22 Temmuz"un rövanşı... Ya da Ergenekon"un 100. yılı!
Bizim Abdurrahman Dilipak'ın da dün yazdığı gibi, Türkiye'nin yıllık pirinç tüketimi 600 bin ton civarında... Bunun 450 bin tonunu kendimiz üretiyoruz...
150 bin tonluk açık da, "ithalat" yoluyla karşılanıyor... Şu an "160 bin tonluk pirinç stoku" var... 120 bin tonluk da "ithalat bağlantısı" yapılmış... Demek oluyor ki; "280 bin ton pirincimiz" var... Oysa "piyasa"nın Eylül'e kadar olan talebi 200 bin ton!.. Bu demektir ki "80 bin ton fazlamız" var...
İşte bu noktada, sormanın tam sırasıdır: "Hâl bu iken, bu pirinç krizi de nereden çıktı?"
Her zaman derim;
"Keriz'i çok olan bir ülkede kriz hiç eksik olmaz!"
"Pirinç krizi" de böyle!..
Aslında, ortada "kriz" filan yok... Ama birileri öyle bir "kriz pompalaması" yaptılar, "parayla tuttukları" üç-beş kişiyi öyle bir "pirinç kuyruğu"(!)na soktular ki; gören de, "Karaoğlan'lı kara günler" geri geldi zanneder!..
Oysa, yok böyle bir kuyruk!..
Hem, bu millet o kadar enayi mi ki, "pirinç kuyruğu"na girsin?.. Pirinç pilavı yiyeceğine 3-5 gün "bulgur pilâvı" yer de, yine girmez pirinç kuyruğuna!..
Ama, "medya" özellikle pompaladı "kriz" haberlerini... Sadece "kriz" mi, "pahalılığın geri döndüğünü" de pompaladılar!..
Kartel gazeteleri ve televizyonlarına bakanlar, herhalde "ülke battı, batıyor" telaşına kapılmıştır!..
Öyle ya;
Dünyadaki "Global kriz" veya "küresel ısınma"dan dolayı çekilen "gıda" sıkıntısı bir gerçek!.. Demek ki, Türkiye de bundan nasibini almış!..
İnsanlar böyle düşünür!..
Dolayısıyla, şu soruyu hiç sormaz:
"Global krizin gıda fiyatlarına etkisi yüzde 20 civarındayken, nasıl oluyor da Türkiye'ye etkisi yüzde 130 civarında oluyor?"
Evet, bu soruyu sormuyor insanlar!..
Niye sormuyor?..
Çünkü, toplumumuz "okuyan" değil, "seyreden" ve dahası seyrettiğine inanan insanlarla doldu!..
Bir "koyun sürüsü" sanki!..
Güt, güdebildiğin kadar!..
Hani, "kriz"e girdiklerinde "uyuşturucu bağımlıları"na her istediğinizi yaptırırsınız ya, "televizyon bağımlıları"nın da onlardan farkı yok!..
Ne söyleseniz inandırırsınız!..
Kartel televizyonları da, bir "kriz"in varlığına inandırdı insanları!..
"GÖZLERİ O KADAR DÖNMÜŞ Kİ!
Yalnız, şu da var:
Bugüne kadar olduğu gibi, bu "kriz" de bir "saman alevi" gibi parladı ve söndü!..
Hem de, bundan önceki "tüm operasyonlar" gibi!..
Malûm;
Özellikle son iki yılda, "ülkeyi gerilime sokacak" her yolu denediler!..
"Silah"ları ateşlediler!..
"Bomba"ları patlattılar!
"Suikast"lar düzenlediler!..
"Cinayet"ler işlediler!..
"Üniversite"leri kışkırttılar!
"Rektör"leri sokağa döktüler!
"Döviz"le ve "Borsa"yla oynadılar!..
"Dernek"lere "miting"ler düzenlettiler!..
"Kartel medyası"nı ateşlediler!..
Ama olmadı, olmadı, olmadı!..
Ne yaptılarsa, olmadı!..
Türk halkı, "dolma"ları asla yutmadı!..
Silahlar, hep geri tepti!..
Bilesiniz ki, çıkarmaya çalıştıkları bu "son kriz" de geri tepecek!.. Bir kere daha, "umdukları dağlara, karlar yağacak!"
Hiç şüpheniz olmasın; "pirinç krizi" ya da "gıda krizi" olarak pompalanan bu son krizin "ekonomi" ile hiçbir ilgisi yoktur!..
Krizin adı, "Ergenekon krizi"dir!..
