Şunun şurasında seçime “4 gün” kaldı... Çarşamba, Perşembe, Cuma, Cumartesi... Ertesi gün Pazar... Yani, sandık başındayız...
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun;anayasal zorunluluk gereği kurulan“seçim hükümeti”nin başına getirildikten sonraki görevi, ülkeyi, sağ salim seçime götürmekti...
Bu süreçte, elbette “nahoş hadiseler” yaşandı, “terör” tırmandırıldı, “150 civarında şehit” verdik...
Tabiî, DAEŞ ve PKK da “ağır zayiat” verdi... Hele PKK; “son 30 yılın en ağır darbesini” yedi.
Gerek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, gerek Başbakan Ahmet Davutoğlu; kararlılıklarını dile getirirken; “terörle mücadele”nin bir tek PKK’lı kalmayıncaya kadar süreceğini söylediler... Türkiye’nin “güvenli bir ülke”haline getirileceğini sıklıkla dile getirdiler...
Uzatmayalım...
Seçime 4 gün kala; hem “terörle mücadele” eden, hem de sandıktan “tek başına, iş başına” çıkmayı hedefleyen AK Parti’nin Genel Başkanı veBaşbakan Ahmet Davutoğlu, seçime 4 gün kala “tablo”yu acaba nasıl görüyor ve olan biteni nasıl yorumluyor?..
Sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu ile, dün Conrad Otel’in terasında, Boğaz’ın muhteşem manzarasını seyrede seyrede 2 saate yakın bir sohbet gerçekleştirdik.
Sayın Başbakan; 25 civarında gazetecinin “soru bombardımanı”başlamadan önce, “İstanbul’a hayranlığını” dile getirdi ve ekledi:“Dolmabahçe Sarayı’nı hiç sevememişimdir... Çünkü, görünen ihtişam beni rahatsız eder!.. Bir eserde elbette ihtişam olacaktır ama gizli ve gizemli olmalıdır...”
FİLİSTİN’E VİZE MESELESİ
Bir arkadaşımız; “Venezuela İsrail’e vize uygulayıp, Filistin’e uygulamazken, Türkiye tam tersini yapıyor... İsrail’e vize uygulamıyoruz ama, Filistin’e vize uyguluyoruz” deyince, Başbakan Ahmet Davutoğlu dedi ki;
l “Filistinlilere vizeyi kaldırabiliriz... Filistinli göçmenlere, Suriyeli göçmenlere yaptığımız muameleyi yaptığımızda bu, Filistin’i zayıflatıcı sonuçlar doğurabilir... Filistinlilerin yurdu Filistin’dir...
Şu anda Filistin’deki temel strateji nüfus stratejisi... Filistinlileri ayakta tutan tek şey nüfus. Yani, demografik bir savaş yaşanıyor... Yahudiler oraya göç ile geldi ama şimdi Yahudilerin göçü kesildi. Şimdi de ‘Filistinlilerin artan nüfusunu nasıl kontrol edeceğiz’ diyorlar. Onun için bu göç hareketi, emin olun Suriye’nin demografisini değiştirmek üzerinden Ortadoğu’nun demografisini değiştirmeye dönük boyutta.”
Sonra, “Kazakistan”dan örnek verdi Başbakan: “Kazakistan’daki Ahıska Türklerini aldırdığınız zaman Kazak-Rus nüfus dengesi Kazaklar aleyhine bozulur!..
Demek oluyor ki;
Ahıska Türklerinin Kazakistan’da, Filistinlilerin de kendi topraklarında kalması lâzım... Suriye’den göç, nasıl ki Suriye’nin nüfus dengesini bozuyorsa, Filistin’den muhtemel bir göç de, oradaki demografik yapıyı bozar.”
KAOS VE DİKTATÖRLER
Sayın Davutoğlu, “Dış Politika Başdanışmanlığı”ndan bu yana, Suriye’ye“en az 60 defa” gittiğini söyledi ve ekledi: “O zamanlar; BDP’liler gelir, rica ederdi: ‘Ne olur, Esed’le konuşun da, Kürtlere kimlik versin!’
