Ermenilerin “Ermeni tarihi”nden haberi var mı? Amaaan, bu coğrafyada kim kendi tarihini biliyor ki! Birileri, tarihi övgü ya da sövgü kitabı olarak kullanıyor. “Kan, kin, intikam”… Tarih adına ne kadar “düşmanlık” varsa birileri onu yaşatmaya çalışıyor, “sulhetmeye” değil. Oysa, adalet temelli bir şahidlikle varacağımız “barış daha iyidir”. Gerçek herkes için en iyidir.
Ermeni Patrikliğini kim kurmuştu? Fatih Sultan Mehmed! Dağınık ve göçebe bir hayat yaşayan Ermeni halkını bir araya getiren kişi Fatih’ti! Bunu Hz. Ömer’in Kudüs beyannamesinden yola çıkarak gerçekleştirmişti. Hz. Ömer de Süryani Patrikliğini kurmuştu. Fatih Sultan Mehmed İstanbul’un fethinden sonra aynı zamanda Rum Ortodoks kilisesinin başı olmuştu. Bunun ne anlama geldiğini anlamamamız için bize laiklikten bu kadar çok söz ederken “Bizantinizm”i anlatmazlar. Doğu Roma’yı bilmeyiz. Bilmediğimizi de bilmiyoruz! “Rum” diye kime denir, “Ahiyan-ı Rum”, “Baciyan-ı Rum”, “Gaziyan-ı Rum” kime denir bilmeyiz! “Arz-ı Rum”, “Rumeli”, “Rumi Takvim”, “Rumi sanat” ne demektir?.
Selçuklulardan Osmanlı’ya, Müslümanlar büyük bir titizlikle Ortodoksluğu himaye ettiler. Onları Katolizme, daha sonra Protestanlığın ezmesine izin vermediler. Unutmayalım ki, Fatih İstanbul’u fethetmek için Edirnekapı’ya geldiğinde, Osmanlı ordusundaki gayrimüslim asker sayısı, Bizans’ın ordusundan fazlaydı. İstanbul’un fetih tablosunu yapan büyük ressam İtalyan asıllı Zonaro, Fatih’i Edirnekapı’dan İstanbul’a girerken resmettiği tablosunda, kendini elinde mızrağı ile Fatihin muhafızı olarak resmeder. Bunun ne anlama geldiğini biliyor muyuz! Hamparsum’u ya da Donizetti’yi ne kadar biliyoruz. Rembetiko’yu, Anadolu halkları ile ortak değerlerimizin farkında mıyız. Cahillik başa bela. Biz 550 milyon Müslümanın yaşadığı Hind coğrafyasını bizim nasıl yönettiğimizi bile bilmiyoruz! Bildiklerimizi çoğu da, yalan - yanlış şeyler! Bu toprağın tarihinden bihaberiz anlayacağınız!
Bakın, Ermeni, Rum ya da Süryani halkının çoğu, Moğolların önemli bir kısmı Müslüman oldu. Bunu kimse araştırmıyor. Zaten aynı kökten, aynı coğrafyadan geliyoruz. Biz bu coğrafyaya Mogolistan’dan, Asya’nın steplerinden gelmedik. Hz. Adem’den, Hz. Nuh’tan beri buradayız. Oğuzhan’ın Hatay’a gelişi 7. YY. Biz Oğuzhan’dan önce de buradaydık. Sonuçta hepimiz Hz. Adem’in çocuklarıyız ve Hz. Adem de topraktandı! Bakın “ırkçılık”, “kavmiyetçlik” ilk günah, ilk haram, laneti ilk hak eden düşünce biçimidir. Akif’in deyişi ile “fikri kavmiyyeti tel’in ediyor peygamber”.
Evet, yakın geçmişte Ermenilerle aramızda bir sorun yaşandı. Benzer sorunlar her halk, hatta Ermenilerin kendi arasında da yaşandı. Ya hu, Hz. Yusuf’u kim attı kuyuya, Kerbela, nerede, ne zaman kimler arasında yaşandı. Bize düşen görev: Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumda yana, zalimlere karşı olmak. Zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa. Bir kavme olan düşmanlığımız bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmeyecek. İşi ehline vereceğiz. Ehliyet ve liyakat imandan önce gelecek.
Irkçılık yaparak Allah’ın lanetine uğrayanlar! Doğduğunuz ana - babayı siz mi seçtiniz, doğduğunuz zamanı, toprağı siz mi seçtiniz. Cinsiyetinizi ve derinizin rengini siz mi seçtiniz. Bundan dolayı insanlar ileri ya da geri olabilir mi! Evet, aramızda talihsiz, kanlı bir olay yaşandı. Bunu adı “Mukatele”dir. Kan tartılarak adalet dağıtılmaz. Şurada şunlar, burada bunlar daha çok, daha çok gözyaşı dökmüş ya da eşzamanlı olarak, dökülmesine sebeb olmuştur.