Bakın, ne diyor yazarın biri:
"AKP, türban adımını atarak Ulusalcıları tahrik etti. Yani ilk eşik aşılmış oldu: Şimdi Ulusalcılar tüm nükleer silahlarını AKP'ye yöneltmiş durumda.
AKP türban konusunda geri adım atmadığı veya örneğin, bazı bakanlarını değiştirerek, kamuoyundaki bilinen kuşku ve kaygıları gidermek için bir iyi niyet gösterisinde bulunmadığı, başka bir deyişle, atacağı adımlar konusunda kesin kararlı, geri dönme niyetinde olmadığını gösterirse, Ulusalcılar nükleer füzelerini ateşleyecekler.
Partinin kapanması, liderlerinin ve öne çıkmış siyasetçilerinin yasaklanmasının yaratacağı şok inanılmaz çalkantıları da beraberinde getirecek.
AKP tutum değiştirmezse, Türkiye'yi imha stratejisi devreye sokulacak ve düğmeye basılacak."
Görüyor musunuz, "gözü dönmüş"lüğün boyutunu?..
"AKP eğer tutum değiştirmezse" imiş, "Türkiye'yi imha" stratejisi devreye sokulacakmış!..
Bu, ne demek?..
"Türkiye umurlarında değil" demek!..
Demek oluyor ki;
"Söz konusu olan Ergenekon'un hakimiyeti ise, Türkiye teferruattır!"
Yani, Türkiye bile "imha" edilebilir!..
İTTİHAT-TERAKKİ'NİN 100. YILI!
Burada kastedilen "Ulusalcı"lar veya "Ulusolcu"lar, elbette "Ergenekon Terör Örgütü"dür!.. Hani, "vatansever" pozlarına bürünüp, gerekirse "Türkiye'yi imha etmeyi" bile düşünen bir örgüt!..
Geçenlerde "Yılmaz Ağabey" ile sohbet ediyorduk... "Biliyor musun?" dedi; "Bunların eylemi 23 Temmuz 2008'e kadar artarak devam eder!"
"Niye" dedim; "Niye 23 Temmuz 2008?"
"Çünkü" dedi;
"Ergenekon'cuların temeli, kısaca İT olarak ifade ettiğimiz İttihat Terakki'ye kadar uzanır... Gerçi, ondan da öncesi vardır ama, tarih sahnesine resmî olarak çıkışları, İttihat Terakki ile başlar!.. İttihat Terakki'nin kuruluş yılı da, 1908'dir!.."
Sonra devam etti Yılmaz Ağabey;
"1908, ülkemiz tarihinde önemlidir.
O kadar ki, 1938'e kadar bayram olarak kutlamıştır.
Sultan Abdülhamit'e karşı o tarihte en güçlü muhalefet odakları Rumeli vilayetinde ve bu vilayetin başkenti olan Selanik'teki askeri birlikler idi... Bu birlikler 1907'de yurtdışındakilerle irtibat kurarak, asker-sivil birleşerek, Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti adı altında birleştiler.
Devrim yapacaklardı. "2007'deki darbe çabaları"nı hatırlarsak, aslında "1907'nin de yüzüncü yılını kutlamak" istemiş olabilirler!..
Hareket, 1908 Temmuz başlarında hız kazandı.
3 Temmuz'da Binbaşı Resneli Niyazi Bey, ardından Binbaşı Enver Bey isyan ederek, birlikleriyle beraber dağa çıktılar.
7 Temmuz'da bölgedeki durumu teftiş etmek için İstanbul'dan gönderilen Birinci Ferik (Korgeneral) Şemsi Paşa Manastır'da bir İttihat ve Terakki fedaisi tarafından vurularak öldürüldü.
23 Temmuz'da Selanik ve Manastır hükümet konaklarını ele geçiren "isyancı"lar, "meşrutiyetin ilanı"nı talep ettiler.
24 Temmuz'da, padişahın isteğiyle İstanbul'da Kanun-i Esasi'yi yeniden yürürlüğe sokan kararname ilan edildi.
"Hürriyetin İlanı" olarak adlandırılan bu olayın şimdilerde "100. yılı"nı yaşıyoruz!..
Bu o kadar önemli bir tarih ki, İttihatçı güruhu tarafından; 23 Temmuz, Türkiye'de 1935 yılına kadar "Hürriyet Bayramı" olarak kutlanmıştır.
Hangi "hürriyet" ve hangi "bayram" ise!