Ben de derdim ki;
‘Ricaya gerek yok, onların haklarını savunmak, bizim de görevimiz.’ ”
Davutoğlu, şu andaki Suriye’nin ve bölgenin “kaos” ve “diktatör”ler arasında gidip geldiğini söyledi ve ekledi:
l “2013 Mısır darbesinden bu yana bölgede kuşatılan ve yok edilen sadece demokrasi ve demokratik hareketler değil, o günden bugüne dikkat edin, bölge kaosla diktatörlükler arasında gidip geliyor. Demokrasi ümidini kaybetti. Tümüyle yok olmadı ve ümit mutlaka tekrar yeşerecek ama zayıfladı. Diktatörler geri döndü. Yemen’de Husilerle döndü. Esed kendini toplamaya çalıştı vs. Libya’da General Hafter çıktı. Yalnız bunlar da başarılı olamadılar.
Şunu herkes bilmeli: Türkiye’nin denklemde olmadığı coğrafyada çözüm olmaz.”
Daha sonra, sözü “operasyon”lara getirdi Sayın Başbakan; “23, 24, 25 Temmuz günlerinde, PKK’nın Kuzey Irak’taki 458 hedefini vurduk... PYD’ye de uyarıda bulunduk: Fırat’ın batısına geçme, vururuz... Nitekim vurduk da!..”
SEÇİM ÇAĞRISI BOŞ LÂF!
“Peki, Rusya ve İran, Suriye’ye niye müdahale etti?..
Çünkü Esed, iyice güç kaybetti... Artık ayakta duramıyor... Önce Hizbullah, sonra İran, şimdi de Rusya!.. Bu desteklere rağmen Esed’in ayakta kalacak hali yok... Çünkü, Suriye’nin ancak yüzde 14’ünü kontrol edebiliyor!..
Esed’in, bugün seçime hazır olduğunu açıklaması bir anlam ifade etmiyor... Biz kendisine 2011’de söylemiştik seçime gitmesini... O zaman kabul etseydi, böyle bir katliam yaşanmazdı!..
Onun kafasından geçirdiği plân şu: Birkaç şehirde göstermelik seçime gidip, sandıktan çıkmak!.. Ama, bunca katliamdan sonra sandıktan söz etmek, boş lâftır.”
DAEŞ’E VUR, MEŞRULAŞ!
Sayın Başbakan ile görüşmemizin bir bölümünde, “yazılmamak kaydıyla”söylenen sözler vardı...
Ama, yazılabileceğimiz o kadar çok açıklama vardı ki, hepsini aktarsam, sayfa yetmez... Onun için, “kısa kısa” aktarmak istiyorum:
l “PKK, şunu hesap edemedi. DAEŞ’e karşı koalisyon içinde yer alan her aktör meşrulaştı... Öyle bir fırsatçılığa yöneldi ki, Türkiye’yi DAEŞ’le özdeşleştirip, kendisini meşrulaştırdı. AK Parti’yi gayrimeşrulaştırmaya çalıştı. Paralelle yaptıkları paslaşmalarla Türkiye’yi köşeye sıkıştıracaklarını sandılar. Bu şeytanlaştırmayla kendilerini melekleştirebileceklerini sandılar.
