İnternete sansür mü geliyor? Birilerinin yaygarası çok da anlamlı değil.. Siyasiler sistem içinde varolan aktüel siyasi, hukuki, beşeri sorunları çözmeye yönelik, def-i mazarrat odaklı ve korku refleksine dayalı sorunları çözmeye çalışıyorlar sanki. Bu konu korkuyla çözülecek bir sorun değil, ön almak, gelecek dünyasını sorgulayan filozofik bir duruşla ve umudla çözülecek bir sorundur...
21. yy. bilginin, emeğin, malın, sermayenin serbest dolaşıma açıldığı bir yıl... Şimdi Bulutla baş edemiyoruz yarın Midori kuşağının Watsonları ile Avatarları ile nasıl başedeceksiniz... Glas geliyor. Ardından nöronikler.. Biz hâlâ gökdelenlerin bilmem kaçıncı katındaki serverler üzerinden iş görmeye çalışıyoruz... İşletim sistemleri, güvenlik sistemleri, HW, SW hep dışa bağlı.
Pardüs’ü neden geliştiremiyoruz.. Neden hâlâ GSM’lerimizi kendimiz yapmıyoruz. Röleleri yapmıyoruz, bunların yazılımlarını yapmıyoruz. PAD’lerin yazılımları için Pardüs ya da başka bir proje ile bu alanda açılım yapacak mıyız?
Aslında elbette korkularımız da var, umutlarımız da. Ama umudumuz korkularımıza baskın çıkmalı..
Bir şeyi yasaklarken, eğer arkasında doğru olanı örgütlemiyorsanız, o plan geri teper.. O sistemi işletemezsiniz.. Evet, korku ile umut arasında (havf ve reca arasında) bir yerde duralım, ama yüzümüz umuda dönük olsun..
İnternette hiçbir yasak, kalıcı olmaz. Olamaz... Sürdüremezsiniz... Yasakçı yasaların ömrü, cep telefonlarının yeni modelleri kadar bile bir ömre sahip olmaz... Yok canım. Böyle bir şey mümkün değil... Dağ ne kadar yüksek olursa olsun, üzerinden geçen bir yol vardır...
Şu da var; gerçek hayatta olan ne varsa, sanal ortamda da onun bir karşılığı olacaktır... İyi ya da kötü, yüz katı daha ucuz, 1000 katı daha hızlı ve 1 milyon katı daha etkili.. Üstelik tüm dünyaya açık. Sınır tanımayan, katılımcı, çoğulcu, sanal bir dünyadan söz ediyoruz...
Forex’le baş edebilir misiniz? Bit-coinle de baş edemeyecektiniz. Bilgi tekelleri kırılacak. Bilgi guruları, bilgi aristokrasisi doğacak.
Belki en büyük sorun atomizasyon ve agnostizmle ilgili, ama bunu sadece denetim, sınırlandır ve yasaklama ile çözemezsiniz...
Bana kalırsa National data base (Milli Bilgi Bankası) konusu ya da, bigdata yönetimi ile ilgili altyapı sorunları, bilgi güvenliği, cyber security, (Siber güvenlik, siber savunma, siber savaş, siber istihbarat) yerli işletim sistemleri, kriptolama, firewall projeleri çok daha önemli... Siber dünya, e-demokrasi ile birlikte e-devlet ve e-belediyenin ötesinde siyaset dünyasını radikal bir şekilde etkileyecek. E-ticaret, e-iş (Home Business) e-para, e-borsa ile her şeyi altüst edecek. E-eğitim, e-media ve daha birçok alanda bilişim sistemleri radikal olarak etkilemeye devam edecek... Otomobiller şoförsüz gidecek... Sistem kendi kendini yönetiyor, denetliyor ve raporluyor...
Önce bu işin ne olduğunu anlamak gerekiyor... Bunun filozofisini, bunu ahlakını, estetiğini anlamamız gerekiyor.
Bilgiyi ışık hızına eriştiriyor... Cami de bir tık ötede meyhane de... Melek de, Şeytan da, bir tık ötede...
