21. yüzyıla ilişkin düşler acı verici şekilde yok oluyor. Yirmi yıl önce bugünü öngörmek mümkün müydü? Sovyetler çökmüş, yepyeni ve adil bir dünya kuruluyordu. Süper Amerika, zenginliği, refahı, adaleti, demokrasiyi yayacaktı. İnsanlık; iki dünya savaşı bir de Soğuk Savaş'ı içeren yüz yıl yılı geriden bırakıyor, parlak bir gelecek inşa ediliyordu. Hayallerin sınırı yoktu. Batılı yaşam tartı bütün dünyaya yayılacaktı. İmrenilen hayat tarzı Asya'nın, Afrika'nın ücra köşelerine kadar ulaşacaktı.
Her ne kadar birkaç yıl sonra bunun böyle olmayacağını anlasak da, her ne kadar bencilce politikaların nerelere ulaşacağını tahmin etsek de, her ne kadar açgözlü işgallerin bize nasıl bir gelecek hazırladığını öngörsek de, gerçeklerle yüzleşmemiz bugüne kaldı. 20 yıl sonraya. Dünyayı yeniden dizayn etmeye girişenlerin çaresizliklerini gördüğümüz günlere. Dünyaya şekil vermeyi, insanlığı kurtarmayı, yeryüzünü "adam etmeyi" planlayanlar, bakalım kendilerini kurtarmayı becerebilecekler mi?
Krizin siyasi sonuçlarına geleceğim yine. Amerika ve Avrupa'nın iki büyük projesi daha bugünden çöktü. Bu iki proje, dünyanın geleceğine ilişkin en köklü projeydi. Başkası da yoktu. Avrupa Birliği'nin genişleme perspektifi ile Amerika'nın küresel liderlik projesi ne hale geldi bakar mısınız!
İşgaller, enerji, projeleri, askeri güvenlik stratejileri, Ortadoğu'ya yerleşme, Orta Asya'ya yerleşme, Avrasya kuşağını kontrol etme, Doğu Avrupa'yı "Yeni Avrupa" olarak farklı bir güce dönüştürme, nüfuz alanı oluşturulacak bölgelerde haritaları yeniden çizme gibi örneklerle izlediğimiz ABD açılımı, daha doğrusu ABD'nin küresel yayılmacı hamleleri hızla geriliyor. Ortadoğu'yu demokratikleşme projesi çöktü. Ukrayna'dan Gürcistan'a ve Kırgızistan'a uzanan "Kadife Devrim" projeleri çöktü. Washington yirmi yıldır üzerine çalıştığı projelere ayıracak kaynak ve enerji bulamaz hale geldi. Bölgesel direnci yok sayanlar, krizin gazabına uğradı. Artık bu bölgeler, eskisi kadar ABD nüfuzunda olmayacak. Kendi hareket alanlarını daha kolay belirleyecek. Kendi yollarını daha özgür çizecek. Belki bölgesel sorunlara kendileri müdahale etmek zorunda kalacak. ABD desteğiyle gelecek hayali kuranlar yalnızlaşıyor.
Avrupa Birliği daha mı iyi durumda. AB genişleme perspektifine bakalım. Brüksel'deki kriz toplantısı her şeyi açıkça önümüze serdi. AB'nin merkez üyeleri, Batı Avrupa ülkeleri, sonraları kendilerine katılanlara hiç de cömert olmayacak. Eski Sovyet ülkelerini krize karşı yapayalnız bıraktılar. Şimdilik 190 milyar euro desteğe ihtiyacı olan, 300 milyara çıkması beklenen kriz önlemlerinde onlara destek vermeyecek. Çünkü Doğu Avrupa'nın çöküşü onları da çökertecek büyüklükte. "Yeniden Demir Perde" sözü boşuna söylenmiyor. Bu coğrafyada rejimlerin değişmesi, yeni iç gerginliklerin çıkması, devletlerin çökmesi ihtimali var. Öyleyse, Doğu Avrupa'nın çöküşüne karşı çaresiz kalan AB için nasıl bir gelecek söz konusu olabilir? Yıllardır üzerinde çalıştıkları, kaynak ve emek verdikleri bir büyük proje suya mı düşüyor? Nasıl oldu da bu kadar umut verdikleri ülkeleri bir çırpıda kendi başlarına bırakabildiler? Hem ABD'nin hem de AB'nin, Rusya ve diğer merkez güçlere karşı garnizon ülkelere dönüştürdüğü, imparatorluk projelerinin merkez bölgeleri olan bu ülkeler nasıl oluyor da yapayalnız bırakılıyor?
Elbette sadece AB ve ABD krizde değil. Elbette sadece Doğu Avrupa ülkeleri çöküşte değil. Latin Amerika'da. Ortadoğu'da, Asya'da kriz derin sarsıntılara yol açıyor, açmaya da devam edecek. Ama küresel sistemin ana aktörlerini hiç bu kadar çaresiz görmemiştik. Bu ilk kez oluyor. Mesela ABD'de mortgage tamamen çöktü. Otomobil endüstrisi çöküşün eğişinde. Finans sektörü devlet desteğiyle ayakta kalmaya çalışıyor. İşsizlik hızla tırmanıyor. ABD ekonomisi ürkütücü bir şekilde yeni bir döneme giriyor. Hemen bütün merkez ekonomileri benzer durumda. Bir çok ülkede şirketlerin değil devletlerin çöküşü tartışılıyor artık. İşte, bu gerçek bugün Doğu Avrupa'ya nasıl yansıyor, ABD ve AB'nin iki büyük stratejisini nasıl çökme aşamasına getiriyor görmeliyiz. Böyle bir okumayla krizin siyasal sonuçlarını öngörmeye çalışmalıyız.
Şimdi dünya ekonomisi için "Şok ve Dehşet" kararlar alınması isteniyor. Tıpkı İkinci Dünya Savaşı sonrası yapıldığı gibi. Ama görünen, merkez güçlerin oldukça isteksiz oluşu. Ciddi bir uluslararası irade söz konusu değil. AB'de birlik düşüncesi zayıflarken, yeni üyeler kaderleriyle baş başa bırakılırken ana aktörler de kendi içinde ayrışıyor. Mesela Almanya, bütün Avrupa ile çökmektense kendi yoluna çizmeye doğru gidiyor. Çünkü Almanya batarsa bütün Avrupa batacak. Bu, belki de AB içinde bir başka ortaklığı gündeme getirecek.
Şimdilik krizin uluslararası boyutta iki siyasi sonucu dikkatimizi çekiyor. Daha doğrusu iki kurban. AB'nin genişleme perspektifi ilk darbeyi yiyecek olanı. Diğeri ise ABD'nin küresel liderlik projeleri. Demokrasi, özgürlükler, çok kültürlülük, birlikte yaşama, klasik ittifak ilişkileri ağır yara alıyor. Devletlerin daha müdahaleci olacağı, ekonominin kontrol altına alınacağı, serbest piyasa sisteminin kısıtlanacağı bir dönem bu.
Bugünleri dikkatle izleyelim. AB genişlemesinin durmak üzere olduğunu, Washington merkezli dönüşüm projelerinin çöktüğünü, "Yeni Avrupa"nın çöktüğünü, merkez güçlerin hızla içeri çekilip kendi sorunlarına gömülmeye başladığını görelim.