Bu konuda kimse Batılılarla boy ölçüşemez. Onların arkasına saklanarak kendini haklı gösteremez. Beyaz adam, dünyanın karasal olarak üçte biri büyüklüğü bir coğrafyada yaşayan Kızılderilileri yok etti, Afrika kıtasında yaşayan kara derilileri köleleştirdi, sarı ırkı sömürdü. Çünkü onlar beyaz adama göre insanlaşma aşamasını tamamlamamış maymunlardı. Sonra kendi aralarında sömürü mirasını paylaşamadıkları için 100 yıl savaştılar. O da yetmedi dünyaya 2 sıcak 1 soğuk dünya savaşı armağan ettiler! O da yetmedi, dünyayı terör, bölgesel savaşlar ve darbelerle, aynı ülkenin halklarını birbirine düşürerek kontrol etmeye çalıştılar. Bu kirli oyunlardan biri de Ermeni meselesi idi.
İçimizdeki hainleri Ermenilere karşı, Ermenileri bize karşı kışkırtanlar aynı kişilerdi. Ermenileri Hırant Dink’in tabiri ile “soysürüm”e tabi tutan hainler, “siyasi emellerini emperyalistlerin emelleri ile şahsi çıkarlarını global çete ile tevhid eden” İttihat Terakki’ciler, Talat ve Cemal paşalar değil mi. Başlarına Enver gafilini geçirip ahaliye zulmetmediler mi. Koca devleti siyasi ikbal davası uğruna perişan etmediler mi? Müslümanların halifesini, Selanik’e Yahudi işadamı Alatini Efendinin evine sürgüne göndermediler mi?
Tek Parti döneminde neredeyse zulmetmedikleri ahali kalmadı. Varlık vergisi ve taşocaklarına sürülen gayrimüslim ahali! “Gürbüz”ler neyin nesi idi. Sapla saman birbirine karışmadı mı?
Bakın bu soysürüm, belli bir halkın ülke dışına sürülmeleri hadisesi değildi. Daha güvenli gördükleri bölgelere zorunlu göç ve iskan politikası idi. Burada bir sürü haksız, yanlış, trajik olayın yaşandığı da bir gerçek. Daha sonra Ermenilerden bazılarının, bazı örgüt mensuplarının işgal kuvvetleri ile işbirliği yaparak onların askeri olup, içinde yaşadıkları topluma karşı savaştıkları, zulmettikleri, işkenceler yaptıkları, hatta savaş suçu işledikleri de bir gerçek! Doğru olan şu: Yanlış yapan kim olursa olsun ona karşı zarar gören kim olursa olsun, onun yanında olmak!
Bu “mugalata” tam anlamı ile bir “kontrollü bunalım stratejisi” ürünü olan, aynı ülkenin halklarının, çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmeye çalışanların bir oyunu idi. Ermeni komitacıları Müslümanlara kışkırtanlarla, İttihatçıları Ermenilere karşı kışkırtanlar aslında aynı grublardı. Amerikalılar, İngilizler, Fransızlar, Almanlar, İtalyanlar ve Osmanlığının parçalanması ile kendilerine yurt edinmeye çalışan Siyonistlerdi!
Asırlardır, biz bu coğrafyada beraber yaşıyoruz. Bugün hâlâ, sağ-sol, Alevi-Sünni, Kürt-Türk diye birbirimizle uğraşıyoruz ve herkes bu kanlı senaryonun arkasındaki karanlık güçleri arkamıza almaya çalışıyor bu kirli hesaplaşmada. Celladına aşık olan bir adamın haline benziyor halimiz. Hani şu Stockholm Sendromu dedikleri şey başımıza gelen. Taraflar olarak “Kaçtığımızı sandığımız şeye doğru koşuyoruz.” Celladımızın bıçağını bileyliyoruz. Şunu bilmemiz gerek: Bir birimize karşı kazanacak bir zaferimiz yok, birlikte kazanacağımız tek bir zafer var!. İttihad, İttifak ve İtilaf’la, ortak bir kelimeye gelecek ve bu kirli oyunu bozacağız. Oyun bitti. “1648 Vestfalya sendromu”nun sonuna geldik. “Düne dair ne varsa dünde kaldı. Evet şimdi yeni ‘Hayaller’ kurma zamanıdır.”Geçmişin bilgi birikimi ve geleceğin hayali ile bugünümüzü yeniden inşa edeceğiz inşallah. İnsan insanın kurdu olmayacak. Birbirimizin hak ve hukukunun koruyucusu olacağız. Bizlerin kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmeye çalışanların kirli ve karanlık oyunlarına alet olmayacağız. Bu dünyayı kendimiz için cehenneme çevirmeyeceğiz. Kendi cehennemimize kendi sırtımızda odun taşımayacağız. “Babalar koruk yediğinde oğullarının dişi kamaşmaz”. Tanıkları ve sanıkları kaybolmuş davalardan yola çıkan emperyalistlerin kanlı oyunlarına ve ifsat senaryolarına alet olmayacağız. İnsanlık onuru galib gelecek. Selâm ve dua ile.