22 Gün Savaşı, 11 Gün Savaşı...

Hakan Albayrak

Gazze’den İsrail’e yönelen tehdidi kesin olarak bertaraf edeceklerini öteden beri söyleyip duran İsrailli yöneticiler bu sefer de geri adım attılar; HAMAS’ın silahlı kanadı olan İzzeddin Kassam Tugayları’nın belini kırma hayallerini bir kere daha rafa kaldırıp ateşkes dediler.

Mısır’ın ara buluculuğu ile anlaşmaya varıldı; İsrail Gazze’ye saldırılarını durdurdu, HAMAS da İsrail’e füze yağmurunu kesti.

Hayırlı olsun.

Hamas Sözcüsü Abdullatif el-Kanu’nun yorumu: “İşgal, Filistin direnişinin saldırılarının önünde duramadı ve kaçtı. İstediğini elde edemedi. Direniş, halkımızın ve kutsal yerlerin koruyucusu olmaya devam edecek.”

***

Bir tarafta Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere Batı dünyasının ve dahî malum Arap ülkelerindeki rejimlerin tam desteğine sahip, en ileri teknoloji ürünü silahlarla donatılmış ‘orantısız güç’ İsrail…

Öbür tarafta 1967’den 2005’e kadar işgal ve 2007’den bu yana ambargo ve abluka altında bulunan, Batı dünyasının ölüme terk ettiği, İslam dünyasının doğru dürüst sahip çıkmadığı, kendi başının çaresine bakmak için akla karayı seçen yoksul ve yaralı Gazze’de muazzam imkânsızlıklar içinde geliştirdiği ilkel füzelerle İsrail’e direnen HAMAS…

Ama ateşkesi HAMAS’tan önce İsrail istedi.

İsrail’in yenildiğini ve geri adım attığını söyleyen Faslı düşünür Ebu Zeyd el-Mukri el-İdrisi’ye göre “Tüm dünyanın İsrail’in yanında durmasına rağmen İzzeddin el-Kassam Tugaylarının gönderdiği sınırlı sayıda füze İsrail’in canını acıttı ve İsrail müzakerelere başlayıp arabuluculuk yoluyla teslim oldu”. (Kaynak: www.timeturk.com)

***

27 Aralık 2008’de başlayan “22 Gün Savaşı”nın ardından Yeni Şafak’ta yazdığım bir yazıda şöyle demiştim:

“Ne oldu şimdi? El-Kassam roketlerinin kökü mü kurudu? Direniş ordusu mu dağıldı? HAMAS’ın beli mi kırıldı? Yok öyle bir şey. Filistinli mücahitler Gazze’ye yönelik İsrail saldırılarının başından sonuna kadar işgal topraklarına roket atmayı sürdürdüler. Şehit olan mücahit sayısı 50’nin altında; HAMAS’ın ordusu yerinde duruyor, roketleri de tükenmedi. ‘Roket sorunu çözülecek, HAMAS’ın askeri varlığı tamamen yok olacak’ diye ilan ettiği hedefe ulaşamadığı halde Gazze harekâtını durduran İsrail, askerî bakımdan başarısız olduğunu, El-Kassam Tugayları’na gücünün yetmediğini, HAMAS karşısında yenilgiye uğradığını resmen değilse de fiilen kabul etmiş bulunuyor. Siyonist İşgal Rejimi’nin bir tek başarısı var: Savunmasız insanları kitleler halinde katletme başarısı. Alçağı öldür, hakkını yeme: Bu konuda ABD’den başka kimse İsrail’in eline su dökemez.”

Bu sefer de aynı şey oldu ama İsrail bu sefer 22 gün değil sadece 11 gün dayanabildi direnişe; yıllar geçtikçe azalıyor dayanma gücü.

Kassam füzeleri İsrail’in ileri teknoloji ürünü silah sistemlerine kıyasla hâlâ ilkel olsa da, 10 yıl öncekilerden daha gelişmiş.

Ve bazen nicelik niteliği yaya bırakabiliyor; tanesi 800 dolara mal olan füzeler sürüyle gönderildiğinde milyarlarca dolarlık “Demir Kubbe”yi delik deşik edebiliyor; İsrail’in kuruluşundaki temel iddialardan biri olan ‘Dünya Yahudileri için güvenli bir liman’ iddiasını sarsarak İsrail halkında ‘Sahiden mutlu ve huzurlu bir geleceğimiz olabilir mi bu topraklarda?’ tereddüdünün yaygınlaşmasına yol açabiliyor; Siyonist projenin ufkunu karartabiliyor.

Ve dünya dönmeye devam ediyor.

Ve HAMAS, füzelerini her gün biraz daha geliştiriyor.

Ve İsrail’le imzaladığı anlaşmaların hayrını göremeyen El-Fetih’in -veya onu tasfiye edecek başka bir örgütün- bir gün Batı Şeria’yı Gazze gibi füzeli direnişe sevk etmesi ihtimal dahilinde.

Gazze kapısını İsrail adına kapalı tutan Mısır’daki rejimin tavrının -veya kendisinin- değişmesi de ihtimal dahilinde.

Batı Şeria’nın yanı başındaki Ürdün devletinin İsrail dostu olarak kalacağının da garantisi yok.

Dünya dönüyor, evet.

Ve Türkiye’nin silah sanayii gelişiyor, İHA’ları-SİHA’ları “savaş kurallarını değiştirdi” diye dillere destan oluyor…

Bir gün Türkiye’nin Mısır ve/yahut Ürdün üzerinden Filistin direnişinin yardımına koşma imkânına kavuşmayacağı ve o imkânı hakkıyla değerlendirmeyeceği ne malum?

***

El-Fetih hâlâ “1967 Sınırları” diyorken ve HAMAS’ın 2017’de ilan ettiği “Yeni Siyaset Belgesi”nde de “Filistin toprağının hiçbir parçasından vazgeçmemekle beraber, 4 Haziran 1967 sınırları içinde başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını -hicrete zorlanan Filistinlilerin geri dönüş hakkının teslim edilmesi şartıyla- ulusal uzlaşı formülü olarak görmekteyiz” deniliyorken, İsrail, uluslararası hukukun (ilgili BM Güvenlik Konseyi kararlarının) da vazettiği bu formülü bir an evvel kabul ederse iyi eder.

Dünya döndükçe kaybedebileceği mevziler “1967 Sınırları”nın ötesine de geçebilir zira.

Anadolu ve Suriye’yi çiğneyip geçen Avrupalılar 1099’da Kudüs’ü işgal ettiklerinde onların gücüyle baş edilebileceğine ihtimal veren hiçbir ‘uluslararası gözlemci’ yoktu belki; ama 88 sene sonra Selahaddin komutasındaki İslam ordusu Hıttin Muharebesi’nde Haçlı ordusunu mahvederek Kudüs’ü kurtardı ve bundan sonra düzenlenen yedi Haçlı seferine rağmen Avrupalılar Ortadoğu’da tutunamadılar, bu topraklardan tamamen çekilmek zorunda kaldılar.

Esasen bir ‘Avrupalı işgalci göçmen devleti’ olan İsrail’in uzlaşmazlığı, mağrurluğu, azgınlığı da uzun vadede böyle bir akıbeti davet ediyor olabilir.