Yani, "Ergenekon asıl hamlesini Temmuz'a kadar yapacak" dersek acaba yanlış mı düşünmüş oluruz?
Ayrıca 22 Temmuz 2007'nin de rövanşı olmak üzere...
Bu kadar tarih ifadesini "hurufî" paranoya ile geçiştirmeyelim... Bu İttihatçı taifesi tahminlerin ötesinde "hurufî"dir."
Siz, ne dersiniz?.. Bana öyle geliyor ki, Yılmaz Ağabey, pek de haksız sayılmaz!..
Zira, biraz önce de dediğim gibi; "kartel medyasının desteği"ni arkalarına alan "Ergenekoncu çete"ler ile onlara "yardım ve yataklık" eden "kriz lobileri" sürekli "üretim" halinde!..
Habire, "kriz" üretiyorlar!..
Alın işte;
Bir de Kamer Genç krizi çıktı başımıza!..
Ne lâf dinler, ne lâftan anlar!..
Adamın duruşu bile kriz!..
Daha ne diyeyim;
23 Temmuz'a kadar sabır!..
----------
Medyanın demokrasi anlayışı!
"Medyanın tavrı"na bakar mısınız?.. AK Partili milletvekillerinin Kamer Genç'in üzerine yürümesine, "İşte AKP demokrasisi... Az kalsın Kamer Genç'i linç edeceklerdi!.. Kamer Genç'i linç edilmekten CHP, MHP ve DSP'li milletvekilleri kurtardı" derlerken, Meclis Adalet Komisyonu'nda yaşanan olayı da; "Hah şöyle!.. Muhalefet dediğin böyle olur" pohpohlaması ile verdiler!..
Peki ne oldu Adalet Komisyonu'nda?..
Kamer Genç'i "linç"(!) edilmekten kurtaran CHP ve MHP'liler, Meclis Adalet Komisyonu'nda bir "polis amiri"ni tartaklamışlar!..
İşte, gazetenin biri buna, "Hah şöyle" diyor; "Muhalefet dediğin, direniş dediğin böyle olur!"
Demek oluyor ki; hem insanları "tahrik" eden, hem de "beni öldürecekler!" diye "şov" yapan Kamer Genç'in üzerine yürümek "linç" oluyor ama "polis amirinin tartaklanması" demokratik direniş!..
Severim böyle "medyabaz"ları!..
vakit
Bizim Abdurrahman Dilipak'ın da dün yazdığı gibi, Türkiye'nin yıllık pirinç tüketimi 600 bin ton civarında... Bunun 450 bin tonunu kendimiz üretiyoruz...
150 bin tonluk açık da, "ithalat" yoluyla karşılanıyor... Şu an "160 bin tonluk pirinç stoku" var... 120 bin tonluk da "ithalat bağlantısı" yapılmış... Demek oluyor ki; "280 bin ton pirincimiz" var... Oysa "piyasa"nın Eylül'e kadar olan talebi 200 bin ton!.. Bu demektir ki "80 bin ton fazlamız" var...
İşte bu noktada, sormanın tam sırasıdır: "Hâl bu iken, bu pirinç krizi de nereden çıktı?"
Her zaman derim;
"Keriz'i çok olan bir ülkede kriz hiç eksik olmaz!"
"Pirinç krizi" de böyle!..
Aslında, ortada "kriz" filan yok... Ama birileri öyle bir "kriz pompalaması" yaptılar, "parayla tuttukları" üç-beş kişiyi öyle bir "pirinç kuyruğu"(!)na soktular ki; gören de, "Karaoğlan'lı kara günler" geri geldi zanneder!..
Oysa, yok böyle bir kuyruk!..
Hem, bu millet o kadar enayi mi ki, "pirinç kuyruğu"na girsin?.. Pirinç pilavı yiyeceğine 3-5 gün "bulgur pilâvı" yer de, yine girmez pirinç kuyruğuna!..
Ama, "medya" özellikle pompaladı "kriz" haberlerini... Sadece "kriz" mi, "pahalılığın geri döndüğünü" de pompaladılar!..
Kartel gazeteleri ve televizyonlarına bakanlar, herhalde "ülke battı, batıyor" telaşına kapılmıştır!..
Öyle ya;
Dünyadaki "Global kriz" veya "küresel ısınma"dan dolayı çekilen "gıda" sıkıntısı bir gerçek!.. Demek ki, Türkiye de bundan nasibini almış!..
İnsanlar böyle düşünür!..
