “Kirli 17 Aralık Operasyonu”ndan bir gün sonra, yani 18 Aralık 2013’te görevden alındı!..

17 Aralık 2013’ten sonra, hakkında “30’a yakın soruşturma” açıldı... Soruşturmalar sebebiyle de, “polislikten ihraç” edildi!..

17 ARALIK’A OPERASYON!

İşte, bu Yakup Saygılı’nın da aralarında bulunduğu “27 polis” hakkında, geçtiğimiz günlerde “gözaltı” kararı verildi...

Gerekçe, “17 Aralık kumpası” idi!..

9 Aralık tarihli gazetelerde şöyle bir haber çıkmıştı:

• “Hükümete yönelik 17 Aralık darbe planını hazırlayan beyin takımına bir operasyon daha!.. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bakanları dinleyen, EGM KOM Dairesi bünyesinde oluşturdukları yasadışı arşivi ise 17 Aralık sonrası silen 28 polisten 27’si gözaltına alındı.”

11 Aralık 2015 tarihli gazetelerde ise haberin gelişmesi veriliyordu:

 “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 17 Aralık kumpası soruşturması kapsamında 13 ilde eşzamanlı olarak gerçekleştirilen operasyonda gözaltına alınan 27 şüpheliden 14’ü tutuklama talebiyle Nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliği’ne sevk edildi.

Soruşturma kapsamında, tutuklu eski emniyet müdürü Yakup Saygılı ifadesi alınmak üzere İstanbul Adalet Sarayı’na getirildi... Tekirdağ’daki usulsüz dinleme soruşturması kapsamında da 11 kişi hakkında tutuklama talep edildi... Sivas’ta ise PDY soruşturmasında gözaltına alınan şüpheli sayısı 16’ya çıktı... Çorum’da da izinsiz faaliyet gösterdikleri gerekçesiyle PDY’ye ait 3 dershane ile Bakanlar Kurulu kararı olmadan Iraklılara eğitim veren bir özel okul kapatıldı.”

NİYE TUTUKLANMADI?

Buraya kadar her şey normal... Ama, bundan sonrası, biraz çetrefilli!..

Yakup Saygılı, hatırlayacağınız gibi; 1 Eylül 2014’te Başsavcı Vekili İsmail Uçar’ın yürüttüğü 25 Aralık kumpası soruşturmasında tutuklandı ama 17 Aralık kumpası soruşturması yaklaşık 2 yıl sonra, yani 7 Aralık 2015’te ancak yapılabildi.

Malûm; bu operasyonun gerçekleştirilmesinde de, İstanbul Emniyet Müdürlüğü koltuğuna oturduktan sonra yeni bir kadro oluşturan Mustafa Çalışkan hayli etkili oldu.

Neyse, biz olayımıza gelelim...

Gözaltına alınan 27 kişiden 14’ü tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi. Soruşturma evrakına savcılık tarafından FETÖ yazılmadığı gibi 17 Aralık’ın bir “darbe teşebbüsü” olduğundan da hiç bahsedilmedi. Şüphelilerin; örgüte üye olma, görevi kötüye kullanma ve gizliliği ihlalden tutuklanmaları talep edildi.

Fakat tutuklama evrakı önüne gelen hakim, şüphelilerin örgüte üye olma eylemlerinin nelerden ibaret olduğunun dosyaya konulmadığını gördü ve 14 şüphelinin de serbest bırakılmasına hükmetti.

Burada, “serbest bırakma” kararını veren “hakim”i mi sorgulamalıyız, yoksa hakimin önüne “çok basit bir dosya” gönderen “savcı”yı mı?..

Adli çevrelerdeki yaygın kanaat; “işin ciddiye alınmadığı” yönünde!..

Ve yine, ne ilginçtir ki; cezaevinden getirilip sorgulanan Yakup Saygılı ve 9 şüpheli, her nedense “tutuklanmaları” talebiyle hiç mahkemeye sevkedilmediler... Yani 17 Aralık’ın mimarı olarak bilinen polis memuru Yakup Saygılı, 17 Aralık kumpası soruşturmasında, tutuklanmak üzere mahkemeye bile sevk edilmedi.

