Geçen haftanın en önemli olayları, şüphesiz ki "Suriye'deki gelişmeler" ve muhabirimiz Murat Alan'ın patlattığı "bomba haber"di!..
Bir de; "Ergenekon tutukluları" olan CHP milletvekilleri Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay'ın da aralarında bulunduğu 41 sanığın "tahliye" taleplerinin reddedilmesi idi...
Suriye'deki gelişmeler malûm...
Suriye; "Kürtler, Sünnî'ler ve Nusayriler" olmak üzere "3'e bölünme"nin eşiğinde... Kürtler, daha doğrusu PKK destekli PYD'liler Kamışlı'da kontrolü ele geçirmiş durumdalar...
Şu anda, "Türkiye'deki BDP'liler", PKK'nın "3 günde devlet" kurmasının heyecanı içinde demeçler patlatmaya başladılar... Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, geçtiğimiz Cuma günü demiş ki;
"Irak'ta olduğu gibi İran'da da özerk Kürdistan olacaktır, Türkiye'de de özerk Kürdistan olacaktır, Suriye'de de özerk Kürdistan olacaktır."
Baydemir özerk Kürdistan'ın başkentlerini de Kamışlı, Diyarbakır, Erbil, Mahabad olarak saymış...
1946'DAKİ KÜRT CUMHURİYETİ!
Yalnız, bu "zafer çığlıkları" henüz "erken"dir ve bir "hüsran"la bitmesi kuvvetle muhtemeldir.
Tarihte olduğu gibi...
Malûm;
İran'da, 22 Ocak 1946'da, Sovyetler Birliği'nin destek verdiği "Mahabad Kürt Cumhuriyeti" ilan edilmiş, o zaman da Türkiye "endişe"ye kapılırken, Kürtler sevince garkolmuştu.
Ne var ki;
Mahabad Kürt Cumhuriyeti'nin ilanının üzerinden bir yıl geçmeden Sovyetler Birliği ile Amerika anlaşmışlar ve Sovyetler, İran'ı terk etmişti...
Mahabad Kürt Cumhuriyeti de 17 Aralık 1946'da sona ermişti... Yani, bu Cumhuriyet, 11 ay bile yaşayamamıştı...
İşte bu "tarihî olay"ı hatırlayarak diyoruz ki; "İranlı, Iraklı, Suriyeli ve Türkiyeli Kürtler"in birleşerek "Büyük Kürdistan" kurma hayalleri yine "hüsran"la sonuçlanabilir.
Çünkü bu;
Sadece "Türkiye"nin değil, aynı zamanda ABD ve İsrail'in de sorunudur... Bu ülkeler, şu atmosferde "Büyük Kürdistan"a razı ve hazır değillerdir!..
Demek istiyoruz ki;
Kürt halkı, PKK ve PYD'nin peşine takılıp da "yeni bir hüsran" yaşamasın!..
Zira, PKK ne kadar "Marksist" ve "Ateist" bir örgüt ise, Kürt halkı da o kadar "Sünnî Müslüman"dır!..
Ve biz, bu "Müslüman"ların, bir oyuna daha gelmelerini asla istemeyiz...
19 YILLIK YALAN
Bunu böylece ifade ettikten sonra, gelelim geçen haftanın "bomba haber"ine...
Malûmlarınız olduğu üzre, 23 Temmuz Pazartesi günü, muhabirimiz Murat Alan'ın bir haberini manşete taşıyıp, dedik ki;
"19 yıllık yalan"
Haberin spotunda da dedik ki;
"Sivas Emniyet Müdürlüğü'nde kaybolan fotoğrafları ele geçirdik... 19 yıldır saklanan bu fotoğraflar, "şeriatçılar yaktı" denilen 37 kişiden hiçbirinin yanmadığını ortaya koyuyor. Dahası; cesetlerden bazılarının enselerinden ve göğüslerinden vurularak öldürüldüğü gayet net görünüyor."
Murat Alan imzalı Akit'in bu haberi üzerine ortalık karıştı... İnternet sitelerinin tamamı bu olayı sayfalarına taşıdı ve "halkın nasıl kandırıldığını" gözler önüne serdi.
OTOPSİLER YENİLENSİN!
Peki, 19 yıl sonra bu yalanı ortaya çıkarmaktaki amacımız neydi?..
Amacımızı da 24 Temmuz Salı günkü manşetimizde açıkladık;
"Otopsiler yenilensin!"
