"İnsanın ömrü" konusunda Cenab-ı Allah'ın elbette bir "takdir"i vardır ve hiç kimse bu "takdir"in dışına çıkamaz... Ne bir saniye sonra ölür, ne bir saniye önce!.. İnsanın "alacağı nefes" sayısı bile takdir edilmiştir.
O halde;
Başlıktaki soru neyin nesi?
Öyle ya;
"9 subay" asılmış olsaydı Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu asılmayacaklar mıydı?..
"Takdir" böyle olduğuna göre,
Elbette asılacaklardı...
O halde, bunun "9 subayın asılmaması" olayı ile ilgisi ne?..
Bazı olaylar ve insanların bu olaylar karşısındaki tavırları vardır ki, adeta "takdir"e zemin hazırlar ve insan, "takdir edilen son"a kendi ayakları ile gider!..
Menderes ve arkadaşları gibi...
1958'DEN... 2004'E!
Efendim, bugün 27 Mayıs.
27 Mayıs 1960 Darbesi'nin üzerinden "52 yıl"ın geçtiği bugün, "darbeye giden yol"un taşlarının nasıl ve kimler tarafından döşendiğini anlatan bir kitap var elimde...
İdris Gürsoy tarafından kaleme alınan, Kaynak Yayınları tarafından piyasaya çıkarılan "Dokuz Subay Olayı ve Samet Kuşçu" adlı kitap, "dün"e olduğu kadar "bugün"e ve hatta "yarın"lara da ışık tutuyor.
Yazar, şöyle girmiş kitaba:
"2011'de Sarıkız, Ayışığı, Eldiven ve Yakamoz isimli darbe plânlarının hesabının sorulması, Balyoz Darbe Plânı'ndan dolayı, aralarında eski kuvvet komutanlarının da bulunduğu askerlerin yargılanması, demokrasi tarihimiz açısından bir milattır... Ancak Türkiye, darbecileri ilk kez yargılamıyor!"
İster istemez soruyor insan;
"Nasıl yani?"
İdris Gürsoy, "9 Subay Olayı"nı hatırlattıktan sonra, özetle diyor ki;
"Darbeden 3 yıl önce, darbe tertibi içinde olmakla suçlanan 9 subay hakim karşısına çıkarılmıştı...
Eğer onlar mahkûm edilebilseydi, belki de kanlı 27 Mayıs ihtilâli olmayacaktı."
CUNTACI, CUNTACIYI YARGILARSA!
Efendim, olay şuydu:
Tıpkı 2004 ve sonrasında olduğu, gibi bundan sonra da olabileceği gibi, 1960'ların arefesinde de "Demokrat Parti Hükümeti'ni düşürmek" için, ordu içinde "gizli bir örgüt" kurulmuştu!..
"Cunta"nın varlığını haber alan Samet Kuşçu adlı bir subay, 1957'den itibaren "cuntanın faaliyetleri"ni günü gününe ihbar etmişti.
Bu ihbarlardan sonradır ki, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, hemen Bakanlar Kurulu'nu toplamış ve Hükümet'i uyarmıştı;
"Mesele ciddidir... Bu iş 9 subayın işi değildir... Bütün memlekette ordu içindeki cuntalar kök salmıştır... Bunların üzerine ciddiyetle gidin, bu teşkilatı meydana çıkarın!"
Başbakan Adnan Menderes de; Bakanlar Kurulu'nda, "Ordu içinde gizlice örgütlenen bir grup subayın darbe tertibi içinde olduğunun tesbit edildiğini" açıklıyor ve gerekli tedbirlerin alınacağını bildiriyordu.
Gerçekten de gereken yapıldı.
"Darbe plânlamak"la suçlanan "9 subay" askerî mahkemeye çıkarıldı ve adı cuntacılarla birlikte anılan Cemal Tural tarafından yargılandı!..
Peki, sonuç?!?..
Aynen, beklendiği gibi;
"8 subaya beraat!"
Darbe plânlarını haber veren Samet Kuşçu'ya ise "askeri isyana teşvik"ten mahkûmiyet, iyi mi?..
İşin doğrusu;
Demokrat Parti iktidarı ve elbette Başbakan Adnan Menderes adeta uyutulmuş ve önüne gelen fırsatı ayağının tersiyle itmişti... Menderes; "Ordu darbe yapmaz" diyenlerin etkisinde kalmış ve bir anlamda kendi sonunu hazırlamıştı!..
"O YILAN BENDİM!"