Dolayısıyla, şu soruyu hiç sormaz:
"Global krizin gıda fiyatlarına etkisi yüzde 20 civarındayken, nasıl oluyor da Türkiye'ye etkisi yüzde 130 civarında oluyor?"
Evet, bu soruyu sormuyor insanlar!..
Niye sormuyor?..
Çünkü, toplumumuz "okuyan" değil, "seyreden" ve dahası seyrettiğine inanan insanlarla doldu!..
Bir "koyun sürüsü" sanki!..
Güt, güdebildiğin kadar!..
Hani, "kriz"e girdiklerinde "uyuşturucu bağımlıları"na her istediğinizi yaptırırsınız ya, "televizyon bağımlıları"nın da onlardan farkı yok!..
Ne söyleseniz inandırırsınız!..
Kartel televizyonları da, bir "kriz"in varlığına inandırdı insanları!..
"GÖZLERİ O KADAR DÖNMÜŞ Kİ!
Yalnız, şu da var:
Bugüne kadar olduğu gibi, bu "kriz" de bir "saman alevi" gibi parladı ve söndü!..
Hem de, bundan önceki "tüm operasyonlar" gibi!..
Malûm;
Özellikle son iki yılda, "ülkeyi gerilime sokacak" her yolu denediler!..
"Silah"ları ateşlediler!..
"Bomba"ları patlattılar!
"Suikast"lar düzenlediler!..
"Cinayet"ler işlediler!..
"Üniversite"leri kışkırttılar!
"Rektör"leri sokağa döktüler!
"Döviz"le ve "Borsa"yla oynadılar!..
"Dernek"lere "miting"ler düzenlettiler!..
"Kartel medyası"nı ateşlediler!..
Ama olmadı, olmadı, olmadı!..
Ne yaptılarsa, olmadı!..
Türk halkı, "dolma"ları asla yutmadı!..
Silahlar, hep geri tepti!..
Bilesiniz ki, çıkarmaya çalıştıkları bu "son kriz" de geri tepecek!.. Bir kere daha, "umdukları dağlara, karlar yağacak!"
Hiç şüpheniz olmasın; "pirinç krizi" ya da "gıda krizi" olarak pompalanan bu son krizin "ekonomi" ile hiçbir ilgisi yoktur!..
Krizin adı, "Ergenekon krizi"dir!..
Bakın, ne diyor yazarın biri:
"AKP, türban adımını atarak Ulusalcıları tahrik etti. Yani ilk eşik aşılmış oldu: Şimdi Ulusalcılar tüm nükleer silahlarını AKP'ye yöneltmiş durumda.
AKP türban konusunda geri adım atmadığı veya örneğin, bazı bakanlarını değiştirerek, kamuoyundaki bilinen kuşku ve kaygıları gidermek için bir iyi niyet gösterisinde bulunmadığı, başka bir deyişle, atacağı adımlar konusunda kesin kararlı, geri dönme niyetinde olmadığını gösterirse, Ulusalcılar nükleer füzelerini ateşleyecekler.
Partinin kapanması, liderlerinin ve öne çıkmış siyasetçilerinin yasaklanmasının yaratacağı şok inanılmaz çalkantıları da beraberinde getirecek.
AKP tutum değiştirmezse, Türkiye'yi imha stratejisi devreye sokulacak ve düğmeye basılacak."
Görüyor musunuz, "gözü dönmüş"lüğün boyutunu?..
"AKP eğer tutum değiştirmezse" imiş, "Türkiye'yi imha" stratejisi devreye sokulacakmış!..
Bu, ne demek?..
"Türkiye umurlarında değil" demek!..
Demek oluyor ki;
"Söz konusu olan Ergenekon'un hakimiyeti ise, Türkiye teferruattır!"
Yani, Türkiye bile "imha" edilebilir!..
İTTİHAT-TERAKKİ'NİN 100. YILI!
Burada kastedilen "Ulusalcı"lar veya "Ulusolcu"lar, elbette "Ergenekon Terör Örgütü"dür!.. Hani, "vatansever" pozlarına bürünüp, gerekirse "Türkiye'yi imha etmeyi" bile düşünen bir örgüt!..
Geçenlerde "Yılmaz Ağabey" ile sohbet ediyorduk... "Biliyor musun?" dedi; "Bunların eylemi 23 Temmuz 2008'e kadar artarak devam eder!"
"Niye" dedim; "Niye 23 Temmuz 2008?"