Burada hafife aldıkları husus şuydu; onları meşrulaştıran şey DAEŞ’in varlığı değil, Türkiye’deki çözüm süreci. Çözüm sürecini bitirmekle kendi can damarlarını kestiler. Bundan sonra kim PKK’nın yanında yer alırsa, bizim için hedeftir. Türkiye, reel olarak ağırlığını koydu... Türkiye’ye Suriye’den sızmaya kalktıkları anda her türlü tedbiri alırız.”
l “Biz çözüm süreci kararını verirken, stratejik bir karar alarak, sonuna kadar gidebilecek araçları kullandık... Onlar ise silahlı unsurlarını çekmedi. Türkiye’den silahlı unsurlarını çekselerdi, sonunda herkes kazanırdı. Ama bunlar geriye döndüler... Rojava ve başka kazanımları kullanarak geri dönmeye kalktılar. Şimdi ise nefesleri tükeniyor ama devletin nefesi tükenmez.”
l “Şimdi bizi yıpratmaya çalışabilirler. Ben bunu 6-8 Ekim olayında farkettim. Bu olay önemli bir etki yaptı. Biz o zaman gerçek niyetin çözüm olmadığını anladık. Biz, daha o zaman çok net bir karar verdik: Bir daha 6-8 Ekim olaylarını yaşamayacağız.”
AK PARTİ’NİN PERFORMANSI
l “7 Haziran seçimlerinin gündemi 4. parti yani HDP Meclis’e girecek mi, girmeyecek mi üzerine kuruluydu. 1 Kasım seçimleri ise AK Parti tek başına iktidara gelebilecek mi sorusu etrafında şekilleniyor. Dolayısıyla bu seçimin ana belirleyeni AK Parti’nin performansı olacaktır. Ancak böyle bir ortamda 5. parti ve iç savaş söylemleri tamamen algı operasyonudur.
7 Haziran öncesinde 4. parti Meclis’e girecek mi sorusuyla, 1 Kasım sonrasında 5. parti çıkacak söylemleri aynı senaristler tarafından yazılıyor. İspanya, İngiltere ve ABD’de bombalar patlayınca nasıl bir iç savaş çıkmadıysa bizim ülkemizde de bir iç savaş çıkma ihtimali yok. Çünkü bizim demokrasimiz de en az onlar kadar ileri bir safhadadır.”
l Devlet Bahçeli’nin ‘Meclis’te 5. Parti olabilir’ söylemi AK Parti açısından bir anlam ifade etmiyor... Belki MHP bölünebilir, ancak AK Parti içerisinde herhangi bir bölünme olmaz... Biz AK Parti kadroları olarak birçok sınavdan geçtik ve bizim birlikteliğimiz kişisel çıkar ve ihtiraslar üzerine değil, ülke menfaatleri üzerine kuruludur. Bu yüzden de AK Parti içerisinde herhangi bir nifak tohumu yeşermez.”
l PYD ve PKK birbirlerinin uzantısıdır... DAEŞ’e karşı mücadele eden aktörler meşrulaştı. PKK da bu durumdan yararlanmak istedi ve Türkiye’yi, özelikle de AK Parti’yi DAEŞ’le özdeşleştirip kendilerini meşrulaştırmaya yeltendi. Türkiye ve AK Parti’yi şeytanlaştırıp, kendilerini melekleştirmeye çalıştılar. Bu sayede PKK’nın Türkiye’ye karşı gerçekleştirdiği silahlı mücadelesini haklı göstereceklerdi. Ancak bu konuda Türkiye çok net tavır aldı ve ‘Kim PKK’nın yanında yer alırsa bizim hasmımızdır’ dedik. Bu tavır onların oyunlarını bozdu. Daha sonra ‘Sırtımızı PYD’ye dayadık’demeye başladılar. PKK’nın gözden kaçırdığı gerçek ise farklıydı. Onları uluslararası arenada meşrulaştıran DAEŞ’le mücadele değil, çözüm süreci idi.”