Bugün Ergenekon ve Balyoz sanıkları için, nasıl ki "Birbirleriyle ilgisi olmayan insanlar mı biraraya gelip de darbe yapacak?.. Asker, hiç cami bombalar mı?.. Asker hiç kendi jetimizi düşürüp de Yunanistan ile savaşa zemin hazırlar mı?" diyerek "Cuntacıları aklamaya" çalışanlar vardır, aynı zihniyet dün de işbaşındaydı.
27 Mayıs 1960 öncesinde de; Medya, CHP ve Demokrat Parti'nin Milli Savunma Bakanı Şemi Ergin, gibiler; "asker darbe yapmaz" görüşünü savunanların başında geliyordu...
Hatta, Milli Savunma Bakanı Şemi Ergin'in Yaveri Adnan Çelikoğlu, yıllar sonra şu itirafta bulunacaktır;
"Bakan Bey; 'koynunuzda yılan besliyorsunuz' diyen ihbar mektubunu bana okuttu!.. Oysa; iktidarın koynunda beslediği o yılan bendim!!!"
Operasyonun başlarında "Bizi de yakalarlar" korkusuyla iyice yeraltına çekilen cunta, "8 beraat" kararından sonra yeniden ve bu defa daha güçlü olarak faaliyete girişti!..
Cuntanın İstanbul Lideri Faruk Güventürk, yıllar sonra şöyle demiştir;
"Samet Kuşçu'nun bütün ihbarları doğruydu... O işi önleselerdi 27 Mayıs'ı yapamazdık!"
Dolayısıyla;
Asılanlar "Menderes ve arkadaşları" olmaz; "darağacı"nda boyunlarına yağlı urgan geçirenler "darbeciler" olurdu!..
AYNEN BUGÜNKÜ GİBİ!
Ama, ne olmuşsa olmuş;
Kuşçu'nun Başbakan Adnan Menderes'e ulaşma çabası sonuç vermemiş; Başbakan, özel kalem müdürlüğüne kadar sızmış cuntacılar tarafından yanlış yönlendirilmişti...
Olup bitenleri gören ve bundan rahatsız olan sadece Kuşçu da değildi... 9 Subay dâvâsı görülürken ordudaki cuntaları haber veren bir subayın ihbar mektubu, Milli Savunma Bakanı Yaveri Adnan Çelikoğlu tarafından hasıraltı edilmişti.
Soruşturmayı yürüten General Arif Onat'a darbe planı ihbarları gelmiş, ancak sorgulanan sanıklar konuşturulamamıştı. Cuntacılara gözaltına alınacakları önceden haber verilmiş, ifadede ne söylemeleri gerektiği öğretilmişti.
Dönemin CHP'ye yakın medya organları mahkemeye baskı yapan yayınlar yapmış, İsmet İnönü'nün talimatı ile CHP milletvekilleri bizzat davaları takip etmişlerdi. İnönü, cunta ile CHP arasında bir bağ kurulmasından korkmuştu. Cuntacılıkla suçlanan subayların avukatlarının CHP'li olması da kuşkusuz tesadüf değildi...
Peki, darbe soruşturması ve dâvânın sonuçsuz bırakılması için hangi taktikler uygulanmıştı?..
¥ Samet Kuşçu hükümeti uyarınca cunta harekete geçti, esas darbe planlayanlar perdenin gerisine çekildi; delillerin üzeri örtüldü.
¥ Soruşturmaya ve dâvânın seyrine etki ettiler; emniyet ve istihbaratın çabaları, cuntacılar önceden uyarılarak sonuçsuz bırakıldı... Gözaltına alınacaklarını önceden öğrenip, sorgularında ağız birliği yaptılar aynı ifadeleri verdiler.
¥ Hükümet içindeki cunta ile ilişkili kişiler 'orduyu yıpratmayalım' diye Menderes'i yönlendirdiler... Başbakan'ı 'bu işi TSK kendi içinde halleder' diye oyaladılar. MSB Yaveri'nin cuntacı olduğu ancak 27 Mayıs'ta öğrenilebildi.
¥ Gözaltındaki sanıklar için, CHP avukatlar tayin etti.
¥ Askeri mahkemenin başına cuntacı Cemal Tural getirildi.
¥ Basın kanalı ile tek tanık Samet Kuşçu'yu itibarsızlaştıran yalan haberler yapıldı.
¥ Bu dâvâ "İnönü'yü sevmeyen subaylar yargılanıyor" denilerek siyasallaştırıldı.
İTİBARSIZLAŞTIRMA TAKTİKLERİ
Tüm bunlar, 1958'de oldu...