Bu konuda yasakların hiçbir pratik değeri yok.. Bilişim teknolojisi çok hızlı değiştiği için, politik ve bürokratik algıdan, yasa ve yargı döngüsünden çok daha hızlı hareket eden ve karakteri itibarı ile global bir karaktere dönen bir olgudan söz ediyoruz...
Yasaklamadan çok düzenleyici, iyi örnekleri çoğaltıcı bir yaklaşım içinde olmak gerek...
Sorunun çözümü konusunda 3 kademeli bir güvenlik politikasına ihtiyaç var.. Kişisel, kurumsal ve kamusal güvenlik.. Kuşkusuz kamu, milli bir altyapıyı sağlamak zorunda ve bu alanda şikayete dayalı yargı düzeni ve siber güvenlik politikasına sahip olması gerek.
Bankalar ya da kamu kuruluşları, odalar, kendilerine emanet edilen bilgilerin güvenliğini temel altyapı üzerinden kendileri sağlamalı.. Bu bilgilerin kesinlikle milli bir data base/Milli Bankasında korunması gerek. Odalardaki ya da bankalardaki bilgiler, tek başına oradaki yöneticilerin inisiyatifine ve imkânlarına bırakılamaz.. Bireyler, tüzel kişiler ve kamu kendi tedbirlerini almalı ve bu anlamda kamu otoriteleri ve sivil toplum, bu alanda uluslararası denetim ve normları sanal suçların evrensel anlamda denetimi ve cezai müeyyideleri bu şekilde sağlanması gerekir..
Kimse farkında değil ama, sanal dünya din algınızı bile değiştirecek. Bilgi otoyolunda kağnı ile gidemeyeceğiniz gibi, bu hızı yönetecek zekaya sahip değilseniz o zaman da felaketler yakanızı bırakmayacak demektir... Bu konuda sermayeye, sivil topluma, üniversitelere, herkese görev düşüyor. Sadece politikacılara değil... Yasama, yürütme, yargı herkes sorumlu...
Kötüleri caydıralım derken, iyilerin önünün kesilmesi anlamına gelecek düzenlemelerden kaçınmak gerekir. Bazı radikal tedbirler, kötüleri caydırmak için düzenlense bile, iyileri engeller.. Onun için yapılacak düzenlemelerin efradına cami, ağyarına mani olacak şekilde düzenlenmesi gerekiyor.. Evet, hakaret, sövme, iftira, suç uydurma, özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı pek çok suçun internet ortamında işlenmesi halinde, bu suçlarla etkin bir mücadele imkân ve yeteneğinden yoksun kalınmakta, ayrıca bu suçlar nedeniyle doğan mağduriyetlerin de giderilmesi gerekiyor.. Ama tekrar söylemeliyim, tek sorun bu değil.
Belki Türkiye’nin bir HW, SW ve bilgi çöplüğüne dönüşmesinin engellenmesi, bilgilerimizin klonlanmasının da önlenmesi gerek.
Tek sorun dinlenme değil, onu belirteyim.. Sosyal media ağlarının Türkiye lokasyonu ile ilgili serverlerinin Türkiye’de konumlandırılması şartı getirilebilir. Ama bu tür ağlarda, gizliliğin sağlanması çok kolay değil. Zarar ortaya çıkınca zarar verenin yargı yolu ile tesbiti ve cezalandırılması yoluna gidilebilir belki.. Bazan iyileri ödüllendirmek, kötüleri cezalandırmaktan daha çok gayeye hizmet edebilir...
En kolayı yasayla yasak getirmek ve tek başına bundan ibaret olduğunda en etkisiz çözüm yolu da bu aslında.. Sonunda bu tür düzenlemeler “eli ayağı boş değil, tuttuğu iş değil” benzetmesindeki duruma benzetilebilir... “Dostlar alışverişte görsün” istemiyorsanız sanıyorum yapmamız gereken daha öncelikli işler olsa gerek.. Selâm ve dua ile...
yeniakit