Ne “kumpas”la suçlandı, ne de “darbe”yle... Aralarında, Saygılı’nın yardımcısı Kazım Aksoy’un da bulunduğu 9 kişi de aynı şekilde!..

Savcılık; 14 kişinin serbest bırakılması kararına “itiraz”da bulunurken, bu defa şaşırtıcı şekilde sadece 6 kişinin tutuklanması gerektiği yönünde talepte bulundu!.. Diğer 8 kişi için hiçbir itiraz söz konusu olmadı... Nihayetinde; İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün gayreti ile dosyaya, örgütün niteliği yönünde ek bir fezleke konuldu da, dosya, itiraza bakacak Sulh Ceza Hakimliği’ne öyle gönderildi.

Şimdi, bu 6 kişinin tutuklanması için yapılan başvurunun sonucu bekleniyor ama.. Adli çevrelerde, Yakup Saygılı’nın tutuklanma talebiyle mahkemeye neden sevk edilmediği, soruşturma evraklarında ve şüphelilere sorulan sorularda neden FETÖ örgütüne yer verilmediği konuşuluyor...

Herhalde, vardır bir sebebi...

Açıklarlarsa, biz de öğreniriz!..

Ama, “17 Aralık mimarı”nın, bambaşka sebeplerden içeride yatarken, “17 Aralık darbe girişimi”nden tutuklanmamış olması, akla kötü ihtimaller getiriyor!.. Dilerim, tatmin edici bir açıklama yapılır!..

Bu vesileyle;

“Hem milletimize, hem memleketimize büyük geçmiş olsun” diyorum... Zira; “17-25 Aralık darbe girişimleri” başarıya ulaşmış olsaydı, bugün; ne AK Parti vardı, ne de Erdoğan!.. Devlet de, “FETÖ”nün elindeydi!..

Şükürler olsun, ucuz atlattık!..

************************************

PKK, Kürt halkının püsküllü belâsı!

Hadi, farzedelim ki, Türkiye’de “özyönetim” kurmak ya da “özerklik” ilân etmek için “vandallık” yapıyorsun!.. “Hendek” kazıyor, “barikat” kuruyorsun!.. Daha da olmadı; “cami yakıyor, minare kurşunluyor, okul basıyor”sun!..

Anladık, “Türkiye’ye düşman”sın!..

Peki be dangalak; Kuzey Irak’tan ne istiyorsun?..

“Barzani yönetimi”nden ne istiyorsun?..

Türkiye’nin bazı şehirlerini ateşe verdin, “Kürt halkı”nı göçe zorladın da, “Kuzey Irak’taki Kürtler”den ne istiyorsun?..

Mesut Barzani’nin partisi Kürdistan Demokrat Partisi, dün yaptığı “zehir-zemberek açıklama”yı Türkiye’ye yapmadı, sana yaptı eyy PKK, sana yaptı!.. Seni, “Kürt halkının düşmanı” ilân ettiler... Daha ne desinler?..

Ama sen ne yaptın?..

KDP’den yapılan bu açıklama üzerine, başını iki elinin arasına alıp düşünmek yerine; her zaman yaptığın gibi, yine “zorbalığa” başvurdun ve gittin, “yüzlerce Kürt köyünü bastın” ve köylüleri yerlerinden-yurtlarından ettin!..

Bana bak PKK, sen nesin?..

“İş” misin, “sipariş” misin?..

Kürt halkının nedir senden çektiği?..

“Belâ” mısın, nesin?..

Bu kadar “azdığına” göre, belli ki yemini çok veriyorlar...

ABD’ye, Rusya’ya ve İran’a söylesek, yemini kısarlar mı acaba?..

Sen, “Kürt” falan değilsin,

Sen “hırt oğlu hırt”ın tekisin!..

 
yeniakit