Biliyorsunuz, şu anda 28 Şubat post modern darbesi yargılanıyor.12 Eylül, Ergenekon ve Balyozcuların ardından en son 28 Şubat’ın failleri de hâkim karşısına çıkıyor, peş peşe duruşmalar yapılıyor. Bu arada o dönemde görev yapan üç yüze yakın üst düzey askerin abartılı bir şekilde artan mal varlıkları için soruşturma başlatılmış.
Bütün bunlar güzel şeyler, görmemek yanlış olur.
Geçen gün yirmiye yakın İslami derneğin yetkilileriyle bir aradaydık, bu konularla yakından ilgilenen, hatta 28 Şubat mağdurlarının müvekkilliğini yapan bir avukat kardeşimiz bu konuda Müslümanların sessizliğinden yakındı.
Mağdur oldukları, memuriyetten atıldıkları halde şikâyetçi olmayan yakın çevreden epeyce isim saydı.
Aynı şekilde mağdurların duruşmalara da katılmadıklarını veya sadece bir iki kişinin katıldığını, buna mukabil sanıkları savunan kesimlerin avukat ve dinleyici olarak mahkeme salonunu doldurduğunu ve çok açık bir üstünlük ve baskı sağladıklarını söyledi.
Kısacası bu konuda başta mağdurlar olmak üzere herkesi duyarlı olmaya, duruşmalara katılmaya çağırdı. Bu arada gözü bana ilişti:
-Hocam galiba siz de 28 Şubat döneminde epeyce mağdur olmuştunuz öyle değil mi?
-Evet. Defalarca gözaltına alındım. Yargılandım, bir buçuk yıl, bir buçuk yıl ve yirmi ay olmak üzere üç ayrı dosyadan ceza aldım, gerçi sadece bir ay cezaevinde kaldım, cezalar affa uğradı.
-Peki, şimdi niçin müracaat edip hakkınızı savunmuyorsunuz? İnanın sonunda epeyce tazminat bile alabilirsiniz.
-Hele bir bitsin de o zaman bakarız.
-Ney bitsin?
-28 Şubat bitsin diyorum. Bizim 28 Şubatımız bitmedi, hem de hiç hız kesmeden devam ediyor. Sadece kendim değil, aile fertlerim dahi adım adım takip ediliyoruz. Keşke sadece takip edilsek, keşke sadece telefonlarımız dinlense. Selam verdiğimiz, çayını içtiğimiz bütün dostlar rahatsız ediliyor. Gazete hediye ettiğimiz, dergi verdiğimiz herkes taciz ediliyor. Eğer bir iş yerini ziyaret etmişsek bizden sonra oraya eli yüzü düzgün, gözlüklü, kaytan bıyıklı iki kişi giriyor, kendilerinin görevli olduklarını belirtiyorlar. Bizim nasıl tehlikeli birisi olduğumuzu, bu gazete ve derginin hangi örgütlerin yayın organı olduğunu, eğer ilişkiyi kesmezlerse çocuklarının okul ve memuriyet hayatlarının zarar göreceğini söyleyip gidiyorlar.
Bu durumda olan sadece ben miyim? Hayır, birlikte çalıştığımız bütün kardeşlerimiz aşağı yukarı bu durumdalar.
Evet, İslami cemaatlerin, derneklerin, vakıfların ve sivil toplum kuruluşlarının en güzel günlerini yaşadıkları bir dönemdeyiz. Bu kuruluşlara ait yurtların, pansiyonların ve öğrenci evlerinin en güzel günlerini yaşadıklarını görüyoruz ve gerçekten seviniyoruz.
Aynı şekilde buna paralel olarak devlet dairelerinde, belediyelerde, bürokraside de bu güzelliklere şahid oluyoruz.
Fakat bizim için yirmi sekiz şubat hız kesmeden devam ediyor.
Evet, nice kardeşimizin nasibine bürokraside mevkiler düştü; memuriyetler, makamlar, mevkiler, ihaleler düştü.
Bazılarının nasibine de soruşturmalar, kovuşturmalar, takipler, gözaltılar, tutuklanmalar, yüzlerce yıla varan cezalar ve mağduriyetler düştü. Farklı dönemde değil, aynı dönemde.
Ya bir de bu insanların bizzat o 28 Şubat döneminde çektiklerine gelecek olursak… Binlerce, evet binlerce insan işkencelerden geçmiş, binlerce insanın her biri uzun yıllar hapse mahkûm olmuş, binlerce insan ailelerinden uzaklarda kaçak bir hayat yaşamış, binlerce genç okulundan uzaklaşmış, bir o kadarı memuriyetten ve özellikle diyanetteki görevinden atılmış.
Bugün birçok insan görevlerine döndükleri halde bu kardeşlerimiz dönememişler.
Fakat biz bundan şikâyetçi değiliz, sadece sorulduğu için dile getiriyoruz. Çünkü bütün bu çekilenleri Rabbimizin gördüğüne inanıyoruz.
Biz biliyoruz ve hatta yakinen şahidlik ediyoruz ki bu çekilenleri Rabbimiz asla zayi etmeyecektir ve etmiyor da.
Evet, bizim yirmi sekiz şubatımız henüz sona ermedi, hele bir ersin de bakalım o zaman belki biz de şikâyetçi olabiliriz.
doğruhaber