8 Mart ve..

Abdurrahman Dilipak

Birileri düğmeye bastı ve dört bir yandan topyekûn saldırıya geçtiler. Herkesin dikkatli olması gerek.

İstanbul sözleşmesi” ile ilgili olarak yönetim bir adım atmaya hazırlanırken, birileri de boş durmuyor. Biliyorsunuz “Stratejik ortağımız ABD ve müttefikimiz”, Yunanistan’da sınırımıza tatbikat bahanesi ile asker yığıyor. LGBT’ye pozitif ayırımcılık uygulamayan ülkelere yaptırım yapmaktan söz ediyor. Batıdan gelen mesajlar da bu yönde. “Toplumsal cinsiyet” eğitimi adı altında, Almanya Stuttgart’ta arasında Türk öğrencilerin de olduğu anaokulunda, 3 ila 6 yaşındaki minikler “çocukların cinselliğini pekiştirme odası” denilen mekanda, çırılçıplak soyundurularak, birbirlerine dokunmaları istendi. Bir başka Avrupa ülkesinde de daha önce sınıfa, cinsel içerikli resimler asılarak, plastik objelerle öğrencilere, cinsel deneyim, yönelim ve tercih eğitimi verilmişti.

Ankara’dan gelen LGBT karşıtı söylemler durup dururken ortaya çıkmadı. Media’daki kadın cinayeti haberlerinin veriliş üslubuna bakın, sosyal media’daki tartışmalara bakın, birileri bu cinayetlerin artmasına sebeb olan bir sözleşmeyi “İstanbul sözleşmesi yaşatır” sloganı ile yaygınlaştırmaya çalışıyorlar. Aslında bunların gerçek niyetlerini, Cumhuriyet gazetesinin “Biz solcuyuz, domuz da yeriz, sizi de! Ama birbirimizi yemeyiz” diyen yazarı Mine Söğüt, kızları sokağa ve baba evini terk etmeye çağırıyor!

Bizim “iman ettik” dediğimiz kitab mealen şöyle diyor: İsra “﴾23﴿Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara öf bile deme! Onları azarlama! İkisine de gönül alıcı güzel sözler söyle. ﴾24﴿ Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger. ‘Rabbim! Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet göster’ diyerek dua et.” Ama bu BİREYler Din, ahlak ve gelenekten bağımsız, cinsel dürtülerinin gösterdiği yönde her türlü deneyim, dönüşüm, tercih ve yönelime açık olmayı savunuyorlar.. Aslında hakikat şu ki, meclisten oy birliği ile geçen sözleşme de buna amir.

Mine Söğüt Cumhuriyet’teki köşesinde şöyle diyor: “16 Temmuz 2020 İstanbul Sözleşmesi... Kadına yönelik şiddete karşı... Ev içi şiddete karşı... Kadınları ve çocukları korumak için... Kadın erkek eşitliğini sağlamak için... LGBTİ+ bireylerin haklarını savunmak için... Temel insan haklarının uygulanabilir olması için hazırlanmış uluslararası bir sözleşme. İktidar bu metne düşman. Kadına düşman. LGBTİ+ bireylere düşman. Eşitliğe ve adalete düşman. Geçmişte insan hakları adına atılmış ne adım varsa... hepsine düşman.” Niye sadece “çoğu baba evi tehlikenin merkezidir.” Arkadaş evi de, öğrenci yurdu da tehlikeli olabilir. Kocaya düşman, babaya düşman.. Anne kızını satıyor, işkence ediyorsa, öyle anneler de var. Hayır, kural şu olmalı: Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı olacağız. İnsanlar huzur evinde de sığınma evinde de haksızlığa, zulme, sömürüye, tacize uğrayabilir. Hatta insan kılıklı bir mahluk hayvana zulmetse, biz hayvandan yana olmalıyız. Bu işin kadını erkeği yok. Karısına zulmeden koca da kocasını aldatan onun emdiği sütü burnundan getiren kadın da var. Gelin-kaynana kavgasını ne yapacağız, ya da çocuklarına zulmeden kadınları ne yapacağız. Zulmü belli cinsiyet, ırk, zaman ve coğrafya ile ilişkilendirmek zulümdür. Belli zamanlarda, belli yerlerde, belli topluluklardan toplu cinnet halleri de olabilir. Bunlar istatistik, sebeb-sonuç açısından bir veri olarak değerlendirilebilir ama her zaman herkes için geçerli bir kurala dönüştürülemez. Peygamber evinde zalimler, Firavun sarayında erdemli insanlar da olabilir. Biz doğduğumuz ana-babayı, doğduğumuz toprağı, doğduğumuz zamanı, derimizin rengini ve cinsiyetimizi kendimiz seçmedik. Bundan dolayı üstün ya da geri olamayız. Bir Hz. Haacer, bir Hz. Meryem, bir Hz. Asiye, Hz. Rahime annemizle, Hz. Hatice, Hz. Fatıma, Hz. Aişe ile hangi erkeği ya da, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz: Davud, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’e (Hepsine salat ve selam olsun) ya da Hz. Ali ile mesela hangi kadını kıyaslayabilirsiniz. Birileri sureti haktan gözükerek, “ıslah ediciler” rolünde “bozguncu” ifsad için kollarını sıvayıp aileyi, kişileri, gençleri sapıtmak için seferber olmuş gözüküyor. 