Şimdi yazacaklarımı ise, "Ergenekon ve Balyoz taktikleri"ni hatırlayarak okuyun...
Kuşçu'nun cuntayı deşifre etmesi üzerine darbeciler de harekete geçer...
Olayın üzerini örtmek için iddianın DP'nin siyasi hamlesi olduğunu söylerler.
Cuntanın sivil uzantıları vardır ve bunlar önemli noktaları tutmuşlardır. Emniyet, istihbarat, bürokrasi, yargı ve siyasetin yanı sıra medya da bunlar arasındadır.
Olayın ortaya çıkması üzerine delillerin üstünü örtme operasyonu başlatılır... Cunta bütün belgeleri yok eder.
CHP, 8 subayı savunmak için adeta bir avukat ordusu görevlendirir; 20'den fazla avukatı mahkemeye gönderir.
Kuşçu'nun akli dengesinin bozuk olduğuna dair gazetelerde haberler çıkmaya başlar... O haberleri yapan bayan gazeteci, aynı zamanda cuntacı ekipten biriyle metres hayatı yaşamaktadır. Cuntacılar, o bayan gazeteciyi dezenformasyonda uzun süre kullanır.
Kuşçu, bu olaydan sonra hızla yalnızlaşmaya başlar. Kendi ifadesiyle etrafında bir çember örülür. Hiç kimsenin kendisine sahip çıkmaması üzerine başına geleceklerden endişe etmeye başlar.
Adım adım takip edilmektedir.
Takip edenlerden biri "ABD Başkonsolosluğu yetkilisi"dir... Kuşçu bu olayı merak edip ne olduğunu öğrenmek için konsolosluğa gider; ancak bu gelişme cuntacıların kulağına fısıldanınca, "Samet Kuşçu iltica etti" diye yıpratma amaçlı haberler yayımlanır, hem de aynı "bayan gazeteci"nin imzasıyla!
Bunun üzerine polis sorgusuz sualsiz Kuşçu'yu alır, merkez komutanlığında hücreye atılır. Bir ay kadar hücrede kalır...
2 yıl hapis cezasına çarptırılır, rütbesi sökülür ve ordudan ihraç edilir!..
......................
Uzun lâfın kısası;
Demokrat Parti iktidarı, "9 Subay Olayı" ile iktidarın temellerinde meydana gelen çatlağı, "sıvayarak" kapattığını, "Kuşçu'nun harcanması" ile de dosyayı kapattığını düşünmüştür!..
Ne var ki;
Daha sonraki "büyük deprem"de giden, kendileri olmuştur!..
Dedik ya; "takdir"in önüne kimse geçemez!.. "Ecel" gelmişse cihane, "darbe" bahane!..
Ama, "9 Subay" olayında yumuşak davranılmasa ve onlar "asılsa" idi, Menderes ve arkadaşlarının sonu belki de "darağacı"nda olmazdı!..
Sözün özü;
9 Subay olayı "dersler"le doludur!..
Kara günde, güzel haberler
Bugün 27 Mayıs...
"Lânetle anılan kanlı darbe"nin yıldönümü...
Bugün, Türk demokrasi tarihinde elbette kara bir gün...
Çünkü 52 yıl önce bugün gerçekleşen darbe ile, bu ülkede "bir başbakan, iki bakan" idam edildi.
Ama, ne enteresandır ki; darbecilerin lânetle anılacağı bu günde, İstanbul, güzel etkinliklere de ev sahipliği yapacak.
Evet, bugün AK Parti'nin 4. İstanbul İl Kongresi yapılacak...
İstanbul İl Teşkilatı'nın hazırladığı slogana göre; bugün "Büyük Usta ile büyük buluşma" yaşanacak...
İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu'nun "tek aday" olarak katılacağı kongre Arena Stadı'nda yapılacak...
Yeniden İl Başkanı seçilecek Aziz Babuşçu'yu, şimdiden tebrik ediyor, kendisine önümüzdeki dönemde de başarılar diliyoruz...
Bugün, moda tabiriyle bir "aktivist"in, bana göre ise "tek başına sivil toplum örgütü" olan Adem Çevik'in de "düğün"ü var...
Hayatını Reyhan Kalender Hanımefendi ile birleştirecek olan Adem Çevik ve Reyhan hanımefendiye de ömür boyu mutluluklar diliyoruz.
Bu tür "mutluluk"lar, elbette "kara gün"ü silemez ama hiç olmazsa yüreğimize su serper...
yeniakit