5 değil, tek oyun hegemonyası

Ahmet Taşgetiren

Vikipedi’de BM Güvenlik Konseyi ile ilgili şu bilgiler var:

“Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), Birleşmiş Milletler’in üye ülkeler arasında güvenlik ve barışı korumakla yükümlü en güçlü organı. Birleşmiş Milletler’in diğer organları sadece tavsiye kararı alabilirken, Uluslararası Adalet Divanı ile birlikte bağlayıcı karar alma yetkisine sahip iki Birleşmiş Milletler organından biridir. Bu bağlayıcılık, üye ülkelerin tamamına yakını tarafından imzalanmış olan Birleşmiş Milletler Antlaşması’nda açık bir şekilde belirtilmiştir.

Güvenlik Konseyi, beşi daimi olmak üzere on beş üyeden oluşmaktadır: Çin, Fransa, Rusya, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri. Bu ülkeler, II. Dünya Savaşı’nın galipleri olan büyük devletler ya da onların halefi olan devletlerdir. Daimi üyeler, Birleşmiş Milletler’e yeni üye devletlerin kabulü ya da Genel Sekreter adayları da dahil olmak üzere, Güvenlik Konseyi’nin her türlü önemli kararını veto edebilir.”

İşte bu Güvenlik Koınseyi, BM Genel Sekreteri Guterres’in “Gazze’de ateş-kes çağrısı” ile ilgili olarak bir kere daha gündeme geldi. Konsey’de Guterres’in çağrısı oylandı, daimi üyelerden ABD’nin vetosu ile karar çıkmadı. İngiltere çekimser kaldı, Çin, Fransa ve Rusya’nın desteği ateş kes için yetmedi.

Guterres “BM Güvenlik Konseyi jeostratejik bölünmeler nedeniyle felç olmuş durumda. Güvenlik Konseyi’nin otoritesi ve güvenilirliği, çatışmaya gecikmiş tepkisi nedeniyle savaşa çözüm bulma yeteneği ciddi bir şekilde tehlikeye girmiştir” dedi.

Vaziyet bu. Gazze’de İsrail’in havadan karadan sürdürdüğü vahşet sebebiyle kan gövdeyi götürürken BM, sadece bir ülkenin vetosu sebebiyle “güvenlik ve barışı koruma” misyonunda devre dışı kalmış durumda. BM’nin şu andaki üye sayısı 193. 192 ülkenin iradesi bir yana, tek ülkenin iradesi bir yana.

Aslında Daimi 5 üyenin tek tek veto hakkı var, ama bir üye veto ettiğinde, diğer 4 üyenin iradesi de etkisiz hale gelebiliyor.

“Dünya 5’ten Büyük” ifadesini, dünya siyasetinin gündemine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan getirdi.

Başbakanlığı döneminden beri her fırsatta bu ifadeyi seslendiriyor.

Bu yaklaşımın altındaki değerlendirme şu: “5 Üyenin birlikte veya tek tek aldığı tavırlar, bütün dünyayı etkiliyor. İşte BM Genel Sekreteri “jeostratejik bölünmelerin BM’yi felç ettiğini” söylemiş oluyor. Dünya bir yana, 5 daimi üye, hatta tek daimi üye bir yana… Bir veto, Gazze’de her gün şu kadar çocuğun ölümüne sebep oluyor. Bu, 2’inci Dünya Savaşı sonrasının oluşturduğu statü. Dünyada güç dengeleri değişti, bu statünün de değişmesi gerekiyor. Dünya 5 daimi üyeden her birinin keyfine göre tanzim edilemez.”

Belli ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyada bir kamuoyu oluşturmaya çalışıyor. Özünde haklı ve normalde de, 5 daimi üyenin dışındaki tüm üyeler açısından desteklenmesi beklenecek bir çıkış.

Ama henüz sayın Cumhurbaşkanı bu noktada yalnız başına yürüyor.

Çünkü, diyelim böyle bir statüye itiraz etmesi beklenen ve 2’inci dünya savaşından bu yana dünya dengesine yeniden giren ülkelerden bile bu görüşe herhangi bir destek gelmedi. Almanya, Japonya mesela… Ekonomide devleşen bu iki ülke, hala 2’inci Dünya Savaşı sonrasının yenilgi şartlarına itiraz edemiyorlar. Almanya’nın, Gazze olayında nerede ise en silik ve İsrail yanlısı tavır koymasının altında ne var?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, belli ki Türkiye adına bir iddia ortaya koymaya çalışıyor. Bunu yaparken, öncelikle 5 Daimi üye içerisinden birisini bile yanına çekebilmiş olmayı istemez mi? ABD, Çin, Rusya, Fransa ve İngiltere yanaşır mı böyle bir şeye?

Bu, bir yerde merhum Erbakan Hoca’nın D-8 Projesindeki iddiayı andırıyor. O da “D-8 gerçekleşirse dünyada yeni bir denge oluşacağı” düşüncesinde idi. Melazya- Endonezya’dan Nijerya’ya uzanan alandaki 8 gelişmiş İslam ülkesinden bir birlik oluşacak ve dünyada “Masaya yeniden oturulacak”tı.

Kuruluş tarihi 15 Haziran 1997’dir. D-8’lerin bayrağında altı temel ilkeyi sembolize eden altı yıldızın anlamlarının şunlar olduğu ifade ediliyor: Savaş değil barış, Çatışma değil diyalog, Çifte standart değil adalet, Üstünlük değil eşitlik, Sömürü değil âdil düzen, Baskı ve tahakküm değil insan hakları, hürriyet ve demokrasi.

Ne güzel hedefler…

Tıpkı “Dünya 5’ten büyük” gibi…

Şimdi, şu Gazze faciasında D-8 ülkeleri nerede? İslâm İşbirliği Teşkilâtı nerde? “Dünya 5’ten Büyük” olacaksa, hiç olmazsa bu yapılarda bir emaresi görülmeli değil mi bunun?

“5’li yapı”ya itiraz anlamında “Dünya 5’ten Büyük” çıkışı elbet anlamlı. Ama onun ötesindeki her şeyi “Güç” belirliyor. Sormamız gereken soru şu: Türkiye o gücü hangi takvimde ve nasıl kazanır? Böyle bir ihtimali, diyelim öncelikli olarak İslâm dünyası ile birlikte gerçekleştireceksek, İslâm dünyası o İslâm dünyası haline nasıl gelir? Sorular böyle sorulmaya başlandığında işin bir hayli külfetli olduğu gibi bir sonuç çıkıyor ve canımız sıkılıyor değil mi?

Eğitim kalitesinin sorgulandığı PİSA ölçümlerinde Türkiye olarak 37 ülke arasında 32’inci sırada yer almanın bu konu açısından da bir anlamı var mı ne dersiniz?