Manşetimizin spotu şöyleydi:
"Astsubay Galip Deniz'in itirafları ve hemen sonrasında yayınladığımız şok fotoğraflar; 2 Temmuz 1993'te Sivas'ta "şeriatçı kalkışma' kılıfı altında sergilenen büyük oyunu gözler önüne serdi.
Yayınladığımız belgeler; gündemi alt üst ederken olaylarda hayatını kaybeden vatandaşların yakınları da "Mezarlar açılsın. 37 kişinin otopsisi yeniden yapılsın' dediler."
Gördüğünüz gibi;
"Erdal İnönü'nün talimatı" ile yazıldığı ve "düzmece" olduğu sonradan ortaya çıkan "otopsi raporlarının yenilenmesi"ni isteyen sadece biz değildik...
Olaylarda hayatını kaybedenlerin yakınları da, "Otopsiler yenilensin" diyorlardı.
Mesela, olaylarda yeğenini kaybeden Dört Eylül Derneği Başkanı Elvan Cantemur diyordu ki;
"Çocuklarımızın kim tarafından nasıl öldürüldüğünü bilmek hakkımız! 37 kişinin otopsilerinin düzmece olduğu kanıtlanmış oldu. Sivas olayları devlet ricali, taşeron örgütler ve otel içerisindeki aydın görünümlü provokatörler tarafından gerçekleştirilmiştir. 37 kişinin 37'sine de yeniden otopsi yapılmalıdır."
Sivas Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Fikret Ünsal ise, talebini şöyle dile getiriyordu;
"Deliller gizlendi, otel içinde bulunan kişilerin silahları dahi incelenmedi. Zamanında bu yapılmış olsaydı, bugün provokasyon önemli ölçüde aydınlatılmış olacaktı."
YA, AKİT OLMASAYDI?
Akit'in haberlerine gerek "demeçle", gerek "telefonla" destek verenler olduğu gibi, STK'lardan, merkez binamıza "ziyaret yağmuru" ile destek verenler de vardı...
Hepsi de diyordu ki;
"İyi ki Akit var."
Öyle ya; eğer Akit olmasaydı; Madımak Oteli'nde ölenler için, "Hepsi de yandı" denilerek rapor tutulanların arasında "kurşunla vurulanlar" olduğunu kim deşifre edecekti?..
Eğer Akit olmasaydı; "Aydınlar" denilen grubun içinde "silahlı katiller" bulunduğunu kim ortaya çıkaracaktı?..
PROVOKATÖRLER SAHNEDE
Akit bunları yazınca, birileri elbette "rahatsız" oldu ve etekleri tutuştu.
Nitekim; 25 Temmuz Çarşamba günü kendilerine "Duyarlı İnsanlar Platformu" adını veren ve başını "CHP'liler"in çektiği "dandik" bir örgüt, gazetemizin basıldığı matbaa şirketinin önünde toplanıp, provokasyon kokan bir girişimde bulundu. Ellerindeki siyah çelengi gazetenin basıldığı matbaa tesislerinin önüne koyamayan grup, basın açıklaması yapıp, slogan attı.
CHP'li milletvekili Ramis Topal ve eski CHP'li vekil Çetin Soysal'ın öncülük ettiği grup, gazetemize hakaret eden sözler sarfetti... Eylemcilere, matbaa çalışanları ve vatandaşlar tepki gösterdi.
Topal ve Soysal, dönemin SHP'li yöneticilerinin suçlanmalarına konu olan belgeler ve son yayınladığımız fotoğrafların dava dosyasında neden yer almadığına yönelik sorularımıza ise cevap veremedi.
CHP'lilerin suçlamalarına cevap veren gazetemizin İcra Kurulu Başkanı Mustafa Karahasanoğlu ise eylemcilere şunu sordu:
"Üstü örtülü gerçeklerin Akit tarafından ortaya çıkarılmasından neden rahatsız oluyorsunuz?"
MURAT ALAN'A SUÇ DUYURUSU
Bununla yetinmeyen "Madımak istismarcıları", 27 Temmuz Cuma günü de "Muhabirimiz Alan hakkında suç duyurusu"nda bulundular...
Evet, evet; Pir Sultan Abdal Derneği ve Sivas'ta 2 Temmuz 1993'te çıkan olaylarda ölenlerin yakınları, "19 yıllık yalan" başlıklı haberimizden dolayı "yargılamayı etkilemeye çalıştığı ve hakarette bulunduğu"(!) iddiasıyla Akit'in muhabiri Murat Alan hakkında "suç duyurusu"nda bulundular...