“6-8 EKİM SÜRECİ DEĞİŞTİRDİ”
l “Silahlar tamamen gömülünceye kadar terörle mücadele durmaksızın devam edecek. 6-8 Ekim olaylarıyla birlikte çözüm sürecindeki durum değişti. Bu olaylarla birlikte bunların gerçek niyetleri bir defa daha ortaya çıktı ve bizde önemli bir etki oluşturdu. Halbuki derenin yarısını geçmiştik. 6-8 Ekim olaylarından sonra çözüm süreciyle birlikte güvenlik konusunu beraber yürütmeye başladık. Ve önceliğimiz güvenlik oldu. PKK ve HDP, 7 Haziran sonrasında şartların olgunlaştığını düşündü ve kafalarındaki planları ortaya koymaya başladı. Çözüm sürecini bitiren biz değildik. Ceylanpınar’da polislerimizi biz kendi kendimize öldürmedik. PKK öldürdü ve süreç başka bir noktaya kaydı. Bu noktadan sonra da ortaya çıkan ‘çatışmasızlık’ söylemleri devletin operasyonlarını durdurması üzerine oturtuldu. Ancak biz kararlıyız. Tek bir silah ve terörist kalmayıncaya kadar bu mücadele devam edecek.”
l “Ankara’daki patlamada hedef tüm Türkiye idi... Ben, o yüzden ‘Taziye evi başbakanlıktır’ dedim...”
“PKK VE DAEŞ BERABER”
l “Ankara bombası ve Suruç katliamında PKK ve DAEŞ beraber hareket etti... DAEŞ, içine her türlü yabancı unsurun rahatlıkla sızdığı bir yapı. En fazla da Muhaberat sızıyor. Dünyanın dört bir tarafından toplanan insanlar, 2-3 aylık bir eğitimden sonra DAEŞ saflarına katılıyor. Bu yüzden de bu yapı çok rahat bir şekilde başka çıkarlar için de kullanılıyor. Suruç ve Ankara patlamalarında bunu çok net bir şekilde gördük. Bizim PKK ve DAEŞ’e bakış açımız aynı. Her ikisi de eli kanlı birer terör örgütüdür. Ve Türkiye bunlarla çok yönlü olarak mücadelesini ara vermeksizin sürdürecektir.”
Yerimiz bitti... Ama sorular ve cevaplar bitmedi... Onları da, inşaallah“izlenim”lerle birlikte, ileride yazarız...
Bugünlük bu kadar...
*********************************************************************************
PKK lobisi, Paralel Yapı’nın yanında solda sıfır kalır!
Başlığı okuyup da, “Medyadaki PKK lobisi”ni akladığımı filan düşünmeyin!.. Malûm, medyadaki PKK lobisi; “PKK’nın silah yığınakları ve terörist sığınakları” bulunan bölge bombalandığında; orasını “sivil yerleşim alanı” ve “köy” diye yutturmaya kalkmıştı!..
Tam bir, “Psikolojik Savaş Taktiği!”
Ne var ki;
“Paralel Yapı’nın çarpıtmaları” PKK lobisine de taş çıkartır!..
Meselâ, şu “Koza-İpek Grubu’na kayyum atanması” meselesi... Samanyolu Haber ve Bugün TV’de öyle bir “feryat-figan” öyle bir “gözyaşı” var ki; polisin “biber gazı” sıkıp da, gözleri yaşartmasına hiç gerek yok!..
“Hacı”(!)lar ve “bacı”lar; “Koza-İpek Holding’in 22 şirketine kayyum atandığını” görmezden-bilmezden gelip, diyorlar ki; “Bugün TV ve Bugün gazetesine kayyum atamak, özgür basına darbedir!”
Tamam, “darbedir” de, kayyum sadece “medya şirketleri”ne atanmadı ki!.. Ama, “medya”yı öne çıkaracaklar ki; Amerika ve Avrupa’daki medya harekete geçsin ve Türkiye’yi kınasın!..
Haa, bir de;
“Mankurt Medya temsilcileri” ile CHP, MHP ve HDP gibi siyasiler de“kınama kuyruğu”na girsin!..
Öyle “yalan”lar uyduruyorlar, “kayyum” olayını öyle bir “çarpıtıyorlar” ki; bunları gören ve dinleyenler zanneder ki; “Paralel Yapı’nın Himmetçi ve Zimmetçi ağabeyleri, birer cici çocuktur!”
Oysa, Koza’yı sıfırlamışlar!..
yeniakit