Eşber Abi’ye bin selam
YILLAR önceydi...
Ben henüz böyle açılıp saçılmamıştım.
"Birader söyle bakalım, ideolojik olarak nesin sen?" diye soranlara, uçarı bir gülümsemeyle, "İslamcı... Hem de radikal İslamcı" diye yanıt verirdim.
Çocukluk işte: Bu yanıtın karşımdakini irkiltmesinden küçük ve tuhaf bir oyun çıkarırdım kendi kendime.
Fena halde muhaliftim o zamanlar.
Bu yüzden muhalifler acayip çekerdi beni.
Hele, "Düşünceleri yüzünden mahpuslarda ömür tüketmiş adamlar", hangi ideolojiye bağlı olurlarsa olsunlar derin bir saygı uyandırırlardı bende.
Eşber Yağmurdereli’ye muhabbetim, işte o dönemlerden kalmadır.
En İslamcı dönemimde, soldan çakan muhalif dergi "Öküz"de, bu muhabbetimi "Eşber Abi Bizim de Abimizdir" başlıklı bir yazıyla cümle áleme ilan etmiştim.
Yıllar geçti...
Serde artık "İslamcılık" kalmadı.
Ama bendeki Eşber Abi muhabbeti kesintisiz devam etti.
* * *
Geçen gün beni aradı Eşber Abi...
Oğlu Uğur’u evlendiriyormuş. Düğüne davet etti. Eşber Abi davet eder de durmak olur mu? Atladım gittim Çubuklu Hayal Kahvesi’ne.
Bir de ne göreyim?
Bütün eski tüfekler orada.
İşte Yaşar Kemal.
Her zamanki gibi gürül gürül. Hafıza muhteşem. Etrafında toplananlardan bazılarına, "Ben senin sadece babanı değil dedeni de tanırım" diyor ve tanıyor da.
İşte Mihri Belli...
Yunan İç Savaşı’nda gerillalık yapmış, Amerika’da boksörlük. Ülkesindeki ünlü komünist tutuklamalarının hepsinde Sansaryan Han’a buyur edilmiş. Bin yaşında ama sapasağlam.
İşte Sevim Belli...
Bir erdem anıtı gibi geçiyor yanımızdan. Hapisler, sürgünlerle dolu bir hayattan alnının akıyla çıkmış. Duruşuyla, tavrıyla o meşhur "Boşuna mı çiğnedik?" sorusunu sorar gibi.
Ve hemen yanlarında "Eski Tüfeklerin Sonbaharı" kitabının yazarı Emin Karaca...
* * *
Eşber Abi ile dostluğumuz eskiye dayanır.
Çankırı Cezaevi’nin o rutubet kokan hapishane koridorlarında volta atarken de gördüm kendisini, "Hayata Dönüş" adı verilen operasyonda dumandan zehirlenmiş halde yarı baygın yatarken de.
Cezaevi koşullarının iyileştirmesi için basın toplantısı yaparken de gördüm kendisini, Kürt sorununun çözümü için imza toplarken de.
Ne yalan söyleyeyim:
Eşber Abi’yi bu kadar heyecanlı ilk kez görüyordum.
Dehrin her türlü cefasını çekmekle meşhur Eşber Abi’miz, tam da sefasını sürme aşamasında şöyle hafiften bir "dokunsan ağlayacağım" havasına girmesin mi?
Şaştım kaldım vallahi...
Ve bir kez daha anladım ki:
Bir adamın üstüne varsalar da...
Mavi gökyüzünü ona dar etseler de...
Yani sert bir hayatı ona reva görseler de...
O adam, içinde hep narin ve kırılgan başka bir adamı besleyip büyütebiliyormuş.
Eşber Abi, sen çok yaşa e mi?
Marazi merak
BİR: İslami kesimde "Türbanlı kadınlar ve g-string" gibi bir konu elektrik yaratmış durumda. Bakalım Hayrettin Karaman Hoca, bir "g-string risalesi" kaleme alacak mı?
İKİ: Susuzluk belası, Melih Gökçek’i epey sıkıştırmış durumda. Bakalım Gökçek’in o ünlü "Sağcılar bana / Solcular CHP’ye oy versin" stratejisi, "Susuz yaz" olayından sonra hálá etkisini koruyacak mı? Yoksa susuzluk, sağcıları da fena halde sarsmış olabilir mi?
ÜÇ: Abdullah Gül, Çankaya’ya çıkarsa... "Devletin Cumhurbaşkanı" mı olur? Yoksa "Milletin Cumhurbaşkanı" mı? Sakın kendisini kanıtlamak için "Sezer tipi Cumhurbaşkanı" olmasın?
DÖRT: Başbakan’ın Danışmanı Yalçın Akdoğan’ın Yeni Şafak Gazetesi’nde "Yasin Doğan" müstear adıyla yazı yazdığını artık sağır sultan bile öğrendi. Son gelişmelerin ardından acaba, "Yasin Doğan" imzasıyla çıkan gerçekten sağduyulu ve geniş perspektifli yazılardan mahrum kalır mıyız acaba?
Hande’den mektup var
.....Yazının bu kısmını aktarmayı gereksiz ve edepsiz gördük(T.H.)
Hürriyet/A.H.Coşkun