Kâbe’ye yakın bir yerde, iki Suudlu erkeği öpüştürüp dünyaya servis ediyorlar. CHP de bir camiye yakın yerde LGBT’ye destek eylemi ile benzer bir özgürlük şovu sergiliyor. Eee, Suudi Veliahd prens Selman’la CHP’li çağdaşlar arasında ne fark var.. Bu işin sağı-solu, Arabı-Farsı, Türkü-Kürdü yok!

Bu arada AK Parti Kadın Kolları Başkanlığına Ayşe Keşir aday gösterilmiş. Zor bir zamanda zor bir görev üstlenecek. Dilerim bu kötü gidişe dur diyecek, halkın şikayetlerine çare olacak bir süreci başlatır. Aile içinde kanayan yaraları sarmak için, Hakkın ve halkın sesine kulak verir.

8 Mart “dünya kadınlar günü” ya, o güne iyi (!) hazırlanmışlar. Bugün de Aile Platformu, İstanbul sözleşmesi ile ilgili olarak Cumhurbaşkanlığına ve AYM’ye başvuruda bulunacaktı.

Mine Söğüt diyor ki, “Aslında onlar da bilirler; Sokaklar sizi ‘bembeyaz’ gelinliğinizle, ‘tertemiz’ bir şekilde dayak yiyeceğiniz ve muhtemelen bir gün öldürüleceğiniz başka bir eve kilitlemeye meyyal dogmatik yapıdan daha kötü değildir.” Bu açık bir şekilde aileye karşı bir meydan okumadır.

 

Kendi gazozunu kendi açan ve kendi içen bir kız olun. Hayatınızın hedefine “evliliği” değil, mutluluğu koyun. Sevişmenin kirlenmek olduğu safsatasını da hemen unutun.” (…) “Cinsiyetçi deyimlerin utanç verici mirasını reddedin. O baba evini terk edin.” (…) “Vurun kapıyı çıkın o baba evinden. O tekinsiz baba evini terk edin kızlar; derhal terk edin.” Öyle ya “Haşarı kızlar her yere, iyi kızlar cennete!”. Bu şarkıları da söylediler bir zaman bizlere. Peki erkek çocuklar ne yapsınlar! Bu akılsızlık insanlığa karşı kurulmuş Şeytani bir tuzaktır. CHP ve Cumhuriyet bu tuzağın içine hapsolduğu için kendi dışına çıkamamaktadır. Bu akılla da bir yere gidemez.

Allah (cc) ins’in şeytanlarının fitne ve fesadına, iğvasına karşı tüm insanlığı muhafaza etsin, bizi de CHP’lileri de. İnşallah bu fitne onların da gözünü açar, değilse, onlar ve onlar gibi yaşamaya özenenlerin cehenneme kadar yolları var! Unutmayalım ki, Şeytan evlerimizin içinde, hatta nefsimize taht kurmuş bize “keyifli”(!) bir dünya fısıldamaktadır ve dışarıda da sizi beklemektedir. Aman dikkat: Nefsin keyf aldığı şeyler genellikle sizi Allah’tan uzaklaştıran şeylerdir. Sonra “Mütrefinlerden” olursunuz da Allah’ın yardımı size ulaşmaz! Dikkatli bakın, Şeytan ekrandan size göz kırpıyor olabilir, ya da gazete ve dergi sayfalarından.. Biz “gazaba uğrayanlardan” olmak istemiyorsak, Allah’a ve O’nun rızasına yönelim. Selâm ve dua ile.