"Çünkü" dedi;
"Ergenekon'cuların temeli, kısaca İT olarak ifade ettiğimiz İttihat Terakki'ye kadar uzanır... Gerçi, ondan da öncesi vardır ama, tarih sahnesine resmî olarak çıkışları, İttihat Terakki ile başlar!.. İttihat Terakki'nin kuruluş yılı da, 1908'dir!.."
Sonra devam etti Yılmaz Ağabey;
"1908, ülkemiz tarihinde önemlidir.
O kadar ki, 1938'e kadar bayram olarak kutlamıştır.
Sultan Abdülhamit'e karşı o tarihte en güçlü muhalefet odakları Rumeli vilayetinde ve bu vilayetin başkenti olan Selanik'teki askeri birlikler idi... Bu birlikler 1907'de yurtdışındakilerle irtibat kurarak, asker-sivil birleşerek, Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti adı altında birleştiler.
Devrim yapacaklardı. "2007'deki darbe çabaları"nı hatırlarsak, aslında "1907'nin de yüzüncü yılını kutlamak" istemiş olabilirler!..
Hareket, 1908 Temmuz başlarında hız kazandı.
3 Temmuz'da Binbaşı Resneli Niyazi Bey, ardından Binbaşı Enver Bey isyan ederek, birlikleriyle beraber dağa çıktılar.
7 Temmuz'da bölgedeki durumu teftiş etmek için İstanbul'dan gönderilen Birinci Ferik (Korgeneral) Şemsi Paşa Manastır'da bir İttihat ve Terakki fedaisi tarafından vurularak öldürüldü.
23 Temmuz'da Selanik ve Manastır hükümet konaklarını ele geçiren "isyancı"lar, "meşrutiyetin ilanı"nı talep ettiler.
24 Temmuz'da, padişahın isteğiyle İstanbul'da Kanun-i Esasi'yi yeniden yürürlüğe sokan kararname ilan edildi.
"Hürriyetin İlanı" olarak adlandırılan bu olayın şimdilerde "100. yılı"nı yaşıyoruz!..
Bu o kadar önemli bir tarih ki, İttihatçı güruhu tarafından; 23 Temmuz, Türkiye'de 1935 yılına kadar "Hürriyet Bayramı" olarak kutlanmıştır.
Hangi "hürriyet" ve hangi "bayram" ise!
Yani, "Ergenekon asıl hamlesini Temmuz'a kadar yapacak" dersek acaba yanlış mı düşünmüş oluruz?
Ayrıca 22 Temmuz 2007'nin de rövanşı olmak üzere...
Bu kadar tarih ifadesini "hurufî" paranoya ile geçiştirmeyelim... Bu İttihatçı taifesi tahminlerin ötesinde "hurufî"dir."
Siz, ne dersiniz?.. Bana öyle geliyor ki, Yılmaz Ağabey, pek de haksız sayılmaz!..
Zira, biraz önce de dediğim gibi; "kartel medyasının desteği"ni arkalarına alan "Ergenekoncu çete"ler ile onlara "yardım ve yataklık" eden "kriz lobileri" sürekli "üretim" halinde!..
Habire, "kriz" üretiyorlar!..
Alın işte;
Bir de Kamer Genç krizi çıktı başımıza!..
Ne lâf dinler, ne lâftan anlar!..
Adamın duruşu bile kriz!..
Daha ne diyeyim;
23 Temmuz'a kadar sabır!..
----------
Medyanın demokrasi anlayışı!
"Medyanın tavrı"na bakar mısınız?.. AK Partili milletvekillerinin Kamer Genç'in üzerine yürümesine, "İşte AKP demokrasisi... Az kalsın Kamer Genç'i linç edeceklerdi!.. Kamer Genç'i linç edilmekten CHP, MHP ve DSP'li milletvekilleri kurtardı" derlerken, Meclis Adalet Komisyonu'nda yaşanan olayı da; "Hah şöyle!.. Muhalefet dediğin böyle olur" pohpohlaması ile verdiler!..
Peki ne oldu Adalet Komisyonu'nda?..
Kamer Genç'i "linç"(!) edilmekten kurtaran CHP ve MHP'liler, Meclis Adalet Komisyonu'nda bir "polis amiri"ni tartaklamışlar!..
İşte, gazetenin biri buna, "Hah şöyle" diyor; "Muhalefet dediğin, direniş dediğin böyle olur!"
Demek oluyor ki; hem insanları "tahrik" eden, hem de "beni öldürecekler!" diye "şov" yapan Kamer Genç'in üzerine yürümek "linç" oluyor ama "polis amirinin tartaklanması" demokratik direniş!..
Severim böyle "medyabaz"ları!..
vakit