9 kişiyi Özal tayin etseydi...
Ne demişler Meclis iradesini ıskalayanlar: -Şayet 411 kişi kalksa, "Bundan böyle seçimler 20 yılda bir yapılacak dese, ya da laikliğin kaldırılması için oy kullansa buna kim mani olacak?" Yani; -Biz işte böyle bir tehlikeyi önledik! 411 kişi laikliğe karşı cürüm işledi, buna mani olduk.
Anayasa Mahkemesi'nde ileri sürüldüğü iddia edilen bu yaklaşım medyaya sızdırıldı, AYM'nin anayasa değişikliği iptalini "Hınk" diyerek karşılayan medyada da büyük heyecan uyandırdı.
Önce epey ıkınmışlardı, AYM kararını savunmakta zorlanıyorlardı, bu söylemi işitince bayağı heyecanlandılar;
-Tabii ya, işin bir de bu yanı var! demeye başladılar.
Onlara söylemek isterim: Çok sevinmesinler. İşin bir başka yanı daha var.
Eğer faraziyelere itibar edilecekse, ben onların önüne çok daha ilginç bir faraziye koyabilirim.
Farz edelim:
Anayasa Mahkemesi'nin 11 üyesinden ikisini değil de 9'unu Özal tayin etmiş olsun. Yani Haşim Kılıç'a benzer 9 kişi.
Farz edelim TBMM'de de -olmaz ya - CHP'nin çizgisinde 411 milletvekili var. 411milletvekili Anayasa'ya "Bundan böyle başı örtülü olanlar eğitim hakkından mahrumdur" diye bir madde koydu. Ama Meclis'te 110 milletvekili bulunan bir parti çıktı ve Anayasa Mahkemesi'nde bu değişiklik için iptal davası açtı.
Sizce, böyle bir davada nasıl karar verirdi Anayasa Mahkemesi?
Bugünkünün tam tersi değil mi?
Ve o karar, tam da laikliği korumak, eğitim özgürlüğünü korumak, kadın haklarına saygı gibi anayasal gerekçelere dayandırılırdı değil mi?
Söyleyin bakalım şimdi ne oldu?
Roller nasıl değişti?
Burada Anayasa Mahkemesi'nin 9 kişisinin rolü laikliği savunmak mı oldu, yok etmek mi? Ya da Meclis'teki 411 oy, nasıl bir rol üstlendi?
Bir faraziye daha:
-Bir çete, Anayasa Mahkemesi'nin 9 üyesinin başına silah dayasa ve "Bu meselede karar şöyle çıkacak, yoksa..." diye tehdit etse...
Bunu çok netameli bulanlar için bir faraziye daha:
9 AYM üyesi bir brifinge çağrılsa ve "Biz Cumhuriyeti koruyan ve kollayanlar olarak bu işin iyiye gitmediğini görmekteyiz. Şimdi görev sizin. Bu görevle tarihe geçeceksiniz!" dese...
Bir faraziye daha:
9 kişinin önüne, diyelim Uluslararası bir güç çantalar dolusu para yığsa...
Canım bunlar deli saçması... Böyle faraziyelerle hüküm inşa edilir mi?" diyeceksiniz, ama iş bir kere faraziye kurmaya gelirse, buralara kadar uzanacağını da düşünmek gerekiyor.
Yukarda saydığım ihtimaller, 9 kişi için mi daha mümkündür, yoksa farklı farklı partilere mensup 411 kişi için mi?
9 üye, kahramanca direnir ve koruma - kollama görevini yürütür!
9 üye, hiçbir siyasi etki altında kalmaz!
9 üye, ülke çıkarları konusunda 441 kişiden çok daha duyarlıdır!
-Ya o 9 üyeyi Özal tayin etmiş olsaydı!
-Tısss!
Millet Meclisi'nin iradesine güvenme, millete güvenme, ama ötede, 9 özel kişinin savunma iradesine güven!
Ama oradaki 9 kişiyi bir başkası tayin ettiğinde, ona yönelik güveni de ortadan kaldır, bu defa başka bir kurum ara...
Millet CHP'yi seçseydi, millet çağdaşlaşmış olacaktı.
Şimdi ise millet kontrol edilmesi gereken bir varlık.
Hatta millet, devletin kendisinden korunması gereken bir varlık.
"Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü"
Onun da aslında "Devletin AYM ile bölünmez bütünlüğü" gibi bir çerçeveye oturtulması lazım.
Millet iradesi devlete nasıl yansır sorusunun cevabı yok Türkiye'de...
Millet meclisi, potansiyel tehdit odağı gibi algılanıyor. Ve AYM, bu tehdidin önündeki supap gibi...
Bir şey daha kaydedeyim:
Panik, millet iradesini Hiçbir zaman kazanamamıştık, demokrasi ile birlikte millet iradesi devreye girince önce Meclis gitti, ardından Meclis içinden çıktığı için hükümet gitti, ardından Meclis seçtiği için Cumhurbaşkanlığı gitti, ardından Cumhurbaşkanı seçtiği için YÖK Başkanlığı gitti, anayasal statüsü değiştiği için MGK gitti, ya şimdi Anayasa Mahkemesi üyelikleri de giderse...
Ya Özal'ın iki üyesi 9'a çıkarsa...
İşte burada "Oynamıyoruz" başlıyor.
Ne demiş Demirel:
-1960'ta AYM olsaydı ihtilal olmazdı, demiş.
Bunun tersi ne?
-İhtilalle yapılanları AYM yapmış oluyor. Ya da, şimdi de AYM olmazsa ihtilal olur!
diye bir anayasal ifade var ya...
bugün