"Ankara Adliyesi'ne giden avukatlar Şenal Sarıhan ve Cem Yılmaz, suç duyurusu dilekçesini, İstanbul-Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'na iletilmek üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturması Bürosu'na vermiş.
Dilekçede, 23 Temmuz 2012'de Akit'te yer alan haberde, "Madımak Oteli'nde yanarak ve dumandan boğularak yaşamını yitirenlerin, kurşunlanarak öldürüldüğünün' iddia edildiği ve buna ilişkin morgda çekilen fotoğrafların yayımlandığı kaydedilmiş!..
Haberin ve fotoğrafların gerçeği yansıtmadığı savunulan dilekçede, olayla ilgili otopsi raporlarında da oteldekilerin "yanarak ve karbondioksit zehirlenmesi' sonucu öldüklerinin belirtildiği iddia edilmiş!..
Sivas olaylarına ilişkin halen devam eden davaların bulunduğu belirtilen dilekçede, söz konusu haberi hazırlayan muhabirle ilgili "yargı görevini yapanı etkileme', "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs', "halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme', "yayın yolu ile hakaret', "kişinin hatırasına hakaret' ve "iftira' suçlamalarında bulunulmuş!..
KATİBİ KİM ÖLDÜRDÜ?
Bu iddia ile "suç duyurusu"nda bulunan avukatlara biz de dedik ki;
"Biz, Madımak Oteli'nde ölenlerin tamamı kurşunlanarak öldürülmüştür demiyoruz... Elbette çoğu dumandan zehirlenerek ölmüşlerdir... Ama ölenlerin bir kısmı, otel içinden açılan ateşle, evet kurşunla öldürülmüştür!..
Bunların başında da;
Otel katibi Ahmet Öztürk gelmektedir... Ahmet Öztürk; otel içinden açılan ateşle ensesinden vurulmuştur..."
İstiyoruz ki;
Ahmet Öztürk başta olmak üzere, otel içinden sıkılan kurşunlarla kimler öldürülmüştür, onları öldüren kurşunlar kimin veya kimlerin silahından çıkmıştır, bu ortaya çıkarılsın!..
Bunların ortaya çıkması için mezarlar açılsın, otopsiler yeniden yapılsın!.. Ki, kimler dumandan zehirlenmiştir, kimler kurşunla öldürülmüştür ve onları öldüren aydın kisveli katiller kim veya kimlerdir?..
19 yıldır tek istediğimiz bu!..
... VE OTOPSİ İHTİMALİ
Onlar "suç duyurusu"nda bulunadursun, geçtiğimiz Cuma günü gelen ve bizim de "Otopsi için ilk adım" başlığıyla manşete taşıdığımız haber; "Akit'in ne kadar haklı" ve ne kadar "doğru yolda" olduğunu bir kere daha gösterdi.
Haber, özetle şuydu:
"Sivas davasında 33 kişiyi idama mahkûm eden Ankara 1 Nolu DGM'nin Başkanı Orhan Karadeniz'in Akit'e yaptığı açıklamalar, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nu harekete geçirdi... Hakim Orhan Karadeniz, eski savcılar Nusret Demiral, Talat Şalk ve dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin'i ifadeye çağıran komisyon, gerekli görülmesi halinde yeniden otopsi yapılması için rapor hazırlayabilecek."
Akit'e konuşan 28 Şubat Alt Komisyonu Sözcüsü Çankırı Milletvekili İdris Şahin diyordu ki;
"Çorap söküğü gibi adım adım ilerliyoruz. Sivas'ta ne yaşandı ise tüm çıplaklığı ile ortaya koyacağız... Ve çıkan sonuca göre hangi kuruma ne görev düşerse, yapılması gereken ne ise o yapılacaktır. Ölenler üzerinde otopsi yapılması gerekirse, otopsi yapılacaktır. Başka başka sorumlular tespit edilmişse, onlar hakkında davalar açılacaktır."
Yani, alınacak bu ifadelerle Madımak ve Başbağlar'da meydana gelen vahşetin, bir "derin tezgah" olduğu ortaya çıkarılacak ve "Sivas rantı"nı 19 yıldır yiyen çevrelerin kozları da ellerinden alınacaktır.
Olayı, 1993'ten bu yana ısrarla takip ettik ve sonunda şükürler olsun ki; "ifade" aşamasına getirdik!..
Sırada "otopsi" var!..
Şükürler olsun...
Gerçekten de;
"İyi ki Akit var."
Selam ve saygılarımızla...
yeniakit